20211126_222410

1.BÖLÜM GEÇMİŞ Mİ ŞİMDİ GELECEK Mİ ŞİMDİ

Işık… Gözlerimi her açmaya çalıştığım da ışık daha da yoğunlaştı ve ben korkmak yerine, kendimi ışığa daha da bırakmak istedim neden istedim kendim bile cevabını bilmiyordum. Cevap kayıptı, bulanıktı, bilinmeyendi bir müddet sonra. Yapboz eksik parçalar bir şeyler eksikti sanki ama ne eksikti bilmiyorum neyin eksik olduğunu bile, hatırlamıyordum sahi neredeydim ben? Tek cevabını bildiğim soru buydu galiba hiçlik… Ben koca bir hiçlikteydim. Bağırdım avazımın çıktığı kadar bağırdım ama kendi sesim, yankılandı ve tekrar hiçlik duvarlarından bana geri döndü… Kaşlarımı çattım şakaklarıma alnımdaki gerginlik ile ağrı girmeye başladığın da az önce ki kadar, rahat değildim ışıkların içerisinde boşlukta öylece süzülmeye karar verdim. Zaten başka da seçeneğim yok gibiydi buradan bakınca ellerim, parmaklarım o kadar sert yumruk yaparak sıkıyordum ki baskıdan dolayı kızarmış ve sararmışlardı. Bedenim karanlık içerisin de titriyordu gözlerimdeki ağırlık hissi kendini o kadar belli etti ki göz, kapaklarım bir perde gibi sürekli aşağı düşüyordu sanki. Özgür bıraktım titreyen bedenimi avuç içimde ki baskıdan beyazlamış parmaklarımı , ve nefesimi ciğerlerim hiçlik içerisinde ki havayı içine derince çektiğin de öksürüğe boğuldum…

İclal! İclal…

Ses hiçlikte ses duydum kime ait olduğunu bile bilmiyordum ama bu ses kalbimde bir yerlerde sıcaklık oluşturdu, dediği isim kime aitti bilmiyordum ama şu an tek duyduğum bu hiçlikte o isimdi. İclal…Derin bir nefes ile kafam su dolu kovadan çıkmış gibi nefes alıyordum gözlerimi hızla açtığım da etrafım da olan nesneler, bulanık görünüyordu tıpkı seslerin uğultu olması gibi her şey, herkes, nesneler ve ben kendim bile bulanıktım şu an. Yutkundum göz kapaklarım yeni doğmuş bir bebeğin ki kadar zayıf ve hassastı kaşlarımı çattığım da bile tüm vücudum, geriliyordu küçücük bir hareketle bile vücudum sanki korku hissini tüm noktalarıma dağıtıyordu. Neden bu kadar korkuyordu vücudum, neden herşey bulanıktı zihnim de, neden herşey bulanıktı çevrem de, neden üzerimden kamyon geçmiş gibi kötü bir his vardı damağımın altın da bilmiyordum. Ben hiç bir şey bilmiyordum tek bildiğim şu an üşümekti, korkmaktı, titremekti bu bedenimin altın da ki yumuşak his beni daha da tedirgin ediyordu. Parmaklarım onları hissetmiyordum tüm vücudum da karıncalanma ve uyuşukluk kol geziyordu nefes almaya çalıştığımı hissettim, burnumu ve ağızımı kaplayan hastane kokulu bir nesne hissetmeye başlıyordum. Ama gözlerim bunu görmeme bile izin vermiyordu parmak uçlarımı hareket ettirmeye çalıştım ama olmadı hiçlik devam ediyordu, kendini tekrar etti yalnızca etrafımda ki sesleri ayırt etmeye çalışıyordum uğuldama seslerini netleştirmeye çalışıyordu beynim.

“ Seni koruyamadım özür dilerim İclal yapamadım… Seni koruyamadım “

Burnumu ve dudaklarımı kaplayan kötü kokulu cihazın altından dudaklarımı kıpırdatmak istedim ama yapamadım, yalnızca dudaklarımın çok kuruduğunu ve kafamın arkasının acayip derece de ağrıdığını hissettim. Gözlerimi her açmaya çalıştığım da kafamın arkasında ki inanılmaz ağrı kendini tekrar etti olduğum yerde bedenimi hareket ettiremiyordum, dudaklarım bile bir kelime etmeye gücü yoktu adeta yalnızca ışık ve konuşma uğultusu vardı. Hareket bile ettiremediğim parmaklarımı birisinin sıcak ellerinin sıkıca sardığını hissettim gözlerimi açmak istedim ama buna hâlâ, yeterli gücüm yoktu parmaklarımı elleri ile o kadar çok baskı uygulayarak sıkıyordu ki bağırmak istedim. Ama dudaklarım kıpırdamadı bile boğazımın acıdığını hissettim vücudum çok yorgundu kafamın arka kısmı, gözlerimi açmaya çalıştığım da bile çok acıyordu bir şeyler iğne gibi batıyordu adeta kafamın arka kısmına. Yanı başımda olan kişinin sıcak elleri parmaklarıma baskı yapmayı bıraktığın da elimin ıslandığını fark ettim, birinin ellerinin sıcak olması gibi dudaklarının da sıcaklığı elimi kapladığın da gözyaşı olduğunu anladım. Kim neden benim için gözyaşı döküyordu bilmiyordum uğultu sesi git gide net olmaya başladığın da hıçkırık sesleri, olduğum hiçliğe doldu dudaklarının sıcaklığını hissettiğim elimin parmaklarını tüm gücüm ile oynatmaya çalıştım. Ama canım çok fazla yanıyordu ışık yavaş yavaş kendini loş bir küçük aydınlığa bırakmaya başladığın da, yutkundum yine boğazım yandı olduğum yerde ki nesneler biraz olsun netleşmeye başladığın da kimsenin olmadığı hastane odasın da olduğumu anladım. Gözlerimi yavaş yavaş tamamen açtığım da kendi nefes seslerim kulaklarıma geliyordu sanki son ölüm anların da aldığın nefes gibiydi, öylesine ağır öylesine yorgun ve bitik yanı başımda ki tuhaf cihazın benim nefes almama göre ses çıkardığını anladığım da gözlerimle etrafımda olan eşyaları inceliyordum. Bana ne olmuştu? Ben neden bir şey bilmiyordum sanki yeni dünyaya gelmiş bir bebek gibiydi kafamın içi bomboştu, her şey daha da gözlerim de net olmaya başladığın da parmaklarıma sıkıca sarılmış ve sıcak dudakları tenime değerken gözyaşları döken kişiye bakmak istedim. Gücümün son damlaları ile parmaklarımı hareket ettirmeye çalıştığım da vücudumun her bir yanı acı içerisin de kıvrandı ama ben, yine bağıramadım parmaklarım hareket etmiş olacak ki koca hastane odasın da baş başa kaldığım kişi ile gözlerimiz buluştu. Soluk beyaz teninin altın da kalan siyah gözleri ile zar zor açık tutabildiğim gözlerim buluştuğun da, gözlerimin istemsizce dolduğunu hissettim neden bu yabancı erkek için sıcacık duygular kalbime akıyordu bilmiyorum. Karşımda aynı şekilde gözlerinin doluluğu ile beni izleyen erkeğin dudakları kıpırdadığın da, bir şeyler dediğini hissediyordum ama duymuyordum sadece ağır nefes sesim daha da ağırlaştı ve yanımda ki tuhaf cihaz çok tiz bir ses ile çalmaya başladı. Son hatırladığım şey siyah gözlerinin acı, yorgunluk ve gözyaşları içerisin de bana bağırmasıydı.

“ Abla! Abla!…”

Derin çok derin bir ışık kaynağının göz alıcı parlaklığına tekrar girdiğim de parmakları ile parmaklarımı sıkıca saran yabancının sesi, kalbimi acıttı boğazımda yanma hissi zirve noktaya ulaştığın da neden ışığa tekrar dalmadan önce bu yabancının sesi bu kadar canımı yaktı bilmiyordum. Bir şeyler çok fazla eksikti çok fazla cevapsız sorular vardı kendime bile daha ne olduğunu bilmezken gözlerimi açtığım da, gördüğüm yabancı erkek için kalbim sanki daha önce tanıyormuş gibi sıcaklık akıtmıştı. İşte yine süzülüyorum bilinmezlik içerisin de ışığın adeta rüzgârı var hissediyorum tenime değen ve yakan rüzgârı, göğüs kafesim sakin, yavaşça, güçsüz ve çok yorgun bir içimde iniyor ve kalkıyor. Kendi nefes seslerimi duyuyorum çok ağır, çok yorgun, çok yıpranmış şekilde nefes seslerimi duyuyorum, gözlerim çok yanıyor göz kapaklarımı kapattığım da bile yanma hissi devam etti. Işığın yoğun beyaz rengi çok fazla göz yoruyor ve kaşlarımı çatmama sebep veriyordu kaşlarımı ne kadar çatarsam, şakaklarım o kadar ağrıdı ve dayanılmaz bir kafa ağrısı yeniden başladı birileri sanki kafama binlerce iğne batırıyor hissi yeniden başladı ve ben tüm acıyla dudaklarımı ısırdım. Bedenimde acı hissi yoktu başım hariç zaten bedenimi bile hissetmiyordum korkuyordum başımda ki binlerce iğne hissini, vücudum da hissetmekten korkuyordum nefes seslerim daha da kendi kulaklarıma ağır gelmeye başladığın da kafamda ki iğne hissi daha da fazla kendini tekrar etti. Dudaklarımı daha da ısırdığım da gözlerimi sıkıca yumdum her gözlerimi daha da fazla yumduğumda, iğneler daha da fazla battı ve bedenimin içerisin de ruhum adeta bu acıdan kurtulmak için çıkmaya çalışıyordu sanki.
“Ah! Çok acıyor lütfen birisi beni kurtarsın çok acıyor yalvarırım!”
Bağırdım dudaklarımı ısırmayı bıraktığım da gücümün yettiği kadar bağırdım canım o kadar fazla yanıyordu ki birisinin beni buradan, bu beyaz zindandan kurtarmasını çok istedim hiçlik ben hiçlikte değil hiçliğin kendisiydim. Kafamda ki iğneler hissi daha da fazla çoğaldığın da yalnızca başımı hareket ettirerek etrafa bakmaya çalıştım, kendi canımın yanmasını itiraf edecek gücüm bile yoktu nefes sesim kulaklarıma gelmeyi kestiğin de durdum. Kendimi dinledim iğneler nefesim kesildiğin de daha da ağırlaştı derin çok derin bir denizin sanki yıllardır dibinde yaşamışım gibi, nefes verdiğim de göğüs kafesim çok fazla çıktı ve aynı saniye içerisin de kendini tekrar ederek indi.
“ İclal! Kızım sakın hareket etme sakın ben yanındayım kardeşin o nerede kardeşin nerede baban İclal baban… Uyuma kızım sakın uyuma gözlerini kapatma! “
Gözlerimi hızla açtığım da kan kokusu hissettim şu an hiçlik içerisin de beyaz ışıkların içerisin de buram buram kan kokusu yayıldı, gözlerimi sıkıca yumduğum da yapbozun eksik parçalarını yavaş yavaş hatırlıyor gibiydim. Anne… Babam… Uçurum çok yüksek bir uçurum ve ben… Kanlar, annemin kanlı ellerini bana uzatması, babam…. Babam uyuyor ben, ben uyuyorum… Dudaklarım titrediğinde iğnelerin batma hissi parçaları hatırladığım da geçti ama ardında kalbime bir sürü parça batırdığında öylece kaldım ışıklar içerisin de. Sanki o hatırladığım uçurumdan aşağı süzülüyormuşum gibiydi kan çok fazla kan vardı hatırladığım her parça da kan vardı, boğazımda düğüm oluştu yanma hissi yerini koca bir düğüme bıraktığın da yanaklarımdan uçurumun rüzgârına karışan gözyaşlarımı hissettim. Yanaklarımdan ve tenimden sıcak, yavaşça akan yaşlar kalbimi çok acıttı sanki anılarımı kaybettiğim gibi hayatımda ki en önemli bir kaç şeyi de aynı zamanda kaybetmiş gibi hissettim. Yalnızca vücudum değil kalbimde acıyordu kalbimin acısı vücudum da ki ağrıları unutturarak dindirdiğinde yutkundum, ben kimdim? Adımı bile hatırlayamazken kafamın içerisinde ki kadın sesi ve o erkeğin sesi neden ışıkta bile kulaklarım da çınlıyordu. Derin bir nefes çektiğim de göğüs kafesimin çatladığını hissettim inanılmaz bir yumru midem de yükselmeye başladığın da, gözlerimi açtım açtığım saniye beyaz ışık süzmesinde bedenim kayboldu sonra ise bedenimin altında kalan yumuşak histen uzaklaştığımı hissettim. Bakışlarımın korkusunun titremesi dudaklarıma indiğin de beyaz çarşafın üzerine dökülen kan damlalarını izledim, evet emindim bu kan benimdi serum ve tanımadığım bir kaç tıbbı cihaz ellerimde olmasına rağmen burnumda ki kana dokundum. Önce soğuk tenimi hissettim ardından parmaklarıma bulaşan kanı bakışlarımda ki kan ve kendi bedenim hatta, tüm oda bulanık olmasına rağmen gözyaşlarını tenimde hissettim. Boğazımda yükselen anlamsız hissi dudaklarım ile bastırdığım da bacaklarımı hissetmememe rağmen çarşafı bedenimden atarak, çıplak ayaklarımı hastanenin soğuk parkesinin üzerine koydum. Tenim mermere değdiğin de bile irkildi vücudum artık o kadar fazla korkuyordu ki her an kendimi o uçurumda gibi hissettim, benim bedenim bu küçük hastane odasında ruhum ise uçurumun kenarında oturarak ayaklarını sallıyordu. Burnumda ki kan akışı devam etmeyi sürdürse de bedenimi ayağa kaldırdım ilk saniye gözlerim ve etrafım çok fazla, karanlığa maruz kalsa da titreyen bacaklarımın üzerinde acemice durmayı başarmıştım. Ben adımladıkça tenimden akan kan damlaları yürüdüğüm yerlere iz bırakmaya devam etti kolumda ki damar yolları yüzünden, yavaşça yürümeye özen gösterirken kapımın kulpunun aşağı eğilme sesi yavaşça odanın içerisine doldu ve ben olduğum yerde kalakaldım.
“ İclal! Hemen yatağa uzan bu hâlde kalkmamalısın beyin için çok tehlikeli “
Boğazımda ki pis hastane kokusunu zorla yuttuğum da kaşlarımı çattım üzerinde ki beyaz formadan belli olduğuna göre, bu benim doktorumdu kapıdan hasta yatağının yakınına ışık hızı ile yürüdüğün de serumlu kollarıma dikkatle girerek beni yatağa yavaşça yatırdı. Bakışları yerdeki bir yol çizmiş gibi duran kanlara baktığın da üzüldüğünü fark ettim çünkü gözler herşeyi ele veren, berbat bir açık durumuydu bakışlarım ve dikkatim kanayan burnumdan doktora kaydığın da hastanenin muhtemelen dolabından bir kaç pansuman eşyası ve pamuk çıkardı. Bedenimin uzandığı yatağa dikkatle oturduğun da kahve saçlarımın altından onun yaptığı hareketleri izliyordum, burnumda ki kana tampon yapmaya başladığın da dudakların da bir şeyler geveliyordu ama ne olduğunu bile anlamıyordum çünkü tüm dikkatim ve aklım abla diyerek ağlayan çocuğa kaydı bakışlarım o çocuğu aramaya başladığın da doktorun tüm sesi odayı kapladı.
“ Kazanın verdiği hasar sonucu beyninde ki kötü huylu tümör yüzünden amnezi diye adlandırılan bir hastalığa yakalandın iclal “
Donuk bakışlarım doktorun hüzün çökmüş yüzüne geri döndüğün de daha saniyeler içerisin de duyduğum sözleri idrak etmeye çalıştım.
“ Yaşlılık ile hafıza kaybı normal görülebilir iclal ama amnezi de yaşın ne olursa olsun hafıza kaybı çok ciddi boyutlar açar. Kendi ismini hatırlamakta güçlük çekebilirsin ama zamanla hatırlarsın etrafında ki sevdiğin insanlar hariç bu da amnezinin en kötü yanlarından birisidir “
Amnezi de yaşın ne olursa olsun hafıza kaybı çok ciddi boyutlar açar…
Sözleri beynimin arkasında ki ağrılara rağmen kendini tekrar ettiğin de parmak uçlarım kafamın üzerine gitti başımın üzerinde ki, sargıyı daha yeni fark ettiğim de gözyaşlarının akmasına engel olamadım. Tüm gerçekler beyaz ışığın hissi kadar yüzüme tokat gibi vurduğun da yalnızca yutkunmak zorunda kaldım başka ne gelirdi ki elimden? Bakışlarım doktorun yüzünden yerlerdeki kan izlerini temizleye çalışan kadına döndüğün de tek bir kelime bile söylemek istemedim, küçük odanın içerisine doktorun hüzünlü bakışlarına ve kadının kanları temizlemesine kapının açılma sesi, eşlik ettiğin de yalnızca iç çektim bakışlarım yerden kapının önün de dikilen abla diye bağıran çocuğa kaydı. Bir kaç saniye gözleri gözlerimde kaldığın da başını ve bedenini benden çevirdi odanın içerisine aynı zamanda hıçkırık sesleri dolmaya başladığın da, doktor yavaşça yataktan kalkarak kapıda ki çocuğa yöneldi parmakları çocuğunun yorgun bedeninin omuzunu sıvazladığın da ona destek verdiğini anladım. Bedeni ve bakışları bu destek ile geri bize döndüğün de tamam der gibi başını salladı birbirleri ile kısa bir sarılma gerçekleştirdiklerin de temizlik görevlisi bayan da doktor da kapıyı arkalarından kapatarak odadan çıktılar. Odanın karşısın da ki çocuk bana hissettirmemeye çalışarak gözyaşlarını hızla tenine bastırdı çocuğun bu hâline tanımasam bile kalbim, o kadar kırıldı ki onu sımsıkı sarmak ve teselli etmek istedim ama yapamadım buna bile gücüm yoktu. Adım sesleri küçük odanın içerisinde yankılandığın da çocuğun bakışları yatağın kenarına oturarak beni izledi, parmak uçları soğuk tenimi adeta ısıtmak adına sardığın da konuştu ama dudaklarının titremesi kendini gizleyemedi.
“ Abla benim kardeşin bak ne olur hatırla abla…”
Parmak uçları sıkıca sardığı ellerimden yanağıma uzandığın da irkildim bedenimi ve parmakları altında kalan tenimi hızla, ondan geri çektiğim de bakışlarında ki kırgınlık tüm odayı kapladı bu çocuk kimdi onu bile bilmezken bana abla diyerek hitap edip duruyordu.
“ Başka kimsem kalmadı senin de benden başka kimsen kalmadı abla kazayı hatırla hatırlamak zorundasın oradan kurtulan yalnızca sen ve ben olduk abla. Annen ve baban öldü!”
Odanın pis hastane kokusuna eşlik eden ses her köşesine ulaştığın da kulaklarım da çınladı annen ve baban öldü… Hayır. Ben daha o beyaz ışık süzmesinin içerindeydim kesinlikle! Benim annem ve babam yaşıyordu karşımda ki bakışlarından bile yabancı olduğu belli olan, çocuğa inanmak için tek bir sebebim bile yoktu yalancı olduğu kadar da kalpsizdi de bunu söyleyecek kadar kalpsiz. Yutkundum yalan olsa da bu sözler yine de uyuşuk bedenimde ki acısını iliklerime kadar hissetmeye başladım ve bu yanı başımda ki çocuktan, nefret ettim gitmesi için bakışlarımı ve bedenimi ondan çektiğim de yorgun gözlerim hastane mermerini ve insanların adım seslerini izleyerek ve dinleyerek bekledi. Uzun bir sessizlik sonrası bu savaşı kaybetmiş gibi bir edayla yenilgisini kabul ederek sessizce uzaklaştı yanımdan, gitmeden önce bakışlarını son kez üzerimde hissettim ama yine de başımı yerden kaldırmadım bunu hakketmişti. Odanın kapısı kapandığı saniye göğüs kafesim de oluşan acı kalbime vurdu dudaklarım kurudu, parmak uçlarım titredi bunlar çok ağırdı bedenime ve kalbime bu kelimeler çok fazlaydı gözyaşlarının sıcaklığını tenimde hissettiğim de öldükleri yalanının canımı bu denli acıtmasına aptal gibi izin veremezdim. Ben iyileşecektim bu beynimde ki her neyse ben iyi olacaktım beynimde ki o küçük şey de kaybolacak ve gidecekti, küçükken her şeyimi kaybettiğim gibi galiba uzun yıllardır gözyaşları dökmeyerek o kötü yaşları beynimde ki sıvı tümöre aktarmıştım. Şimdi ise gözlerim buna isyan eder gibi her dakika tenimden yavaşça süzdürdü yaşları, boğazımda ki yumru ile yastığa başımı dikkatle koyduğum da bakışlarım ellerimde ki sayısız tıbbı cihazını izleyerek uykuya dalmaya başladı. Başımda ki keskin ağrı ve iğrenç duruma eşlik eden neredeyse ciğerlerimin tamamına dolmuş hastane kokusu ile gözlerimi, kaşlarımı çatarak açtığım da havasızlıktan midemin bulandığını ve nefes alamadığımı hissettim. Bunu hemşire kadına söylediğim de hastanenin bahçesine kadar benimle yavaş adımlarıma dikkatle eşlik ederek bahçeye geldi, sanki dışardaki havayı bile ciğerlerime aylardır çekmiyormuşum gibi hissettim derince nefes aldığım da gözlerimi kapattım güneşin yeni yeni doğan ışıkları yüzüme vurmaya devam ederken yavaşça adımladım. Dilimin altında ki kötü tadı unutmak adına yutkunduğum da bedenimi güçlükle hastanenin bahçesi içerisin de kalan, banka oturtturdum bakışlarım insanların telaşlı hallerinden işe yetişmek için birbirini ezmek uğruna acele ile yürüyen insanlardan hastane kapısının önünde dikkatle beni izleyen bir adama kaydı. Güneş ışıkları yüzüme o kadar yoğun vurmaya devam ediyordu ki kaşlarımı çatarak bakışlarımın yakaladığı adamı, izlemeye devam ettim uzun bir boyu vardı hatta benim boyuma kıyas ile deve diyecek kadar boyunun gideri vardı. Kumral saçlarının altında ki ciddi mavi bakışlar gözlerimde kaç dakika kaç saniye durdu onu bile hatırlamıyordum, bakışlarının ciddiyeti bakışlarımı kaçırmaya kadar ilerlediğin de o yabancı adamın ciddi bakışlarını yine de hissettim adeta hastanenin bahçesi adamın buz gibi mavi donuk bakışları ile soğumuştu. Kalbim korku ile acıyan göğüs kafesi kemiklerimi kırmak adına atmaya başladığın da sakince nefes almaya çalıştım yanımda ki serumu taşıyan demir parçasına, parmaklarımı sıkıca sardığım da acıyan kaburga kemiklerime rağmen ayağa kalktım alnımın şakak kısımlarına ağrı girmeye başladığın da yutkundum. Nefes alış ve veriş seslerim kendi kulaklarıma ulaştığın da yorgun bakışlarım güneş ışığının eşliğin de o garip yabancı adamın olduğu yöne baktım, ama adamın ne soğuk mavi gözlerinden ne de bedeninden geriye kalan bir parça bile yoktu. Bakışlarım sesli nefesim ile bahçeyi taramaya başladığın da kuruyan dudaklarımı ıslattım bakışlarımın değdiği her detaya, uzun uzun baksam da yine de adamın mavi gözlerinden bir detay bulamadım. Bedenimin ardında kalan adım seslerine tüm dikkatim kaydığın da bedenimin anlamsız yere gerildiğini hissettim, burnumdan sıcak süzülen sıvıyı bile umursamadım ardıma döndüğüm de hemşirenin bakışları ile bir araya geldim.
“ Yabancı adamı sen de gördün mü? “
Hemşirenin donuk bakışları yerini kaşlarını çatmaya ve korkuya bıraktığın da bakışlarının yoğunluğu gözlerimden burnuma kaydı, parmak uçlarım hastane kıyafetinin üzerine giydiğim bol hırkadan kurtulduğun da burnuma gitti. Parmak uçlarımın üzerinde ki bulaşan kana dikkatle baktığım da gözlerimin dolduğunu hissettim bu şey her neyse gözükmüyor ama benim canımı çok fazla yakıyordu.
“ Burada kimse yoktu iclal ben seni izledim herhangi bir duruma karşı ama eminim burada bir adam yoktu “
Sözleri kışın ayazına karışmaya başladığın da yutkundum soğuktan hemen geri kuruyan ve akamayan gözyaşları gibi, kalbimde bir şeyler hissettim hayatımda eksik bir şeyler hissettim ama neydi bilmiyordum. Hemşirenin verdiği mendil ile burnuma tampon yaparak hemşirenin kolumda ki desteği ile adımlayarak yürümeye başladık, bir taraftan hemşirenin sürüklediği serumun demir sürgüsünün sesi diğer taraftan kanayan burnum ile bakışlarım son kez adamı gördüğüm yerde onu bulmak adına gezindi ama orada sadece kış ayazlarının estirdiği rüzgârlardan ve boşluktan başka bir şey yoktu…

Tags:
Paylaş
0 Yorum

Bir Cevap Bırakın

© 2023 Yazokur. Sizin için sevgiyle hazırlandı. MacroTurk

İletişim

Sizlere daha iyi hizmet edebilmek için bize mail gönderebilirsiniz.

Gönderiliyor
error: İçerik Korumalı

Kullanıcı Bilgileriniz İle Oturum Açın

veya    

Bilgilerinizi Unuttunuzmu?

Create Account