- İlk Tanışma ve Tanıtım
Bismillahirrahmanirrahim
??İnsanların kendi yaptıklarından dolayı karada ve denizde fesat ortaya çıktı. Belki akıllarını başlarına alırlar diye yaptıklarının bir kısmı onlara tattırıldı.(Rum Süresi 41)??
Bir insan düşünün ateşlerde yanmış. Dağlanmış ve her geçen gün o ateşi
daha da harlanan biri. Değeni ,dokunanı yakacak kadar büyük ateşi olan, bütün güzellikleri kalbine gömmüş bir yaralı soluk. Tüm güzellikleri ve umutlarını ya unutmuş yada unutmuş gibi yapan bir yaralı soluk Yavuz Turhan.
Yavuz hem lise okuyup hem de ailesine destek çıkmaya çalışan temiz dürüst bir gençti. Liseyi bitirdiği yaz 18 yaşındayken, bir arkadaşının referansıyla beş yıldızlı gemi turunda çalışmaya başlamıştı.
Dünya turuna çıkan;
Zenginlere, soylulara hizmet etmek için.
Her şey çok güzel gidiyordu ilk başlarda.
2 ay boyunca Yavuz kendini bayağı geliştirmişti.
Bayağı da yabancı diller öğrenmişti turistlerden. Amirleri çok memnundu Yavuz’dan. Temiz ve dürüst bir gençti. Akıllı ,zeki ,çevik, yakışıklıydı da kara yağız bir delikanlıydı…
Yavuz da memnundu ta ki İtalya karasularına geldiklerinde İtalya Deniz Kuvvetleri’nin yaptığı baskına kadar. Yavuz’u baskında tutuklamışlardı.
Hem de hiç suçu günahı yokken.
Yavuz’u 18 yaşında bir fidanken tam 10 yılla yargılamıştı İtalya’n Mahkemesi.
Yavuz için zorlu bir süreç başlamıştı.
Acı ve keder dolu günler ,yıllar.
Dilini bilmediği ülkede, memleketinden uzak topraklarda .Gaddarca ve acımasızca yargılanıyordu. Ve muameleler görüyordu diğer mahkumlar gibi.
İlk başlarda Yavuz kendini savunamıyordu bile. Dillerini bile bilmediği için .
Sonra akıllı ve zeki bir genç olduğu için dillerini öğrenmişti İtalya’n bir mahkum dostundan.
Bir parça da olsa kendini savunmaya başlamıştı.
Orada mahpushanede bulunan diğer ülkelerden mahkumlar da vardı.
Onlardan da yabancı dil öğrenmişti. Yavuz da onlara Türkçe öğretmişti. Hatta bildiği diğer dilleri de öğretmişti.
Burada acı da olsa bir çok ülkeden ve İtalya’n olan dostlar edinmişti, hepsi ile de can bağı kurmuşlardı…
Ama Yavuz için hiç kolay geçmiyordu günler. Ailesinden uzaktı. Ve doğru dürüst ailesi ile iletişim bile kuramıyordu.
3 yılda sadece birkaç defa görüşe bilmişti. Bu görüşmelerde de annesi ve babası ağlamaktan konuşamıyordu.
Evin en büyük çocuğu Yavuz’du.
Kardeşleri ile konuşamıyordu bile hiç. Nihayet 3 yıl sonra Yavuz’un suçsuz olduğu ispatlamamıştı. İspatlanmıştı ama Yavuz’dan çok şey götürmüştü bu mahpushane günleri ve yılları. Gördüğü işkenceler ve gaddarca davranışlar zihninde yer edinmişti .
İtalyan hükümeti Yavuz’a yüklü miktarda tazminat ödemişti. Yaptıkları haksızlıktan dolayı. “Bu senin hakkın” demişlerdi. Yavuz düşünmüştü “eder mi benim o gençlik yıllarıma? Yaşadıklarıma hiç bir maddi varlık bedel olamaz. Ben manevi anlamda çok şey yaşadım ve kaybettim.” demişti.
Ama ailesi için kabul etmişti.21 yaşında mahpustan kurtulmuştu. Annesinin ve babasının gözyaşları ile ettiği dualar kabul olmuştu. Evlatları dönmüştü onlara.
Yavuz aldığı tazminatı katlamıştı 8 yılda. Şu anda 29 yaşında genç ve yakışıklı, güçlü bir iş adamı olmuştu. Yavuz mahpustan çıktıktan sonra yabancı dilleri çok güzel öğrendiği için yazılım mühendisliği okumuştu.
Kendisine bir yazılım şirketi açmıştı. Turhan Yazılım Şirketi adında.
Hem üniversite okumuştu hem de babasıyla birlikte bir de inşaat şirketi açmışlardı. Turhan inşaat adında.
Müteahhitlik yapıyorlardı.
Yavuz’un babası yıllarca inşaatlarda çalıştığı için tecrübesi ve bilgisi çok fazlaydı. Ve nihayet Yavuz’un babası da yıllarca işçilik yaptığı inşaatlardan edindiği bilgi ve birikimlerini kullanarak oğlunun da verdiği parayla rahata kavuşmuştu.
Ama baba yüreği hiç mutlu değildi .
Bu rahata kavuşma şekli acılar doluydu hem oğlu hem de kendileri için.
Oğlu çok bedel ödemişti. Bu rahata kavuşmak için istemeden de olsa gençliği heba olmuştu.
Ve oğlu eski oğlu değildi artık. Dertli ve içine kapanık, derdini dışına yansıtamayan birisiydi. O neşeli gülen oğlu gitmişti artık. Yavuz geceleri sürekli rüyalarında o mahpushanede gördüğü işkenceleri ve gaddarca davranışları ,bağırışları görüyordu. Bilinç altında yer edinmişti.
Silinmiyordu zihninden .Annesinin ısrarıyla bir psikoloğa gitmişti.
Annesi “gitmezsen hakkımı helal etmem oğlum. Gözümün önünde eriyorsun” demişti. Yavuz annesini kırmamak için gitmişti .Ama hiç faydası olmamıştı.
Uyku haramdı adeta. Yıllardır huzurlu bir uykusu olmamıştı. Şöyle bölünmeyen rahat. Bir gecede sayısını unuttuğu uyku bölünmeleri oluyordu. Uyku problemleri yaşıyordu ve o yüzden hep sinirli ve
gergindi. Doktorlara bile gitmişti ama çare olmuyordu. Psikolojikti her şey ve bu düzelmeden Yavuz’a rahat yoktu.
Çünkü Yavuz’un içerisinde sönmeyen bir ateş vardı. Sürekli intikam yeminleri ediyordu .Ona bu iftirayı atanları ,gemideki kamarasına girip valizinin içerisine o uyuşturucuyu koyup suçu üstüne yıkanları bulup intikamını alacaktı.
Başka türlü ateşi sönmeyecekti ve ateşi her geçen gün harlanıyordu.
***********
Fatma 19 yaşında Psikoloji okuyan genç ve güzel, sessiz, naif ,zarif bir kızdı.
Ailesi ile birlikte Antalya’nın Batı kısmında kalan Toroslar’ da yaşıyordu.
Babası ilçelerinin Belediye başkanı yardımcısıydı.
5 kardeştiler birlikte yaşıyorlardı.
Sera bahçeleri ve meyve bahçeleri de vardı. Buradan elde ettikleri hasadı yurt içine ve yurt dışına hallere gönderiyorlardı.
Fatma da çok yaralı bir kızdı .
Ve yaralarını kimse bilmiyordu.
Herkesin annesi bildiği kadın Fatma’nın öz annesi değildi. Ama babası öz babasıydı .4 kardeşi o kadındandı. Fatma’nın 3 abisi vardı .Kendinden küçük birde kız kardeşi vardı. Fatma için çok zor geçmişti yıllar. Herkesin deli Hatice olarak bildiği kadın öz annesiydi.
Fatma bunu 7 yaşında öğrenmişti. Babasına ve ailesine hiç bildirmemişti.
Bu durumu bildirse annesini uzaklaştırırdı bu zalim insanlar.
Gidip yıllarca bakıcısı bildiği ve herkesin deli Hatice dediği kadına sarılmıştı “Annem “diyerek.
Yedi yaşında küçücük yüreğiyle
ve elleriyle.
Hatice de kızına sarılmıştı ağlamıştı bu yaralı anne kız. Aynı konak’ ta yaşayan birbirine hasret ana kızdı bunlar.
Birlikte daha samimi anne kız gibi vakit geçirebilmek için gizli gizli dışarıda buluşuyorlardı. Herkesten gizli.
Fatma’nın Psikoloji okumasında ki amacı da annesinin durumundan kaynaklanıyordu. Annesine verdiği bir söz vardı.
Annesi deli falan değildi güzeller güzeli genç bir kadındı. 38 yaşındaydı Fatma’nın annesi .Fatma’yı doğurduğunda 19 yaşındaymış. Annesi yaşadığı sıkıntı ve streslerden dolayı içine kapanmıştı. Hayata küsmüştü tek yüzünü güldüren bu kızıydı işte. Kızını da en güzel şekilde yetiştiriyordu bakıcısı olarak.
Herkes öyle sanıyordu ama onlar birbirini çok seven anne ve kızdı.
Ana ve kızın aralarında ki bağ çok güçlüydü. Ve Fatma annesini kurtarmak için elinden geleni yapacağına dair kendi kendine sözler veriyordu.
Şu anda elinden hiçbir şey gelmiyordu. Genç bir kız ne yapabilirdi ki ?
Bekliyordu vaktini zamanını.
Fatma tesettürlü imanlı bir kızdı .
Babası ve üvey annesi pek öyle olmasa da öz annesi Hatice inançlı bir kadındı. Fatma’nın tesettüre girmesine babası ve üvey annesi razı gelmemişti. Sonuçta herkes onun kızı biliyordu.
Herkesin yanında iyi anne rolüne bürünüp kimse yokken yapmadığı kalmıyordu Fatma’ya ve zavallı Hatice’ye.
İlk başlarda verdikleri tepkiye Fatma
itiraz etmişti.
” Ben bunu Allah rızası için yapıyorum, örtünüyorum…İnancım gereği…” diye daha 13 yaşındayken.
Babası ve üvey annesi Fatma’ya itiraz etmelerinin boş olduğunu anlamışlardı. Öğrenmişlerdi Fatma ne kadar naif ve zarif de olsa içinde güçlü bir kız vardı. Kafasına koyduğunu yapıyordu .Çokta akıllı bir kızdı.
Üvey annesi hazmedemiyordu Fatma’ya babasının çok düşkün olmasını ve sevmesini .
Babası çok seviyordu Fatma’yı.
Kimseye belli etmese de annesi Hatice’yi de çok seviyordu. Ve deli olmadığını biliyordu. Ve hem de en iyi o biliyordu. Karısının ona o iftirayı attığını da biliyordu. Kıskandığı için, genç ve güzeldi çünkü Hatice. Kendinden 10 yaş gençti üstelik.
********
Yavuz ve anne, babası Antalya’ya gidiyorlardı. Bir araziye bakacaklardı inşaat için. Antalya’nın yaylasından geçerken bir çeşme gördüler.
Ama çeşmenin başında üç genç kız vardı. Yavuz arabayı durdurdu ve indi.
Kızlar dönüp baktı. Yavuz çeşmeye yaklaşmıştı.
Kızlar var diye çokta yanaşamamıştı.
Yavuz’un annesi oğlunu tanıdığı için
“kızlar uzun yoldan geliyoruz. Çok susadık ,terledik ,bunaldık. Şu doldurduğunuz kaplardan birini verinde yanımızda ki pet bardaklara katıp içelim” demişti.
Aygül “şu bardaklardan getir de taze taze katalım “demişti Fatma’ya bakıp.
Aygül, Fatmaların komşularının geliniydi. Yeni evliydi 23 yaşındaydı .Ailece pikniğe gelmişlerdi. Fatma, Aygül ve Fatma’nın kız kardeşi Nur su doldurmaya gelmişlerdi çeşmeye.
Fatma gidip bardakları aldı. İki tanesine su doldurup arabadaki Yavuz’un annesine ve babasına verip” Afiyet olsun” diyerek; Elindeki diğer bardağı da doldurarak Yavuz’un yanındaki taşın üzerine bıraktı.
Yavuz hararetle bardaktaki suyu bir dikişte içmişti. Suda buz gibiydi .
Sonra tekrar bardağı yanındaki taşın üzerine bırakarak” bir bardak daha alabilir miyim ?”dedi.
Kızlar olduğu için çeşmeye
yanaşamadığından dolayı.
Fatma taşın üzerindeki bardağı alıp içerisine su doldurdu. Çeşmenin yanındaki çam ağaçlarından birkaç yaprak koparıp yıkayıp bardağın içerisine attı.
Tekrar taşın üzerine bıraktı .
Yavuz şaşkınca bardağı eline alıp suya bakıp dökmüştü içmemişti.
Tekrar bardağı taşın üzerine bırakıp.
” Bir bardak su alabilir miyim?” dedi.
Fatma yine aynı hareketi yapmıştı.
Yavuz şaşırmıştı ve “hanımefendi su istedim neden son 2 bardağa sürekli çam yaprağı atıyorsunuz? Niye acaba…? İçmedim döktüm gördünüz. Yine tekrar çam yaprağı attınız bardağa “demişti
merakla .
“Deli mi ne?” demişti içinden.
Fatma hiç başını bile kaldırmadığı
yabancıya “beyefendi ilk koyduğum bardağı bir dikişte içtiniz. Suda buz gibi, bizim buraların suları soğuktur, havası da malum nemli ve sıcaktır.
Terli terli bir anda içmek hasta eder .
Bu çok eskilere dayanan bir adettir. Eskiden yaylalara yürüyerek çıkılıyormuş yada at üzerinde .
O yüzden insanlar çok terlediği için soğuk soğuk suyu bir anda içip hasta olmamak için suyun üzerine çam yaprağı koyarlarmış ki yavaş yavaş içelim. Bir anda içmeyelim diye. Ben de dikkat ettim. Siz öyle yapınca; size bir anda içmeyin demek istemiştim. Yavaş yavaş için hasta olursunuz demek istemiştim. Ama haklısınız siz nereden bileceksiniz ?Bu bizim buralarda olan bir adet. Eskilerden olsa da bu gelenek halen daha uygulanıyor…” demişti.
Yavuz şöyle bir bakmıştı Fatma’ya “güzel kız” diye içinden geçirmişti. Ve sonra hızlıca gidip arabasına binip siyah gözlüklerini takmıştı .
Yavuz’un annesi Fatma’nın fiziği gibi naif , ince ve zarif olan bu ince fikrine, düşünceli kıza hayran olmuştu. Hem fiziğine hem ince düşüncesine. Sordu” kızım senin adın ne?” diye gülümseyerek.
“Benim adım Fatma’dır, teyze “dedi.
Yavuz’un annesi;
“Teşekkür ederim kızlar. Allah razı
olsun .Su verenleriniz çok olsun…”dedi.
Ve Yavuz bir anda arabasını çalıştırarak ortalığı toza dumana katıp hızlıca uzaklaştı.
***********
Yavuz ileride Fatma’yı tanıdıkça, birlikte zorlu yollardan geçtikçe. Fatma için hep şunları düşünecekti “Konuşmaya ne lüzum var? Her yüreğin kelâmı ,her sessizliğin bir feryadı yok mu?” diyecekti bu sessiz sakin yaralı kıza.
Fatma da bu yaralı ,acılarının sertleştirdiği kaya gibi yaptığı soğuk kalpli Yavuz’u tanıdıkça onun için şunları düşünüp kendi kendine hep söyleyecekti “Anladım ki insan anlattığı kadar değil ;anlaşıldığı kadardı. Zira anlatmak seni anlayan biri olduğunda anlamlıydı” diyecekti.
Bu naif ve zarif akıllı Fatma, yaralı Yavuz’a ve hayata küsmüş yaralı annesine çare olabilecek miydi ?Zaman gösterirdi ama çok zorlu olaylar bekliyordu onları ve Yavuz’u.
Ve bu yolda Fatma’nın en büyük gücü Allah’a olan inancı ve imanı olacaktı.
Bu yaralı kalplerden bir aşk doğar mı? Yoksa hikayenin ismi gibi
(Aşk-ı Muhal) yani İmkansız Aşk mı olur…?
Tags: #islam #oruç #psikolog #acı #aile #aşk #duygusuz #evlat #evlilik #gelin #iman
Ellerine sağlık canım
Özledik yazılarını canım merakla bekliyordum
???
Bakalım neler olacak merak ve sabırsızlıkla bekliyorum