AVCI

Hava kararmak üzere. Geceyi geçirecek bir yer bulamazsam ölebilirim. Beni endişelendiren şey soğuk değil, diğer insanlar. İnsanların yanında devler, cüceler, elfler, kurt adamlar ve niceleri. Bu dünya tehlikeli bir yer. Bunun farkındayım ve her türlü tehdide karşı hazırlıklı olmalıyım. Silahım Peacemaker’a ve atım Merlin’e layık olabilmek için en iyi yaptığım işi yapmam lazım, yani ejderha avlamak. Loncalar bu şahane ve bir o kadar da tehlikeli yaratıklara çok gümüş veriyor. Derilerinden halılar, aksesuarlar yapıyorlar. Sırf gösteriş olsun diye öylece duvarına asanlar bile var. Bu loncalar zenginlerin kuklası haline gelmiş. Neyse ki ben loncaya bağlı olan avcılardan değilim. Benim amacım diğerlerinden çok farklı. Gözüm yükseklerde ve hedefime giden yolda beni hiçbir şey durduramaz. O lanet olası ejderhayı öldürmeden rahatça uyuyamayacağım. Ejderhaların en büyüğü, en güçlüsü ve en kudretlisi… Derler ki onun yuvasını kim keşfederse, yerini bir başkasına aktaramayacak kadar hızlı ölür. İşte hedefim bu, onun kadar az rastlanan ve büyük bir ejderhayı avlayarak bir daha ejderha avlamaya mecbur kalmamak.

Merlin, bacakları onu taşıyamayacak kadar yorgun. 3 gündür bu ıssız topraklarda yürüyorum. Ateş yakmalıyım. Şuradaki sarı ve uzun otların arasında geceyi geçirebilirim.

-Dayan oğlum az kaldı.

Merlin’in havuçlarından bir tanesini alıp yarısını ısırıyorum.

-Al bakalım koca oğlan, bu da senin payın. Sana yaslanmamı sorun etmezsin herhalde? Bunca yaşanmışlığın ardından bir atla konuşuyor olmam mantıklı geliyor.

Merlin yıllardır bu yolda benimle ve o benim dostum.

-Dostumsun değil mi? Bir pegasus değilsin ama yine de yakışıklısın.

-Hey! Hey tamam sakin ol bir şey demedim. Seninle bu ateşi izleyerek güzelce uyuyacağız dostum. Sabah erkenden yola koyulup bir yerleşke bulmalıyız.

Uyanıyorum. Gözlerimi tam olarak açamasam da bir şeylerin yanlış gittiği belli. İdrak etmek için zaman gerekiyor. Yüzümü yumruklayan sert sabah rüzgârı nerede? Merlin..? Merlin! Lanet olsun atım nerede? Bir divan mı? Böyle rahat bir şeyin üstünde yatmayalı uzun zaman olmuş. Gözlerimi açıyorum ve tavanı yüksek karanlık bir salonda olduğumu fark ediyorum. Bu mekân her neyse kubbe şeklindeki çatısını içeriden görebiliyorum. Bir tür ibadethane olmalı. Peacemaker’ı yokluyorum ancak yok, silahımı almış olmalılar. Bana bunu her kim yaptıysa bedelini çok ağır bir şekilde ödeyecek. İçerisi çok pis kokuyor. Sanırım şuradaki koyu ahşap kapı dışarısı. Tam o kapıya uzanacakken sesler duyuyorum. Adım sesleri. Solumdaki kırık dökük kapının ardından geliyor. Kapının sağ tarafına geçip pozisyon alıyorum. Gıcırdayarak açılan kapıdan birinin geçtiğini görüyorum. Arkasından atılıp onu boğmalıyım. Tam zamanı!

-Kimsin sen? Atıma ne yaptın? Benden ne istiyorsun!

‘’Bırak beni, bırak beni’’ diye yalvarıyor. Kokunun kaynağı belli oldu. Bu sadece pis bir ork.

-Hemen konuşmaya başlamazsan hayatın kollarımın arasından kayıp gidecek seni kokuşmuş!

Sesinin titremesinden benden ne kadar korktuğu anlaşılıyor:

-Kalacak bir yere ihtiyacın olabileceğini düşündüm. Atın güvende, ayrıca onu besledim. Lütfen bana zarar verme, lütfen!

Bu kokuşmuş yaratık benim için bir tehdit değil. Ancak yine de temkinli davranmalıyım. Bu bir tuzak ya da bir tür dalavere olabilir. Onu bıraktığım anda boğazını tutup öksürmeye başlıyor. Çok sıkmış olmalıyım ki uyuşan kollarımın kendine gelmesi birkaç saniyeyi alıyor.

-Adın nedir ork? Bana neden yardım ediyorsun?

Kendine geliyor sonunda.

-Efendim benim adım Ergoth, hizmetinize amadeyim. Dışarıda sizi o halde görünce yardım etmek istedim ve sizi buraya taşıdım. Uykunuz çok derin olmalı, sizi onca yol sürüklerken ruhunuz bile duymadı. N-neyse acıkmışsınızdır. Ben en iyisi size yiyecek bir şeyler getireyim.

Lanet olsun şunun yürürken yaydığı kokuya da bak. Hiç hareket etmemesini tercih ederdim. Bir sabah ne olduğu belirsiz bir orgun evinde uyanıyorum. Üstelik bana hizmet ediyor. Dışarıda yiyecek bulamayıp açlıktan ölmekten iyidir. Bana yaklaştığını metreler öteden anlayabiliyorum. Bir tas çorba getirmiş. İçmeli miyim emin değilim. Ama buna ihtiyacım var. Sanırım içeceğim.

-Hey Ergoth!

-E-evet efendim.

-Yalnız mı yaşıyorsun?

-Evet. Ben tek çocuğum. Babam yıllar önce elflerle savaşmaya gitti ve bir daha dönmedi. Annemle onun dönüşünü beklerken kapımızda o sivri kulaklar belirdi. Annem beni saklamayı başarsa da sivri kulaklar annemi benden aldı. Buraya kadar gelip evleri yağmaladıklarına göre savaş onların lehine sonuçlanmış olmalı. Zaten bir daha dönmediler. Iıı n-neden sordunuz?

-Sormak zorundaydım, üzgünüm. Bak Ergoth, ben buralara gelmek için birçok şeyi arkamda bıraktım. Çok çaba gösterdim. Tüm yakınlarımı kaybettim ve kimseye güvenemez hale geldim. Sen bana kapını açtın. Beni ve atımı doyurdun. Hatta bana ‘’efendim’’ diye hitap ediyorsun. O yüzden sana güvenmek istiyorum. Eğer güvenimi boşa çıkarırsan Peacemaker’la yüzleşirsin.

-Peacemaker? O da nesi?

-Silahım. Sahi o nerede? Derhal onu bana getir!

-T-t-tabi efendim.

Yüce Arthur! Bu ne iğrenç bir koku! Beni bile küçük gösteren kocaman cüssesine rağmen bir savaşçı sayılmaz. İstese beni kolaylıkla alt edebilir. Ayrıca ne yazık ki solgun yeşil ten rengi ve suratındaki komik ifade onu pek de tehditkâr kılmıyor. Aynı komik ifade mide bulandıran çirkinliğinin de önüne geçiyor. Ağzının alt kısmından yukarıya doğru uzanan iki sivri dişi saymıyorum bile.

-Silahınız pek güzelmiş efendim, buyurun. Hem kim silahına isim koyar ki?

-Bu senin anlayabileceğin bir şey değil. Bir avcı silahıyla bütün olmalıdır. Bizler aristokrat değiliz Ergoth, sözlerle bir yere varamayız. Bizler ejderha avcılarıyız.

-Tahmin etmiştim efendim. O yaratıklara bırakın yaklaşmayı, onları avlayacak kadar çılgınsınız. Ben küçükken gökyüzünde zararsız olanlar uçardı. Onları görmüştüm yalnızca.

-Herkesin geçim kaynağı farklıdır. Peki ya seninki nedir?

-Ben kendi kendime geçiniyorum efendim. Hayvanlarım var.

-Bu güzel, aferin.

-Burada istediğiniz kadar kalabilirsiniz. Bir şeye ihtiyacınız olursa elimden geldiği kadar yardımcı olmaya çalışırım efendim.

-Yarın sabah yola koyulmalıyım. Ejderha avcıları çok dinlenmez. En azından benim gibi bu işte iyi olanlar.

-Nasıl isterseniz. E-efendim hala isminizi bilmiyorum.

-Tyran. Ejderha avcısı Tyran.

Tags:
Paylaş
2 Yorum
  1. BİLGİN YAZAR 4 ay önce

    Gerçekten çok iyi olmuş.

  2. yelosmuyelos 2 sene önce

    çok güzel bir bölüm olmuş 🙂 devamını bekliyorum

Bir Cevap Bırakın

© 2023 Yazokur. Sizin için sevgiyle hazırlandı. MacroTurk

İletişim

Sizlere daha iyi hizmet edebilmek için bize mail gönderebilirsiniz.

Gönderiliyor
error: İçerik Korumalı

Kullanıcı Bilgileriniz İle Oturum Açın

veya    

Bilgilerinizi Unuttunuzmu?

Create Account