UYARI!!: aşırı fazla küfür, cinsellik, taciz, kan içermektedir. Etkilenenler ve 18 yaş altı grubu lütfen okumasın.2022/ 10 Haziran/ Saat 04.00
İki vahşi yaratık.
Araz Ulusoy.
Beril Baturalf.
İki mahvolmuş hayat.
Öfke,hırs, nefret, kin..
Birbirinden güçlü iki mafya.
Kan, cinayet, vahşet, intikam..
Sırlarla dolu, iki yaşam.
Aşk, ihanet, acı..
Ruhu kanla sökülmüş, bedeni var ama yokluğa hapsolmuş bir kadın.
Kalbi kana mühürlenmiş, ölümü elleriyle arzulayan bir adam.
Peki, bu iki imkansız bir araya gelip imkansızlığı baştan var edebilir miydi?
İşte bu sorunun cevabı, sizin ellerinizde..
Bu hikayenin yöneticisi olmak ister misiniz?
Hadi ne duruyorsunuziz?
Hadi ne duruyorsunuz..
“Seninle küçük bir oyun oynayacağız..” dedim, ve durdum. Gözlerimi olabildiğince açtım ve küçük bir kahkaha patlattım. Gözleri şaşkınlığın minik esintisi ile dolmuştu. Şaşkındı, çünkü karşısında gerçekten delirmiş, psikopat biri vardı.
“Manyak.. manyaksın lan sen!” Diyerek bağırdı. Alayla gülümsedim, bir adım atıp yerdeki penseyi eğilerek aldım. “Biraz olabilir..” dedim, dalga geçiyordum. Ve bu onun sinirini bozuyordu. Benim işim ise sadece sinir bozmak değil, bir insanın tüm dengesini, var olabilecek her şeyini bozmaktı.
“Şimdi üçe kadar sayacağım, sen ise neden bir kadını zevkin için taciz ettiğini üç saniye içerisinde söyleyeceksin. Ha olurda söyleyemezsen senin ruhunu bile alırım senden.” Dedim, ciddileşmiş omuzlarımı olabildiğince dikleştirmiştim. “Bir..” dedim ve kısa bir nefes alıp durdum. “İki..” konuşmak için hazırlanıyordu, ne yapacağını bilemiyordu. Ama en çok bildiği şey ölümdü. Bunun gayet farkındaydı. “Üç..” ve bom.
Elimdeki penseyi gözüne fırlatmış olmam acıyla çığlık atmasını, ve daha çok inlemesini sağlamıştı. “OROSPU!” dedi, bağırarak. Alayla güldüm, bir adımda dibinde bitip kucağına düşen penseyi aldım. “Bir daha söyle!” Dedim, kısık ama yüksek bir ses tonuyla. “SANA BİR DAHA SÖYLE DEDİM!” bu sefer ise gerçekten bağırmıştım. Elleri oldukça hızlı titriyordu. Korku; onu çoktan zehirlemişti.
Sağ elini hızlıca çekip aldım, morarmış olan bu eller bana zevk vermişti. Yaklaşık bir saattir işkence etmem onu yıpratmıştı. Son dakikalarıydı şu anlar, o yüzden vakitimin değerini bilmeliydim. “Söyleyemezsin..” Dedim, ve yavaşca işaret parmağını pensenin içine girdirdim. Henüz sıkmıyordum, fazlasıyla çırpınsada bende bir etkisi olmuyordu.
Parmağını kıstırmaya başladığımda büyük bir kahkaha attım. “SÖYLEYEMEZSİN ÇÜNKÜ SEN KANSIZ BİR OROSPU ÇOCUĞUSUN!” dedim, olağan gücümle bağırarak. Sesim işkence deposunun içinde yankılandı bir süre.
Ve parmağı tamamen yok olmuştu.
Elinden fışkıran kanlar yüzüme isabet ettiğinde memnuniyetle gülümsedim.
Kan; bana zevk veren tek varlıktı.
“Yeter! Yapma artık, yalvarırım dur. Yalvarırım sana. Özür dile-” yüzüne attığım sert yumruk sesini kesmişti. “Özür mü diliyorsun bir de?” Dedim, kısık bir ses tonuyla. Lakin bu ses tonu karşımdaki kansızın, kanını donduruyordu. “SENİN BELANI SİKERİM LAN BEN!” Yüksek sesle gürlemem onı yerinden sıçratmıştı.
Yüzüne bir yumruk daha atacağım sırada arkamdan seslenen kişinin sesiyle durmuştum. “Beril?”diyen Melis’e şaşkınlıkla bakmıştım.
Siktir, siktir, siktir.
Bu anı görmemeliydi.
“Melis…” dedim, duraksıyarak. “Ne yapıyorsun sen?” dediğinde arkamda duran caniye göz gezdirip alayla Melis’e döndüm. “Hiiç öyle çiftetelli oynuyorum.” Sakin kalmaya çalışsamda olmuyordu. Henüz istediğim hazzı alamamışken Melisin gelmesi tüm işi bozmuştu.
“Dışardayım.” Dedi, ciddi bir şekilde. Aynı zamanda uyarıcıydı fazlasıyla. Arkasını bana döndü ve topuklularının çıkardığı tok seslerle depodan çıktı.
Arkamı döndüm, silahı alnına dayadım. Ve hiç düşünmeden kafasına sıktım.
Alnından oluk oluk akan kan beni tatmin ediyordu. Ancak yetmiyordu, daha fazlasını istiyordum. Böyle kansızların tüm kanını sömürene kadar tatmin olamazdım.
Bir kadına taciz etmenin bedeli sadece ve sadece işkenceydi.
Deponun çıkış kapısına yanaştım, kapının aniden açılması ve Timurun içeri girmesi bir olmuştu. “Ne yapıyosun oğlum? Yavaş!” Dedim, küçük bir çocuğu azarlıyormuşcasına. Ki küçük bir çocuktan farkı yoktu. “Abla sen çok yaşa valla.” Dediğinde alayla gülmüştüm. Heyecanlı gözüküyordu, ve mutluyduda. “Tövbe de lan!” Dedim Allah korusun dercesine.
“Yetimhanede ki çocuklardan haber geldi.” Dediğinde ciddileşmiş, merakla ne diyeceğini bekliyordum. “Hepsinin ihtiyaçları dediğin gibi karşılanmış. Hiçbir sorunları yokmuş ve seni çok özlemişler.” Dedi. Mutlulukla gülümsedim. Oldukça içten bir gülümsemeydi bu gülümseme.
O çocuklar benim için her şeydi.
O masum canlar benim için çok kıymetliydi.
“Çok sevindim..” dedim, kısık bir sesle ardından kafamı sallayıp depodan çıktım. Deponun dördüncü katına çıktım, hızlı hızlı davranmamın nedeni Melisti.
Duşa girdim, bedenimdeki pis kanlardan arınmak için. Bedenimde ki pis kanlar elbet arınırdı. Peki ya ruhumda ki kanlar? Onlar nasıl arınacaktı? Arınamazdı. Ruhumu kirleten, benliğimi sonsuzluğa gömen bu kanlar, ebdiyen benimle yaşayacak, mezara kadar peşimde ruhu olmayan bir hayalet gibi dolanacaktı. Bunların benim için bir önemi var mıydı? Hiç sanmam. Kan benimle yaşamasaydı eğer, nefes almamın hiçbir sebebi olmazdı. Kan nefes alabileceğim tek nedendi.
Duştan çıktım, hızlıca kurundum. Ve giyindim. Üzerime siyah göğüs kısmında taş dekolteli olan bir büstiyer ve kumaş yüksek bel bir pantolon giyip ayağıma siyah stilettoları geçirdim. Hızlıca siyah uzun saçlarımı kurutmaya başladım.
Saçlarım benim için çok değerliydi, bir tek babaannem severdi saçlarımı. ‘Güzel kızım, can kızım bir tanem’ derdi. ‘Saçlarına asla ama asla bakmamazlık yapma’ bende saçlarıma ihanet etmemek için büyük bir çabaya girmiştim. Her ne olursa olsun saçlarım benim için en kıymetli şeydi.
Kahküllerimi son kez düzeltip odadan çıktım. Asansöre binip aşağıya indim.
Topuklarımın çıkardığı tok sesler depoda yankılanıyordu. Dışarı çıktığımda melis arabasına yaslanmış, ağzında sigarası, bana bakıyordu. Yanına doğru ilerledim. Sigara paketini bana uzattı, içinden bir dal alıp ağzıma götürdüm. Melis ise çakmağı ağzıma doğru götürdü. Sigaramı yakması için iki elimle kalkan oluşturdum. Ve içime derin bir nefes aldım.
“Abarttın sanki?” Dedi, sigarasını yudumlarken. Kafamı yan tarafa, yani Melisin olduğu tarafa çevirdim. “Abartmak mı? İyi misin sen Melis?” Dedim, sesimi hafiften yükselterek. “Kendini kaybediyorsun.. bunun farkında bile değilsin.” Dedi, benim aksime kısık çıkmıştı sesi. Üzgündü. Elbette üzülüyordu, ancak yapacak bir şey yoktu. Ben bile üzülmüyordum kendime, başka kimsenin üzülmesine gerek yoktu.
Melis; o benim herşeyimdi, o benim biricik meleğimdi. Minik bebeğimdi. Hep o gözle bakmıştım ona, hep anne şevkati göstermiştim. Öyle de yapmaya devam edecektim.
Daha kendisi bile anne sevgisi görmemiş bir kadın, can dostuna annelik yapmasını zamanla öğrenmişti.
Bu zor bir şeydi, dayanılması, katlanılması.. zordu işin açığı.
Ama insan bi müddet sonra alışıyordu işte.
“Ne yapıyoruz?” Dediğinde aklımdaki düşünceleri bir çırpıda silmiş, buğulu cümlelerin anlamlarını yok etmiştim.
“Ali Bıçakçı.. otuz beş yaşında, evli, iki çocuğu var, eroinci, uyuşturucu siyaseti yapıyor. Fişini keseceğiz.” Dediğimde gözleri ışıldamış, yerinde doğrulmulş, omuzlarını dikleştirmişti. Eğleneceğimizi belli eden bakışlar atması beni de memnun ediyordu.
Arabasının anahtarını havaya atıp tuttu ardından sürücü koltuğuna doğru ilerledi, bu sırada bana göz kırpmayı ihmal etmemişti.
Bende arabaya bindim, ardından hızla çalıştırdı ve yola koyuldu.
“Şuan İstanbul’un en lüks otelinde. Rehin aldığı kadınlardan birini taciz etmekle meşgul biz ise o meşguliyeti sikeceğiz.” Dedim, oldukça ciddi bir ifadeyle. Melis kafasını iki yana salladı, iki kere cık cık sesi çıktı ağzından. Morali oldukça bozulmuştu.
Melis; iyi niyetli, temiz kapli, vicdanlı ve merhametli biriydi. Bir insanı öldürmek onun için her ne kadar zor olsada, görevi buydu. Bu görevi yerine getirmek zorundaydı. Baba yadigarıydı, o ise babası için ölürdü. Bu yadigarı asla ama asla zor sınmadan sırtına yüklenmeyi kabul etmişti.
Yer altı dünyasının en bilindik kuralıydı.
Baban kral ise, kraliçe olmak senin elinde.
Bu dünyanın en güçlü iki kralı vardı,
Beril Baturalf.
Araz Ulusoy.
Bizden önce işler elbette çok karışıktı.
Zeki bir adam ve yüce bir kadın. İnanılmaz hayat hikayeleri..
kan, cinayet, vahşet.
Ah tabi bir de..
Aşk, nefret, kin.
Melis’in bu işte tarafı, babasının bu dünyada yer almasıydı.
İdris Baturalften sonra Ahmet Alphan geliyordu.
Ahmet Alphan; tıpkı kızı Melis gibiydi. Herşeyi tıpatıp benziyor, kızı gibi mecburuyetten bu işe altılmış, mecburiyetten insan öldürmüştü.
Kısacası kader hepimizde yaralı izler bırakmıştı.
Geldiğimizde Melis hızla arabasını park etti. İlk inen ben olmuştum. Yanıma ulaştı, ve hızla bu lüks otelin içine girdik. “Beril hanım hoşgeldiniz.” Bize doğru yaklaşan kadına kısa bir bakış atıp, gülümsedim. “Hoşbuldum, Ali Bıçakçı ile görüşmem var.” Der demez eliyle yolu gösterdi. “Buyurun efendim.” Melisle birlikte asansöre kadar yürüdük. Güvenlik siye düşündüğüm bu kadın Ali Bıçakçının odasına kadar yönlendirmişti.
“Seni türlü türlü pozisyonlarda sikeceğim.” İçeriden gelen bağırış sesi kulaklarıma doldu. Sinirlerim çoktan hatsafaya ulaşmıştı. Kapıyı çalmakla uğraşmadan sert bir tekme attım. Bu sertlik kapının ömrünü azaltmıştı. Kapı açılır açılmaz odaya dalmam bir olmuştu.
“Alii..” dedim, kısık bir sesle. Aynı zamanda fazlasıyla ürpertici çıkmıştı sesim. Karşımızda ki kadın çırılçıplaktı. Bunu görmek beni daha fazla sinir ederken Melis farketmiş olacakki kadının yanına gidip üstünü örtmüştü. “Beril.” Dedi, oldukça şaşırmıştı. Olduğu yere sabitlenmiş, çivi gibi duruyordu.
“Azrailin geldi Ali..” dedim, az önce ki gibi. Bakışları korku ile kaplanmıştı. Üzerine doğru bir iki adım attım. O ise benim adımlarıma karşın geriye doğru adım atmıştı. Alayla güldüm, bakışları ayaklarım ve yüzüm arasında mekik dokuyordu. “Sana bir şey yapmadım! Derdim seninle değil, o yüzden siktir git buradan!” Sözleri daha çok gülmeme neden olmuştu. Bir manyak gibi gülüyordum. Kim olsa deli derdi. E belki de haklılardı. Gerçi birazdan yapacaklarıma bakılırsa gerçekten deliydim.
Yanına doğru iyice yaklaştım. Yüzüne sert bir tekme attım. Topuklumun ucu yüzüne değdiğinde acıyla inleyerek yere düşmüştü. Güzel tekme atıyordum amına koyayım. Benim gibi tekmelerimde kaliteliydi. Ve bence şuan Ali çok şanslıydı. Ne de olsa benim gibi mükemmel bir insan birazdan onu dört köşesinden yaralayacaktı. Ve bu yaralar asla geçmeyecek, ölene kadar hatta öldükten sonra bile peşinde koşacaktı.
“Kolaysa beni de siksene.” Dedim, her bir kelimemi bastıra bastıra söylemiştim. Bacaklarının titremesi beni güldürürken derin bir nefes aldım. Ciddileştim. “SANA BİR SORU SORDUM!” Dedim, bağırarak. Yerinde sıçramış olması gülünç bir durumdu.
İnsanlık, böyle aciz bir şey olmamalıydı.
“Hayır..” diyebildi sadece. Alayla kahkaha attım. Ancak karşımda bir kadın ağlıyorken benim kahkaha atmam rezillikti. Kendimi toparladım. Sinirli halimi geri takındım üzerime.
Topuklularımı çıkardım, bir tanesini elime aldım ve karşımda ki puştun dibine iyice girdim. “Aç pantolonunu!” Dedim, oldukça kısık bir sesle. Ortama sessizlik hakimdi. Ölüm sessizliği…
“SANA ŞU SİKTİĞİMİN PANTOLONUNU AÇ DEDİM!” hâlâ melül melül bana bakıyordu. Bu beni harekete geçirmeye yetmişti.
Cebimde ki bıçağı bir hamlede çıkarıp koluna sapladım. Acıyla çığlık atması beni memnun etmezken kaşlarımı çattım. Melis’e kaşımla işaret ettiğimde Ali’nin ağzına bir bez geçirdi. Yere çoktan düşmüş olan bu iğrenç herife tiksinerek baktım.
Pantolonunu hızla çektim. Kumaş yırtıldığında keyifle gülümsedim. “Seni türlü türlü pozisyonlarda sikeceğim.” Dedim, onun gibi yaparak.
Elimdeki topuklunun topuk kısmını elime iyice yerleştirdim. Ardından bir hamlede yerde yatan Ali’nin gözüne sapladım. Acıyla çığlık attı. Topukluyu olduğu yerde hareket ettirdim. Gözünü iyice oydum, taa ki yerinden çıkana kadar. Öyle de olmuştu, yerinden çıkmış, ve artık gözsüz kalmıştı. Bu beni memnun ederken durmadım.
Pantolonunu hızlıca çektim, yırtılmasını ve özel organını açığa çıkarmasını sağlamıştı. Bıçağı elime aldım, hareketlerim yavaştı. Ağır hareketlerle bıçağı penisine doğru götürdüm. Hareket etmesi ve kaçmaya çalışması sinirimi bozuyorken Melis yanıma gelip bana yardımcı olmuştu. Aliye döndüm. “Şimdi o kadını gözlerimin önünde becer.” Dedim, ancak özel organını çoktan kesmiştim.
Acıyla büyük bir çığlık koptu ağzından. “Ah pardon, artık becerecek bir organın yok..”dedim, sahtecikten üzülmüş numarası yaparak. Büzdüğüm dudaklarımı düzene sokup, ciddiyetimi üzerime takındım. “Sigara.” Dedim, emir vererek. Anında yakılı bir şekilde gelmişti. Memnuniyetle elimde duran sigaraya bakıp tekrardan karşımda ki adama baktım.
Sigaramdan derin bir nefes aldım. Ve külünü adamın boynunda söndürdüm.
acı çığlıklar kulağımı tırmalıyordu. Tamam zevk veriyordu ancak bu orospu çocukları bağırarak başımı ağrıtıyordu.
yavaş hareketlerle boynundaki sigarayı aldım. “Ağzını aç.” açmamıştı sertçe yanağına bir yumruk geçirdim, artık korksa bile açıktı ağzı. Elimdeki sönmüş sigarayı ağzına bıraktım. “Sigara.” elime yenisi geldiğinde bu sefer sol göz kapağına bastırarak söndürdüm. Ağzındaki sigaraya rağmen tiz bir çığlık atmıştı. Göz kapağındakini de ağzına koydum. O kadının bedenine neresi değdiyse oralarda sigara söndürdüm ve ağzına koydum. Artık başım ağrımayacaktı çünkü gırtlağına kadar sigara doldurmuştum.
“Beni sinir etmek istemezsin.. hemde hiç istemezsin.” Dedim, kısık ama ürkütücü bir ses tonuyla. Ağzı tıkabası dolu olduğu için konuşmaya çalışamıyordu. Bu onu zor duruma sokuyordu. Aynı zamanda on saniye sonra kusacaktı. “On.” Dedim, sayı saymaya başladığım an yerinde duramıyor çırpınıyordu. “Dokuz.” Anlamsızca bakıyordu. “Sekiz.” Kustuğu an feriştahını belleyecektim.
“Yedi.” Dedim, “tik tak, tik tak.” Zaman ilerledikçe korku ile titriyordu bedeni. Hızla çarpıyordu kalbi. Korku onu zehirliyordu, ve bu zehri kusmak için her saniye daha da fazla çırpınıyordu.
“Altı.” Dememe kalmamış, dayanamadan kusmuştu. Her yer sigara ve onun pis kusmuklarıyla dolmuştu. Ben o kusmukları bu kansıza teker teker yalatmaz mıydım?
“İşte yapmaman gereken bir şeyi yaptın.” Dedim, hafiften yükselen sesimle. “Sinirimi bozdun alii..” dedim deminkine kıyasla oldukça kısık bir ses tonuyla. Korkunç çıkıyordu sesim, aynı görünüşüm gibi. “Ben sinirim bozulursa ne yaparım bilir misin?” Gözleri olabildiğince açıldı ve tekrardan kustu. Sinirle yüzüne sert bir yumruk attım. Yere düşen kafasını, saçlarından sıkıca tutarak yerle buluşturdum.
“Bu kusmukları teker teker yalatırım.” Bunu cidden yapacağımı artık anlamıştı. Ve bu nedenle yavaş yavaş yalamaya başladı. O tiksintiyle yaparken ben keyiflice onu izliyordum.
Kafasını tuttuğum elimi daha fazla sıkılaştırdım. Yere sertçe çarptım. Burnunu kırarana kadar devam ettim. Her yerin kan olması beni memnun ederken kusmuklardan uzaklaştırdım. Kanını yere sürttüm. İşaret parmağımı yavaşca yere sürttüm, ve kanın yoğun demirimsi tadını ağzımda hissettim. Keyifle yaladım, ve sertçe yutkundum.
O bu hareketime oldukça şaşırmıştı, ancak benim gibi psikopat bir kadın kurbanlarının kanını keyifle yalardı.
“Sık!” Dedim, emir vererek. Parmağımı şıklattım, ve kafasına gelen kurşun ile beyninden akan kanlar yüzüme gelmişti. Bir süre kan fışkırdı sadece. Ve bu kan beni tatmin ediyordu. Oldukça yaramazlaşıyordum. Bu acı çığlıkların kan lekeleri beni deli ediyordu. Kan beni memnun eden, deli olmama sebep olan tek varlıktı.
Melise doğru döndüm, bakışları yerde yatan adamdaydı. Gözleri gözlerimle buluştu, alayla gülümsedi. Bu gülüş beni mutlu ederken şımarık bir kız çocuğu gibi melis’in yanına ilerledim. “Duştayım.” Dedim, net bir ifadeyle. “Kıyafet ayarla.” Dediğimde kafasını olumlu anlamda sallamıştı.
Duşa girdim, üzerimde ki kıyafetleri çıkarıp bir köşeye attım. Soğuk suyun tenime değmesi ile birlikte rahatlama hissi tüm bedenime yayılıyordu. Bu rahatlama beni gevşetip, aklımda ki cani düşünceleri biraz olsun hafifletiyordu. Vücudumun her yerini on kez yıkayıp on kez durulamıştım. Üzerimdeki kanları temizlemesi için kendimi suyun acımasız kollarına bırakıyor, bu acımasız kollar her defasında bas bas bağırıyordu. ‘vücudunda ki kanlar elbet silinir.. peki ruhunda ki kanlar? Onları nasıl sileceksin?’
Silemeyecektim.
Bu kesin ve net bir şeydi.
Uzun bir sürenin ardından duştan çıktım ve Melisin bana ayarladığı kıyafetleri giymeyeye başladım. Telefonumun zil sesi ile birlikte banyodan çıktım. Üstümü düzeltip Melisin yanına ilerledim. “Timur.” Dedi, başımı sallayıp telefonumu aldım. “Abla acilen piste gelmen gerekiyor.” Dedi, telaşlı bir ses tonuyla. “Ne oldu oğlum?” Dedim, o sırada Melis ağzıma sigara vermiş çakmağı yakmakla meşgüldü. “Reşat Baydemir.” Hassiktir.
…
Topuklarımın çıkardığı tok sesler uçak pistinde yankılanıyordu. Takım elbisemin içinde ki büstiyer göğüslerimin bir kısmını açıkça belli ediyordu.
Tek elimle gözlüğümü yavaşca çıkardım. Gökyüzüne bakıp derin bir nefes aldım, aldığım nefesi pis ciğerlerimden dışarıya gönderdim.
Beni gören korumaların başını saygıyla eğmesi hoşnut ederken ciddiyetimi koyuyordum. Cebimde ki sigara paketini alıp çıkardım, siyah beyaz zippolu olan çakmağımı ağzıma götürdüm, ağzımda ki sigarayı yaktığımda derin bir nefes aldım.
İşatet parmağım ile orta parmağımın arasına aldığım sigaramın külünü yanımda ki korumanın tuttuğu küllüğe döktüm. Derin bir nefes daha çektim içime.
Ardından blazer ceketimi çıkardım, rüzgar epey soğuk esiyordu. Bu esintiler boynumu gıdıklıyor beni irkiltiyordu. “Adamı getirin.” Dedim oldukça sakin ve ciddi bir tınıyla. Onlar dediklerimi ikiletmeden yaparken bende içime çektiğim sigaranın keyfini çıkartıyordum.
Sol elimi cebime aldım, tek elimle karşımda ki ağzı yüzü dağılan adama baktım. İşaret parmağımı topuklarına doğrulttum, aradan bir iki saniye geçtiğinde topuğuna sıkılan kurşunun acısı ile beyin patlatacak çığlıklar attı. Bu sefer elimi karnına işaret ettim ama onun sesi, silahı durdurmuştu. “Yalvarırım yapma.'” alayla gülümsedim. “Öt.” Dedim sakinlikle.
Reşat Baydemir madem bana kafa tutmuştu. Çilesine katlanmak zorundaydı.
“Ötesene lan!” Dedim, yüksek sesle bağırarak. Sesim bu boş ve sessiz pistte yankılandı. Bu yankı burada olanların kulağına doldu. Reşat Baydemir ise korkuyla bana bakmakla meşguldü.
“Ezel Karaca ile yaptığınız anlaşmayı suya düşürmek için ateş savaşa laboratuvarda ne yaptığınızı söyledim. Ve Ateş savaş sizin kopyanızı yapıyor.”
Tags: #kan #nefret acı ajan aşk Kin mafya vahşet