IMG-20211008-WA0032

6.BÖLÜM???SİPER???

BERFU’DAN
                        *********
sanmıştık ki ikimiz
yeryüzünde ancak
birbirimiz için varız
ikimiz sanmıştık ki
tek kişilik bir yalnızlığa bile
rahatça sığarız

ATİLLA İLHAN

                   ********

3 NİSAN

Canım.

İçimi dökmek bazen arkadaşım Hazal’a bile zor geliyor. Benim hayatıma giren tek dostum sendin. Seni sana anlatmak için soğuk topraklar bana yetmiyor ki. Dün Yağız’ı getirdim mezarına ya hani.  Kendimden vazgeçerek çocuk oldu kalbim. Çocukça ağladım onunla birlikte. Benim oğlum yaşından büyük bir insan gibi sevdi mezar taşını… Sözlerini şaşkınlıkla dinlerken onun kadar umutla bakmayı istedim hayata.

“Babacım; sen üzülme ben annemi de korurum vatanımı da. Büyüyünce asker olurmuyum bilmiyorum. Henüz karar vermedim ama annem bana ‘vatanı koruyan sadece asker ya da polis değildir.’ Demişti.  Başka nasıl korunur bilmiyorum ama öğrenirim. Sen bizim dualarımızdasın babacım. Biz seni hiç unutmayacağız. Sende bizi unutma olur mu!”

Ahhh yüreğinde denizler kadar sevgisi olup onu dalgalara veren oğlum. Onun için artık biraz olsun kendimi toparlamam gerek ama nasıl yapacağım bilmiyorum. Yanımda olup elimden tutmanı, yoluma yoldaş olmanı o kadar isterdim ki…

Zaten bu kadar behbat olmamın sebebi yokluğun ya!

Yine geldik kaderin yazdığına değil mi?
Yokluğun kaderimin bir parçası biliyorum ama seni benim kaderime yazan rabbime şükürler olsun. Sevgini de, acını da, gözlerimi ayırmadan baktığım gülüşünü de bana lütfeden rabbime minnettarım.

Bugün kaymakamdan  aldığım telefonda şehitler haftasında bana ve Yağız’a plaket verileceği söylendi. Hiç bir plaket senin bize verdiğin gururun yerini tutamaz. Benim en büyük gururum sensin.

Seni seviyoruz.

Defterimi kapatıp yerine bıraktım. Onun bana kalan son hatırası olan eşyaların yanına. Kol saati, yırtılmaya yüz tutmuş cüzdan ve küçük bir kutu.

Kutunun içinde ne olduğuna uzun süre bakmamıştım. Belkide bir yıl sonra açıp baktığımda küçük bir kağıtta not ve bir flaş bellek vardı.

Notta;

– Birgün sana biri benim nasıl şehit olduğumu sorarsa flaş belleği ona ver.  Bu senden son isteğimdir. – yazıyordu.

O flaş belleğin içinde ne olduğunu ilk başlarda merak etsemde sonra vazgeçtim. Bana İbrahim’i geri getirmeyeceğine göre bilmemin bir anlamı da yoktu. 

Odamdan çıkarken kapının önünde Yağız’la karşılaştık.

“Anne çikolata yiyebilir miyim?” Dedi üzgün gözlerini gözlerime sabitleyerek.

“Gel bakalım yakışıklım.”

Kucağıma alarak elma yanaklarından öptüm. Mutfaktaki sandalyesini çekerek üzerine oturttum. En üst dolaptan aldığım çikolatayı açarak eline verdim.

“Tombikim. Neden bu kadar üzgünsün. Anlatmak ister misin?”

Dediğimde sadece omuzlarını silkti.

“Bence anlatmak istiyorsun. ” Kulağına doğru eğilerek fısıldadım.

“Aramızda kalacak söz, anlatmanı bekliyorum çünkü çokkk merak ettim.”

Ağzındaki çikolatayı çevirerek güldü.
“Anne sen çocukmusun, anneler meraklı olmaz ki!” Dediğinde çok şaşırmış gibi yaparak ağzımı kapattım.

“Eğer seni üzgün ya da çok sevinçli görürsem benim merak adında canavarım içimden çıkıveriyor. Hadi anlat yoksa canavar beni yiyecek.” Dedim elimi kolumu sallayarak.

“Anne hani babamın mezarına gittik ya, sonra ben babamı rüyamda gördüm.  Bana dedi ki ‘ geldiğine çok sevindim yine gel.’ Dedi sonra uyandım.  Hep dua ettim yine rüyamda göreyim diye ama görmüyorum. Mezarına gitmekte beni çok üzüyor. Babamı rüyamda görmenin başka yolu yok mu?” Dedi.

Diğer elini tutarak avuç içini öptüm.

“Biliyor musun, keşke bende babanı rüyamda görebilsem. Mezarına gitmek seni üzüyorsa bazen gideriz ama sen dua etmeye devam et. Muhakkak baban yine rüyalarına gelecektir.”

Elinde biten çikolatanın kağıdını alarak çöpe attım. Küçük bir çikolata daha alarak açtım ve uzattım. Yağız’ın gözleri olabildiğince açıldı.

“Bir tane daha yiyebilir miyim, anne emin misin?” Dediğinde güldüm.

“Evet bu akşam anne torpili geçiyorum. Yağız! Sana bir şey söyleyeceğim. Hani benim annem ve babam senin anneannen ve deden oluyor ya! “

Ağzının doluluğundan başını salladı.

“Babanın anne ve babası da senin babaannen ve deden oluyor. Seninle tanışmak istiyorlar. Ne dersin sen de onlarla tanışmak istermisin?” Dediğimde duraksayıp düşündü.

“Benim dedem mi var. Ama ben onları hiç görmedim ki!”

“Biliyorum onlar burada yaşıyorlar. Biz Tunceli’de olduğumuz orası da uzak olduğu için yanımıza gelemediler. Şimdi seninle tanışmayı çok istiyorlar. Bence bir defa tanışmalısın. Eğer iyi arkadaş olursanız  görüşmeye devam ederiz. “

“Ama anne çok komiksin. Yaşlı dede ile çocuk arkadaş olamaz ki. Bi kere o benim kadar hızlı koşamaz. Adem dede gibi yavaş yavaş yürür.”

Sesli şekilde gülerek saçlarını karıştırdım.

“Onu da Adem dede gibi düşün. Belki seversin.”

“Tamam tanışalım, ne olacaksa artık.”

“Tamam yarın seni Eda ablan hastaneye getirsin. Deden ve babaannen de hastaneye gelecek. Orada sizi tanıştırayım. Şimdi elini ağzını yıka ve dişlerini fırçala. Sonra da yatak vakti. “

Lavabo işlerini hallederek bir bardak suyunu içince yatağına yattı. Çocuğumun en çok sevdiğim huyu da yattığı zaman beş dakika içinde uyumasıydı. Hiç beni yormadı benim oğlum.

Yarın önemli işlerim vardı. Ve ben düşünmekten yorulmaya başlamıştım.
Yatağıma uzanarak yorgun bedenimi uykuya bıraktım.

Sabah hazırlanarak Yağız’ı Eda’ya bırakırken saat onbir gibi hastaneye getirmesini istedim. Bugün kreşten kendi kendimize izin vermiştik.

Sabah ameliyathanenin önünde bekleyen İbrahim’in anne babasıyla karşılaştım. Yanlarına gittiğimde hoşgeldiniz dedim.

Tebessümle karşılık verdiler.

” Şimdi benim bir tane ameliyatım var. Bir saat içinde biter ve saat onbir gibi Yağız gelecek. Sizi tanıştırayım öğleden sonra sizi ameliyata alacağız. “

“Tamam biz dışarda bekleyelim madem!” Dedi babası heyecanla.

“Olur saat onbir gibi burada olursanız iyi olur.”

Heyecanla dışarı yöneldiklerinde bende ameliyathaneye girerek işime döndüm.

Ameliyat oldukça iyi geçince dışarıya çıktığımda hasta yakınlarıyla karşılaştım. Bana doğru gelince cevap versem iyi olurdu.

“Ben doktor değilim hastanız odada ayılmak üzere birazdan size gerekli açıklamayı yaparlar. Geçmiş olsun.” Dedim ve kantine doğru ilerledim.

Hikmet bey ve Nurgül hanım beni görünce ayağa kalktılar.

“Oturun lütfen.” Dedim ve sandalye çekerek bende oturdum. Söze başlamak benim için kolay değildi ama cesaretimi topladım.

” Birazdan Yağız gelir.  Bilmenizi isterim ki sizi hemen kabullenmesini beklemeyin. O size yaklaşmadan siz yaklaşmayın. Ona zaman verin ve ısrarcı olmayın. ” Dedim kesin bir tavırla.

Evet ben büyük bir adım atıyordum ama kurallarımdan da taviz vermeyi düşünmüyorum. Oğlumun istemediği kimse ona yaklaşamaz.

Babasının gözleri nemlendi.

“Israrcı olursan inatlaşıyor mu?” Dedi Hikmet bey. Başımı sallamakla yetindim.

“Babasına çekmiş.” Dedi ve derin bir nefes verdi.

“Bunca zamandır hiç görmüyorduk, biraz daha bekleriz.” Dedi Nurgül hanım.

Arkasındaki kapıdan giriş yapan Eda ve Yağız’ı görünce el sallayarak yerimi belirttim.

Yanımıza gelen Yağız önce beni kucakladı.

“Abla ben yan masadayım.”  Diyen Eda’yı onaylar gibi gözlerimi kapattım.

“Annecim bu babaannen Nurgül hanım, bu da deden Hikmet bey.” Dedim. Ikisinede göz gezdirdi sessizce.

“Merhaba bende Yağız.”  Dedi kısık sesle.

“Merhaba. Sen çok güzel bir çocuksun. Maşallah. Babana çok benziyorsun. Gözlerin, kirpiklerin- derken Yağız birden sözünü kesti.

“Benim annem de güzel. Ben onu çok seviyorum” dedi  birden. Şaşkınlık içinde bakmak sırası bendeydi sanırım.

“Elbette ki annen de güzel ve senin anneni sevmen çok güzel bir şey. ” dedi Nurgül hanım.

“Siz annemi seviyor musunuz?” Sorusu bomba gibi ortaya düşmüştü. Beş yaşındaki oğlumun fikirlerini hiç anlamıyordum.

“Seni de anneni de çok seviyoruz Yağız. ” dedi Nurgül hanım.

Bir müddet düşündü. 

“Anne sen de onları seviyor musun?” Dediğinde ağzım açık kalmıştı artık. Yağız öyle sorgulayıcı gözlerle bana bakıyordu ki cevap vermeden bakışlarını çekmeyecekti.

“Onlar babanın anne ve babası oğlum. Anne ve babalar hep sevilir.” Dedim saçlarını okşayarak.

“Hııı” dedi sadece. Şimdi onları incelemekle meşguldü.  Hiç birimiz sesimizi çıkarmadan onu izliyorduk.

“Anne dedemle bana tost alabilir miyiz?” Dedi en sonunda.

“Tabi ki beraber gidip alın. Yanına ayran da alabilirsin.”

“Tamam.” Dedi ve kucağımdan inerek dedesine baktı.  Hikmet bey heyecanla yerinden kalkarken Yağız’la konuşuyordu.  Onlar uzaklaşınca Nurgül hanım girdi söze.

“Arkadaşımın kızı var psikolog galiba. İlaçla tedavi eden işte. Onunla konuştum. Yağız’ın şimdiye kadar neden görüşmediğimizi içinden sorgulayabileceğini, bizi size karşı tehdit gibi görebileceğini söyledi. O yüzden seni sevdiğimizi sorguladı galiba. ” dedi.
Aslında bu açıklamanın anlamı belliydi.

-Biz seni sevmesekte torunumuz için bunu söyleyebiliriz.

Ben sevmediğim kimseyle mecburiyet dışında konuşmam, Yağız’la iletişime girmesine asla müsade etmem. Yağız bunu iyi bildiği için o küçük aklıyla benim güvenimi sorguladı.

Biraz önüne doğru eğildim ve gözlerinin içine baktım.

“Nurgül hanım şunu iyi bilmenizi isterim. Eğer Yağız’a benim hakkımda tek bir olumsuz söz söylerseniz bir daha bu şansı size vermem. “

Dediğimde göz göze bakıştık bir süre.  Gözlerinde ‘biliyorum, yaptıklarımdan dolayı bu haldeyiz’ pişmanlığını okuyordum adeta. Ama dilinden dökülmedi.
Ama ben gözlerimle kararlılığımı adeta yüzüne haykırdım.

Masaya gelen Yağız ve dedesiyle onlara döndürdük bakışlarımızı. Bizim önümüze bırakılan iki çay ve tostlarla Hikmet beye teşekkür ettim.

Saatime bakarak artık kalkmam gerektiğini anladım.

“Oğlum benim ameliyathaneye gitmem gerek. Sen Eda ablanla birlikte eve dön olur mu? “

“Hemen mi anne tostumu yemek istiyorum.”

“Tamam tostunu yiyene kadar burada oturun. Sonra hemen eve tamam mı.”

“Tamam. ” dediğinde Hikmet beye baktım.

“Hikmet bey sizin artık hazırlanmanız lazım. Siz benimle gelin. ” dedim.

Yağız bakarak el salladı.

“Yağız! Annenle birlikte bizim evimize gelin olur mu? Sana babanın çocukluk fotoğraflarını gösteririm.” Dediğinde Yağız hızlıca  onaylar gibi başını salladı.

Eda’yı çağırarak tembih ettikten sonra ameliyathaneye doğru yürüdük. Hikmet beyi hazırlık odasına alırlarken ben dinlenme odasına geçtim. Gelen öğle yemeklerini yedik. Yeniden dezenfekte olarak ameliyathaneye girdim.

Genel Cerrah Behzat bey, hastanın dosyasını incelerken gözlerini çevirmeden konuştu.

“Berfu hasta ile yakınlığınız var mı?”

“Rahmetli eşimin babası doktor bey. “

Kısa bir an yüzüme bakıp, gözlerini yeniden dosyaya çevirdi.

“Yani sana kayınpeder bile olamamış.” Dediğinde gülümsedim.

Bu kadar net tespit yapmasını beklemiyordum. Hikmet beyin ameliyathaneye getirilmesiyle biraz olsa da gerildim. Gözlerime bakıp bir şey söylemek ister gibi düşündü sonra vazgeçti. 

Bu da kaderin bir cilvesi deyin, oyunu deyin, veya birinin ahı deyin. İnsan ne oldum değil ne olacağım demeli.

İbrahim’in cenazesinde onun ailesine kırgın olmasına sebep olan benmişim gibi bakıp, gözlerinden nefret okları atan adam gözlerimin içine bakarak söyleyeceği cümleden vazgeçti. Ben biliyorum, benden helallik isteyecekti.

Şu anda bütün benliğimle öyle bir terazideyim ki… Bir yanım affetmek için çaba veriyor, bir yanım hiç bir şey hissetmiyor, bir yanım acımı bile rahat yaşamadığım için hakkımı helal etmek öyle kolay değil diyor. Evet büyük bir çaba içerisindeyim ama bu sadece oğlum için. Önce onun sonucunu görürsem belki benimde bir yanımda karar kılmam kolaylaşır.

Ameliyatı bir saaten fazla süren Hikmet beyin son kontrolünü yapıp ayıltma odasından sonra servise göndererek dinlenme odasına geçtim. Bir saatte bedenimden çok ruhum yorulmuştu sanki.  Sessizde olan telefonumu fark edip ekrana baktım.  Annem arıyordu.

“Annem!”

“Müsait misin kızım bilemedin ama-” derken sözünü kestim.

“Şimdi ameliyattan çıktım anne müsaitim, sadece yorgunum. Önemli bir durum mu var anne hayırdır?”

Sıkkın bir nefes verdi.

” Berfu, bunu sana söylememek için çok çaba sarf ettim ama babanın ısrarından bıktım.”

Babam? Israr etmek?

“Berfu baban evlenmeni istiyor ve damat adayıyla konuşman için oraya yönlendireceğini söyledi.”

Babam ve evlenmek…
Buraya geldiğimden beri geçirdiğim süreç ve telaşla o konuyu tamamen unutmuştum.

“Anne ben tamamen unutmuşum babam neden vazgeçip unutmuyor? “

“Kızım sözümü dinlemiyor ki, tuttu inadı keçinin.”

“Anne babama söyle eğer buraya birini yollayacak olursa onunla buluşmam rezil olan babam olur. Yeter anne kaç kere daha demem gerekiyor ben evlenmek istemiyorum.”

“Berfu aranızda kalmaktan kafayı yiyeceğim. Sen nasılsın kızım, Yağız’ım nasıl?” Diyerek konuyu değiştiren annemin haline üzüldüm. Babamın inadı bazen hepimizi yoruyordu. Ama en çokta annemi.

“İyiyiz annecim, Yağız’da çok iyi. Bir kaç gün sonra şehitler haftası ya ilçe kaymakamı plaket vereceklerini söyledi. “

“Ne desem bilemedim kızım. İnan ki ne denir bilemedim.”

” Vatan sağolsun denir annem. Kerem, Nida nasıl?”

“İyiler kızım.  Nida senin yanına gelmek istiyor, okullar tatil olduğu zaman. Bende gelmek istiyorum beraber geliriz belki.” Dediğinde çocuk gibi heyecanlanmıştım.

“Annee çok iyi olur. Hepiniz gelin lütfen.”

“Bilmiyorum kızım hayırlısı ile o zaman gelsin de konuşuruz yine. Sen iştesin kızım yine görüşürüz canım. “

“Görüşürüz annem, Allaha emanet olun.”

Yanıma gelen doktor Behzat beyi görünce İbrahim’in annesi aklıma gelirken Behzat bey benden önce davrandı.

“Berfu hasta yakınlarıyla beraber görüşelim.”

Dışarı doğru yönelince bende arkasından yürüdüm. 

Kapının önünde sadece Nurgül hanım vardı.  Neden yalnızdı anlamadım. Oldukça kalabalık aileydiler halbuki.

Behzat bey Hikmet bey hakkında kısaca bilgi verip yanımızdan ayrılırken bende geçmiş olsun diyerek kantine doğru ilerledim. Açık havada biraz kahve iyi gelecekti.

Elimde karton bardakta kahvem ile dışarıya çıkarak binanın yan tarafına doğru ilerledim. İçerisinin sıcaklığından dışarısı oldukça serin gelmişti. Tunceli’de olsaydık Hazal hemen sırtıma bir hırka getirirdi.

Aklıma düşünce cebimden telefonu çıkartıp müsait olmasını umarak aradım.

“Berecimmmmm!” Diyerek açtı telefonu yine. Ben gözlerimi devirirken anlaşılan onun keyfi pek yerindeydi.

“Sen nasılsın fesciimm?”

“Ahhh kasketim çok iyiyim.”  İkimiz de kıkırdayarak muhabbet etmeye başladık.  Havaların soğuk olmasından yakınırken mis gibi havayı içime çekerek nefesimi telefona üfledim.

“Ahh bonecim buralar mis gibi deniz havası biliyormusun! Keyfim o kadar güzel ki havalar iyice ısınsın plaj, kum ve güneş beni bekler. Kafama şapkadan başka bir şey takmamayı planlıyorum.”

“Hainsin Bere, şapka, lastik kafalı. ” dediğinde kocaman kahkaha attım.

Bir süre sessizce benim konuşmamı dinlediğini farkettim.

“Alo Hazal ne oldu nutkun mu tutuldu?” Dedim gülerek.

“Berfu! Uzun zamandır senin böyle güzel kahkaha attığını duymamıştım. Özlemişim, inan ki özlemişim.”

Bir anda benim nutkum tutulup sezsizleşen bu sefer bendim.

” Yaralarım tazelendi Hazal, daha çok kanadı, daha çok acıdı ama bu sefer gerçekten iyileşiyorum. “

“Canım benim artık yaralarının kabuğunu koparıp tekrar kanatma lütfen. Bırak tamamen iyileşsin.” Dedi en içten sesiyle.

“Haftaya şehitler haftası plaket alacağız, üstelik Yağız’ı babaannesi ve dedesiyle görüştürdüm. Şu günleri de atlatayım daha iyi olacağız inşallah. “

“İnşallah canım elinden gelenin en iyisini yaparsın biliyorum. Şimdi kapatmam lazım. Şu babanne olayını seninle ayrıca konuşacağım. Haftaya yine arayacağım seni görüşürüz bebsim.”

Karton bardağı çöpe atarak tekrar işime döndüm. İş çıkışı Hikmet beyi serviste kontrol ederek evime gitmek üzere hastaneden ayrıldım.  Daha bir kaç adım atmışken aklıma gelenle yolumu değiştirerek cami altında ki çiçekçinin önünde durdum. Bir kaç çiçek, gübre, bahçe aletleri alarak alarak tekrar evime gitmek için bu sefer taksiye bindim. Elimdekilerle o kadar yolu yürümek zor olacaktı. Evin önünde ücretini ödediğim taksiden eşyalarımı alarak indim.

Bahçe kapısından girince kenara bırakıp Yağız’ı almaya karşı binaya geçtim. Kapısını açan Eda ile selamlaşarak Yağız’ı beklerken Eda güldü.

“Hazal abla telefon etsen ben getiririm. Hem üstelik korkma kapıdan seslensen kendi bile gelir. İçin rahat olsun.”

“Yok Eda sakın yanlız başına yollama. Ben o kadar rahat olamam.” Dedim gülerek. Yanıma gelen Yağız’ın elinden tutarak arkamı dönmeden ” Eda işin yoksa gelsene bahçeye çiçek dikeceğiz. Kahve içeriz işimiz bitince.” Dedim.

“Olurr abla birazdan gelirim.” Diyerek ayrıldık. Yağız heyecandan yemek bile yemeden hemen bahçede dolanmaya başladı. Beraber önce etrafa biraz düzen verdik.

Sonra çiçekleri nereye dikeceğimize karar verdik. Günün sürprizi ise Adem amcadan gelmişti.  Bahçenin kenarında duran dut ağacına salıncak yaptı. Eda’nın uyarısıyla ip arasını geniş tutarak bizimde sallana bileceğimiz kocaman bir salıncağımız vardı artık.

Bütün hafta havanın güzel olduğu zamanları salıncakta geçiren oğlumun mutluluğuna şahit olmaktan o kadar mutlu olmuştum ki. Ne kadar doğru bir karar verdiğime emin olmaya başlamıştım artık. Bir defa daha çarşıdaki  parkta buluşarak babaannesi ile görüşen Yağız onlara iyice ısınmaya başlamıştı.

Çünkü onun yüreği en temiz haliyle dünyaya bakan çocuk masumluğu ile doluydu.  Gökyüzü kadar parlak ve sonsuz.

Üzerime sade bir kazak, siyah bir ceket ve pantolon giydim. Saçlarımı boynumda topladım.
Oğlumu ise en güzel haliyle giydirip çağırdığım taksinin gelmesiyle kapımı kilitleyip taksiye bindik.

Bugün yine yaramazın kanama günü. Bugün 18 Nisan şehitler haftası ve ben olmasından gurur duyduğum “şehit eşi” diye çağrılacağım.

Taksiden indiğimizde yüzüme vuran Karadeniz’in serin havası yüzümü okşadı. Derin bir nefes alarak törenin yapılacağı anıtlar parkına yürüdük. Yağız bugün çok sessizdi. Duygularını anlatabilmesini o kadar çok isterdim ki!

Tören alanına gidince beni Başhekim karşıladı ve kaymakam ve eşiyle tanıştırdı.  Kısaca ve resmice sohbetin ardından gösterilen yerimize oturduk. Önümüze oturan İlçe Jandarma komutanlarını Yağız’ın dikkatle izlemesi de benim dikkatimi çekmişti.

Boğazıma yavaş yavaş yerleşen acıya hoşgeldin dedim. Gel bütün acını bırak ve git artık, bir daha gelme…

Göz yaşlarım yine hasret kaldığı yanaklarıma kavuşmuştu işte.
Ben artık gözümden çok kalbimden yaş akıtmaktan yoruldum. Bırak biraz dinlersin yüreğim.

Kürsüden yapılan anons ile aklım karışmıştı.

“Tunceli’ de gaziliği kazanmış, İlçemiz Jandarma Karakolumuzda yeni görev yapmaya başlamış Jandarma Yüzbaşı Hamza Zeyrek”i, plaketini vermek üzere; Tunceli’ de şehadete ermiş, İlçemiz şehitlerinden İbrahim Eldem’in eşi ve İlçe hastanesinde görev yapan Anestezi Teknikeri Berfu Eldem hanım efendiyi ve evladı Yağız Eldem beyefendiyi devlet övünç plaketini almak üzere kürsüye davet ediyorum. “

Tunceli, Gazi, Hamza Zeyrek?

Bunlar bana yabancı gelmiyordu ama aklım o kadar karışıktı ki bunları düşünmeye ayıracak zamanım yoktu. Yağız’ın elinden tutarak Yüzbaşı Hamza’dan plaketi aldım ve elimi uzatarak tokalaştım. Hamza beyin Yağız’a plaketini verip yanaklarından öpmesiyle Yağız’ın bakışlarında gördüğüm üzüntünün acısı yine gelip boğazımda düğümlendi.

Babasını asker kıyafetiyle bir kez görmek oğluma nasip olmamıştı. Yanaklarından öptüğünü hatırlamak da…

Ben ne kadar anlatırsam anlatayım yaşamak gibi olmuyor ki! Çocuk yüreği hissettiğini unutmaz. Acıyı da sevinci de.

Törenin ardından usulca oradan ayrılarak çiçekçiye uğradık.  Babamıza lale fidanları alarak şehitliğin yolunu tuttuk. Bugün kalabalıktı. Bugün bütün şehitlerin doğum günümüydü ki herkes aynı günde evladının, eşinin, babasının yanına koşmuştu. 

Yağız daha sessiz kaldı babasının yanında. Sadece resmini öptü ve eliyle sevdi. Diktiğim lalelere suyunu verip dua ettik ve ayrıldık.

Bir kaç gün yüzümüz gülmeden geçmişti. Ama istemesem de alışacaktık. Elbetteki Yağız’ın neşelenmesi daha kısa sürmüştü. Kreşti, bahçede salıncaktı derken mutluydu oğlum.

Dün akşam Nurgül hanımdan gelen telefon ile bugün Yağız’la beni evine davet etmişti. Sabah kahvaltısını orada yapmak isteyen Yağız’ a itiraz edemedim. Ameliyatım öğleden sonra olduğu için sabah iki saatliğine izin alıp  oğlumla babaannesinin evine gitmek için evden çıktık. İki sokak üst tarafımızda olan eve yürüyerek giderken bir evin önünde dikilen askere ilişti gözüm. Arkası dönük olan asker olduğu yerde dolanırken beni farkederek göz göze geldik. Tanımıştım onu, bize törende plaket veren Yüzbaşı Hamza Zeyrek’ti. O da beni tanımıştı ve başıyla hafifce selam verdi. Aynı şekilde karşılık vererek yoluma çevirdim bakışlarımı. Aklıma düşen geçmişle yine düşünmeye başlamıştım.

Acaba bu Tunceli’de ki benim ameliyatına girdiğim Hamza mıydı? Sonuçta Tunceli’de tek gazi olan o değildi. Hazal’a sormayı aklıma yazarak önüne geldiğim evin önünde durduk. Yıllar sonra geldiğim bu evde ki bir kaç anım canlanmıştı gözümde. Ele ele girdiğim İbrahim’in evine oğlumun elini tutarak girdim. Evde İbrahim’in kokusunu aradım ama yoktu. Nurgül hanım ve Hikmet beyle birlikte zorla konuşsakta hepimizin  çatallanan sesi ile susmayı yeğledik.

Sanki tüm gün gibi gelen iki saatin sonunda kendimi dışarı attım. Yağız’ı kreşe bırakıp hastaneye geçtim.

Ne zaman biraz kendimi toplamaya başlasam yeni bir hatıra darbesi ile olduğum yere yine düştüm. Yorulmaktan takatim kalmasa da, ayakta kalmak için sebeplerim var benim.

Günler geçip giderken acılarımı da aldı benden. Götürdü savurdu rüzgarda.

Yağız’ı yanıma getiren Eda ile birlikte kreşte olacak gösteri için belirlenen  kıyafeti almaya çıkacaktılar. Sabah para vermeyi unuttuğum için ameliyathanenin kapısının önünde beklediklerini biliyordum.

Bu sabaha karşı acilden giriş yaparak gelen hastanın bir saat diye düşündüğümüz safra kesesi ameliyatı iki saat sürmüştü. İşimiz bitip hasta ayıltma odasında kendine gelince bende dışarı çıktım. Kapının önü beklediğimden fazlasıyla kalabalıktı.

Önce karşımda Yağız ve Eda,  arkasında iki asker ve üç dört kişi daha vardı. İlk önce askerleden biri bana yaklaşırken onu tanıdım. Bu Yüzbaşı Hamza’ydı. O daha ağzını açmadan arkadan gelen genç bir adamın bağırmasıyla olduğum yerde dondum.

“Doktor hanım neler oluyor nerde kardeşim?” Derken elini kolunu sallayarak hızla bana yaklaştı.

Bir adımla önüme siper olan  Yüzbaşının yakalarından tutmasıyla olduğu yerden diğer tarafa çevirdi yönünü.

Sırtını gördüğüm bir asker değilde sanki benim önümde kendini siper etmiş bir duvar vardı.

“Kardeş yavaş ol bakalım. İnsan gibi konuşalım. Derdin ne senin?” Dedi tok sesiyle. Bense hâlâ sırtına bakıyordum.

Yağız bacaklarıma sarılınca onu arkama geçirdim.

“Ne yaptılar kardeşime, kaç saat oldu hâlâ çıkmadı. ” dedi yine bağırarak.

” Doktor biraz sonra size açıklamayı yapacak ben çocuğum için çıktım dışarı. ” diyerek açıklayınca adam daha da hiddetlenerek yeniden üstüme yürümeye çalıştı.

“İşini yapmıyorsun da tek derdin çocuğun mu lan.” Diyerek bağırmasıyla yüzbaşının adamı duvara dayaması bir oldu.

“Bana bak Bitlislinin abisi! İçeride ki benim askerim. Eğer ihmal konusu olsa ilk önce hesabını ben sorarım  ama medenice insaniyetle ki hiç bir ihmal söz konusu değil. “

Yakasına iyice yapışarak sırtını duvara bastırmaya devam ederken yüzüme bakmadan bana seslendi.

“Berfu hanım önce Yağız’ı sakin bir yere alın. ” Dediğinde aklım başıma geldi. Benim oğlum bu hayvanlığın tanığı olmuştu. Eda’ ya işaret ederek onları içeriye dinlenme odamıza göndermek istedim ama Yağız bacağıma daha sıkı sarıldı.

“Anne sende gel!”

“Ben biraz konuşayım hemen geleceğim annecim korkma hiç bir şey olmayacak, hadi Eda ablanla içeride bekleyin. “

Eda’nın Yağız’ı zorla bacağımdan ayırmasıyla bende kollarımı göğsümde bağladım. Benim gözümü korkutacaklarını sanmasınlar.

“Hemşire hanım hastanın durumu nasıl?” Diye soran Yüzbaşıya tam cevap verecekken içeriden doktor Behzat bey çıktı ve etrafı inceledi. Böyle bir durumla karşılaşmayı oda beklemiyordu muhakkak.

“Doktor bey hastanın durumunu öğrenmek istiyorlar. ” diyerek adamı işaret ettim.

“Hastanın durumu gayet iyi. Birazdan servise alacaklar. İki gün sonra durumunda bir sıkıntı olmaz ise taburcu ederiz.” Dedi soğuk bir sesle.

Yüzbaşı adamın yakasını bırakarak kendi üstünü düzeltti.

“Demek ki sakince sorunca da cevap alınabiliyormuş. ” Dediğinde adam  üstünü düzeltti.  Arkamızda ve endişeyle bekleyen iki kadın ve yaşlı bir adama bakarak
“Hadi.” Diyerek yürümeye başladı.

“Hemşire hanımdan özür dile” diyerek durdurdu yaşlı adam. Genç ise ters bir bakış ile adama dönerken yaşlı adam kendinden emin duruşuyla karşılık verdi.

“Kusura bakmayın” dedi yarım ağızla ve arkasını dönerek hızla gitti.

Yaşlı adam elini bize selam verir gibi mahcubiyetle kaldırıp peşinden yürümeye başladılar.

Doktor Behzat, Yüzbaşıya elini uzatarak selam verdi.

“Komutanım hoşgeldiniz. Siz gelmeden namınız geldi ama tanışmak şimdi mümkünmüş. Genel Cerrah Behzat Yılmaz. ”
Yüzbaşı da eline karşılık vererek gülümsedi.

“Estağfurullah. Yüzbaşı Hamza Zeyrek.”

Elimi ben uzatarak “Berfu Eldem. Teşekkür ederim Hamza bey. Siz olmasaydınız duvara yapışan ben olacaktım galiba.”  Dedim. Bir elime bir bana bakarak nazikçe elime karşılık verip hemen çekti.

“Yüzbaşım bir çay ikram edelim buyrun.” Diyerek kantini gösterdi.

“Peki sizi kırmamayım.” Diyerek  adım atarken Behzat bey bana dönerek” Berfu hadi nefes alırsın biraz.” Diyerek bana da kantini gösterdi.

“Siz gidin Yağız’ı alıp geliyorum.” Dedim ve odada bekleyen oğlumu kucağıma alarak yanaklarından öptüm.

Kantinde Hamza ve Behzat beyin oturduğu masaya oturarak yanımdaki sandalyeye Eda’nın oturması için işaret ettim. Eda çekingen kalarak oturdu. Önümüze gelen çaylarla birlikte Hamza bey arkasında bekleyen askere dönerek “Nezir  arabada bekle.” Dedi.

Sanırım Nezir’in bu hiç hoşuna gitmemişti. Emir komuta düzenini muhakkak biliyordur  ama nedeni galiba dikkatle Eda’ya bakmasıydı.

“Nezir!” Dedi emir kipiyle seslenerek.

“Emredersiniz komutanım.” Dedi ve dışarı çıktı. Ama bizi görebileceği yerden Eda’yı süzmeye devam ediyordu.

Kucağımda bana sıkıca sarılan oğlumun kulağına eğildim ve fısıldadım.

“Annecim Asker ve Doktor amcayla tanışmak istermisin?”

Ama Yağız alenen bana bakarak
“Asker amcayla tanıştık ki zaten. ” diyerek  inip doktor Behzat beye döndü.

“Merhaba. Benim adım Yağız Eldem. “

“Merhaba delikanlı benim adımda Behzat Yılmaz. Tanıştığıma çok menun oldum. “

Elini uzatan doktor beye Yağız’da elini uzattı.  Benim oğlum yaşından hızlı mı büyüyordu acaba.

Doktor bey ve Yüzbaşı sohbet etmeye başlarken bende Yağız’ın kulağıma minik ellerini kapatarak yaklaştı.

“O kötü adam sana bir şey yaptımı anne?” Dedi ve çekildi. Ben kulağına elimi kapatıp yaklaştım.

“Hayır asker amca beni korudu. Ama bende kendimi koruyabilirdim. “
Dedim gülümseyerek. Yağız benim ne demek istediğimi anlamıştı ve güldü.

Tekrar kulağıma yaklaştı.

“Anne biliyor musun Asker amcanın adı Hamza’ymış. Benim Hamza abim gibi.” Dediğinde başımı sallayarak karşılık verdim.

Behzat beyin telefonu çalınca ekrana bakarak bize döndü.

“İzninizle buna bakmam gerekiyor.” Dedi ve masadan kalkarak dışarı doğru çıktı.

“Abla bizde gitsek artık.” Diyerek bana bakan Eda ile aklım yerine geldi. Cebimden çıkardığım parayı uzatarak Yağız’ı öptüm. Önce bana sonra Hamza beye bakan oğlum beni utandıran cümlesini duyduğuma inanamadım.

“Asker Hamza amca! Sen hep annemin yanında kal. Ona kimse zarar vermesin olur mu?” Dedi.

Sanırım kırmızının tonundan ton seçiyordu yanaklarım.

Mana dolu gözleriyle bana bakan Hamza beyden gözlerimi kaçırınca Hamza bey Yağız’a baktı.

“Annen çok güçlü bir kadın. Kendini de seni de çok iyi korur. “

“Evet ama siz daha güçlüsünüz. “

Anlaşılan bu konuşma uzadıkça ben utanmaya devam edecektim. Araya girerek Eda’ya ‘gidin artık’ dedim. Yağız’a elini uzatan Eda ‘hoşçakalın’ diyerek kantinden dışarı çıktılar.

Boğazını temizleyen Hamza bey ” benim artık gitmem gerekiyor, izninizle” derken kendimden beklemediğim bir anda söylediğim söz neydi öyle.

“Size bir şey sormak istiyorum.” Dedim.

Sanırım o da böyle bir şey beklemiyordu ki “tabi ki” deyişinden belliydi.

“Siz ne zaman gazi oldunuz, yani Tunceli’de?”

“Yaklaşık beş ay oldu.”

“Hangi hastaneye yatırıldınız?”

Adamın gazilik raporunu sorguladığıma bende inanamadım.

“Berfu hanım öğrenmek istediğiniz yaralı halde ameliyathaneye gelen sonra Hazal’ın ilgilendiği ben miydim diye, evet oradaki bendim.”

“Kusura bakmayın, size kötü günlerinizi hatırlattım.”

“Ne kusuru önemli değil. Aslında evet bende sizin Hazal’ın arkadaşı olup olmadığınızı merak ettim. Ama törende emin oldum. “

“Hamza bey sizin burada olmanıza şaşırdım sadece.” Dedim sesim içime kaçarak.

“Gazi olunca bacağımda ki sinirlerin zorlanmaması gerektiğini söylediler bende tayin istedim. Nasip burasıymış.”

Behzat beyin yanımıza tekrar gelmesiyle konuşmayı bıraktık.

“Yüzbaşım tekrar görüşelim.” Diyerek elini uzatınca ayağa kalkarak eline karşılık verdi.

“Benim de gitmem gerekiyor.” Dedi ve bana bakarak “hoşçakalın” diyerek arkasını dönerek gitti. Behzat beyle birlikte ameliyathaneye döndük. Dinlenme odasında yeni bir çay alarak koltuğa oturdum.

Neler olmuştu bugün? Aklım karma karışık olarak çayımı yudumladım.
Tek ameliyat ile günü bitirip evimin yolunu tuttum.

Bütün yorgunluğum oğlumu salıncakta sallanırken gülümsemesini görünce geçmişti. Beni görünce durarak bana doğru koştu.

“Annecim 23 Nisan için aldığımız kıyafeti göstereyim mi? ” dedi.

“Olur hadi getir.” Dediğimde koşarak merdivenleri çıkmaya başladı. Boş salıncağa oturan Eda’yı yan tarafa doğru iterek yanına oturdum ve ipleri tuttum.

“Eda’cım! Bugün ki asker seni pek beğendi galiba” dedim gülmemek için dudaklarıma bastırarak. Yanakları kızararak kıkırdadı.

“Aman abla ya! Ben görmedim.” Dediğinde gözlerimi devirdim.

“Onun için mi kantinden çıkınca ona doğru bakıp saçını savurdun.” Dedim.

Daha çok kızararak yine güldü.

“Ama allah var yakışıklı çocuk. “

“Evet kesinlikle yakışıklı çocuk.” Dediğinde ikimiz de kahkaha attık.

“Adı Nezir bu arada!”

” Adının ne önemi var abla. O asker ve gidecek. Benim için farkeden ne olacak ki. Bir daha nerede göreceğim onu.”

“Ooo görmek istiyoruz yani!”

“Üüüfff abla ya!” Dedi önce “yani fena olmazdı be” dedi gülerek.

“Abla söylemeden duramam ama kızmak yok!” Dediğinde başımı salladım.

“Yüzbaşının sana bakışları da çok manalıydı, sen onu da gördün mü?” Dediğinde gözlerimi sonuna kadar açtım.

“Yok ya sen yanlış anladın, Yüzbaşıyla biz Tunceli’de tanışmıştık onun içindir.”

“Abla cahil olabilirim ama çok iyi gözlemlemek gibi bir huyum var. Yüzbaşı sanaaa -aaa tanıdık birini gördüm gibi değil de seni görmenin mutluluğu varmış gibi bakıyordu, eminim.” Dedi.

“Kusura bakma bu sefer yanıldın.” Derken Yağız’ın elinde poşetle gelmesiyle salıncaktan indim ve poşeti alıp baktım. Konuyu kapatmak kolay olmuştu.

“Oğluma ne kadar yakışacak ya.” Dedim aldıkları yelek, gömlek ve şorttan olan takıma bakarak. Minikte bir papyonu vardı.

Akşam serinliği düşmeye başlamıştı ve acıkmıştım.

“Abla ben gideyim artık. Dersim var.”

Eda’nın bahçe kapısına doğru ilerlemeye başlamasıyla bende yanına gittim. Kapıyı ikimiz birden kapatırken sokağın başında görünen Janfarma arabasıyla ikimiz birden oraya baktık.

Arabayı süren Nezir, yanında ki Yüzbaşıyla bakışarak önümüzden geçerek gittiler.

“Kız Eda daha büyük dua etseydin ya bak Nezir ayağına geldi.” Dedim.

” Burada ne işleri var acaba? Hııı ben bu akşam öğrenirim. Yüzbaşıyı da gördüm abla!” Dedi iğneleyici gibi gülümseyerek.

“Şişşt, sen bekarsın ama benim çocuğum var yanımda. O yüzden konuyu kapatalım olur mu!” Dedim kırmayacak tonda sesimle.

El sallayarak vedalaşarak evimize çıktık.

Günlük rutin işlerimi yapıp Yağız’ı uyutarak yatağıma uzandım. Biraz kitap okumak iyi gelecekti. Ama aklımı toparlayıp okuduğumu anlamakta zorlanıyordum. Kitabı bırakarak kalktım ve çekmeceden defteri çıkardım.

22 Nisan

Canım

Yağız’ın yarın gösterisi var. Nasıl heyecanlı oğlum.
Bugün yine hastanede neredeyse arbede yaşıyordum. Senin yanına gelemeyen arkadaşlarından biri vardı ya Hamza, onun sayesinde iyiyim.

Seninle sevgiliyken yaşadığım olay geldi aklıma. Olayın üstüne senin gelmen ve adamın ağzını dağıtan sinirli yüzün düştü gözlerimin önüne.

O anda kendimi bütün kötülüklerden her zaman koruyacağını anlamıştım her zerremde. Bugün de hissettim ama senin verdiğin sevginin güveni gibi değildi benim hissettiğim. Ama Yağız’ın ne olursa olsun korunacağını biliyorum. Çünkü o senin arkadaşlarına emanetin.

Biliyormusun ilk defa birini hayatta tutmuş olmanın başarısını hissettim. Hamza’yı karşımda yeniden üniformasıyla görünce daha iyi anladım bunu. Ben bir sana yetişemedim zaten değil mi?

Evet bir sana yetişemedim. Özür dilerim canım. Sana yetişemedim, son anında olsun yanında olamadığım için beni affet.

Seni seviyoruz

Tags:
Paylaş
18 Yorum
  1. 0674 10 ay önce

    bu hikayeye aramı verildi acaba uzun zamandır bölüm gelmiyor

  2. 0674 10 ay önce

    Yazarım bu hikayeye aramı verdiniz acaba

    • Yazar
      Erguvan_ 10 ay önce

      Hayır ama biraz yazma isteğim yok. Zoraki yazıp kitabı sisirmek istemiyorum. İlham geldiğinde hemen kisa da olsa ekliyorum. Yakında yeni bölüm gelecek inşallah. İlginiz için teşekkür ederim. En kısa zamanda görüşmek üzere

Bir Cevap Bırakın

© 2023 Yazokur. Sizin için sevgiyle hazırlandı. MacroTurk

İletişim

Sizlere daha iyi hizmet edebilmek için bize mail gönderebilirsiniz.

Gönderiliyor
error: İçerik Korumalı

Kullanıcı Bilgileriniz İle Oturum Açın

veya    

Bilgilerinizi Unuttunuzmu?

Create Account