Bölüm 1

Yine akşam olmuştu. Zorlu bir günün ardından yine zorlu bir akşam onu bekliyordu. İşyerindeki odasının camın dışarıya bakıyordu yine. Şu pencereler nelere şahit olmuştu. Dalgın baktı görünen manzaraya. Dışardan bakan için para içinde yüzen, hiç bir derdi olmayan bir adamdı. Ama… Alnını cama dayadı Mirza, mutlu değildi be… Paranın insanı mutlu etmediği gibi bir gerçek vardı ve doğdu doğalı bunu iliklerine kadar yaşamıştı.

Mirza, iki sene önce dedesinin ölümüyle Gülova Holdinge yönetim kurulu başkanı olmuştu. Dedesi ölmeden önce onu bu koltuğa oturtmuştu. Kendi oğlundan daha fazla torununa güveniyordu Mirza, dedesinin adını taşıyordu, babası olan Harun Bey evlenecek yaşa geldiğinde, dedesi onu tek yeğeni, kardeşinin emaneti olan Rana ile evlendirmişti. Mirza doğduğunda dünyalar Mirza Bey’in olmuştu, biricik torununa kendi adını koymuştu Rana ve Harun’un evliliğinden başka çocukları olmamıştı. Harun karısını asla sevmemişti mutlu bir evlilikleri olmamıştı Mirza 15 yaşındayken dedesiyle İtalya’ya gittiğinde annesinin ani ölüm haberiyle ülkeye geri dönmüşlerdi Rana Hanım kalp krizi geçirmişti ve vefat etmişti, Mirza 15 yaşında annesiz kalmıştı. Onun için zor hayatın başlangıcıydı hüzün yumağı annesinin sessiz sedasız gidişi.

İki ay sonra Harun Bey sekreteri Hülya ile evlendi. Hülya Hanımın kızı Simge de onunla birlikte köşke yerleşmişti Simge, Mirza’dan beş yaş küçüktü, bu evlilikten çok geçmeden Mina dünyaya gelmişti. Mirza, eğitim için dedesi tarafında yurt dışına gönderilmişti. Aradan geçen yıllarda Mirza 25 yaşında ülkeye geri dönmüş ve holdingde çalışmaya başlamıştı, dedesi hâlâ yönetim kurulu başkanıydı işleri oğlu Harun’a teslim etmiyordu. Harun Bey holdingde başkan yardımcılığı görevini yerine getiriyordu Mirza 28 yaşına geldiğinde dedesi emekli oldu ve yerine de torunu Mirza’yı geçirdi, Harun Bey bu durumu kabullenmekte zorlanmıştı ancak yapacağı her hangi bir şey de yoktu babasıyla birlikte o da emekli olmayı seçti.

Mirza’nın her zaman destekçisi olan dedesi iki yıl sonra vefat etti. Holdingin hisselerinin yüzde on gibi kısmını Harun Bey, Rana Hanım’la evlenirken oğluna vermişti. Vasiyetnamesinde de kendisinde olan yüzde doksan hissesinin yüzde on beşlik kısmını torunu Mina’ya, yine üzerine kayıtlı olan kendi şahsi gayrimenkullerini oğlu Harun’a, diğer yüzde yetmiş beşlik kısmının tamamını, oturdukları köşkü torunu Mirza’ya bıraktığını bildirmişti. Harun Bey ve ailesi istedikleri sürece köşkte oturacaklardı vasiyetnameye göre Harun Bey ve eşi Hülya bu vasiyetnameye itiraz etseler de muvaffak olamadılar.

Mirza 30 yaşında dedesinin bıraktığı imparatorluğun sahibi olmuştu oldukça başarılı bir iş adamıydı, işini iyi yapıyor dedesini tercihinden dolayı utandırmıyordu. Dedesi de ölmeden önce ona evlenmesi konusunda çok baskı yapmıştı ancak Mirza annesi ve babasının yaptığı hatayı yapmayacağını ve aşık olmadan evlenmeyeceğini söylemişti dedesine. Dedesi de ‘Aslanım aşık ol hadi, ben ölüyorum’ der torunuyla şakalaşırdı, dedesi yaşarken de babası Mirza’nın Simge ile evlenmesini istemişti. Dedesi de, Mirza da şiddetle karşı çıkmıştı dedesi öldükten sonra da babası ve Hülya Hanım baskılara devam etmişlerdi artık çok ileri giderek tanıdıklarına da ikisinin olası evliliğinden bahseder olmuşlardı. Mirza o eve geldi geleli Simge’den asla hoşlanmamıştı, Simge aslında çok güzel bir kızdı sarı saçları ve mavi gözleri etkileyici bir güzelliğe sahipti, uzun boyu ile herkese tepeden bakan bir hali vardı asla mutlu olmayan, elindekiyle memnun olmayan bir tipti.

Bu akşam evde bir parti düzenlenmişti Mirza mecburen katılma zorundaydı ama oldukça gitme işlemini geciktiriyordu Simge’nin ve diğerlerinin ikisi evleniyormuş gibi davranmasından artık iyice sıkılmıştı. Hülya Hanım bu devasa mal varlığına bir şekilde sahip olmak istiyordu bunun yolu da bu evlilikten geçiyordu, babası arayıp artık eve gelmesini söylemişti. Vakitte epey geç olmuştu artık gitmeliydi, sıkıntılı bir şekilde aşağıya indiğinde şoförü onu bekliyordu, arabaya bindi.

“Abi, eve gidelim.” dedi, sesinden canının sıkıntısı belli oluyordu.

“Mirza Bey, yine sıkkınsınız?” dedi şoförü Sami.

Sami 55 yaşındaydı, dedesini de şoförlüğünü yapmıştı Mirza içinde çalışmaya devam ediyordu.

“Evet, evde bir parti yapıyorlar ve ben buna katılmak zorundayım.” dedi. “Benim için işkence gibi abi, bir de şu Simge meselesi var biliyorsun.” dedi sıkıntılı bir sesle.

“Dedeniz öldükten sonra daha da arttırdılar baskıyı sanırım?” dedi adam.

“Hem de nasıl?” dedi gülerek “Çeşmeden akan su gibi tazyikli.”

“Mirza Bey, siz baskılara boyun eğmezsiniz. Siz dedenizin torunusunuz.” dedi Mirza’ya. Uzun süren sessizliği Sami Bey bozdu. “Benim sizden bir ricam vardı, müsaitseniz…”

“Tabi abi.” diye cevap verdi.

“Bizim hanımın bir köylüsü varmış, anne ve dört çocuk. Anne kanser hastası olmuş büyük kız iş arıyormuş, şirkete temizlik için gelse?” dedi üzülerek.

“Gelsin abi… Personele bildir, alsınlar.” dedi Mirza.

“Mirza Bey, kız kapalıymış, gelmişte almamışlar.” dedi

“Anladım, gelsin abi sorun olmaz, olursa bana bildir.” dedi.

Mirza insanların kılık kıyafetiyle ilgilenecek biri değildi şirketinde her türlü insan vardı. Geçenlerde başörtülü bir yönetici işe almıştı kimseyi de bu konuda konuşturmamıştı, en çok da babası bu duruma karşı çıkmış, holdingin prestijini zedelemekle suçlamıştı Mirza’yı.

“Kız gelsin abi, hem de ana yönetim katında çalışsın.” dedi Sami Bey’e.

Üzerinden bir süre geçmiş, yol bitmiş ve sonunda eve gelmişlerdi.

“Abi arkadan girelim, ben yukarı çıkıp üzerimi değiştireyim.”dedi.

Araba durunca indi, mutfak kapısından içeri girdi çalışanlara selam verdi yukarıya, odasına çıktı. Partiye katılmak için hazırlandı ve elleri cebinde aşağıya indi parti bahçedeydi bahçeye açılan kapıda merdivenlerin üstünde durdu. Eğlenen insanları izledi bir süre, babası ve Hülya Hanım sanki tüm İstanbul sosyetesini davet etmişti, gazeteci bile çağırmışlardı kalabalığın içinde göz gezdirdi, Mina, abisini gördü.

“Abiciğim…” diye Mirza’ya doğru koşmaya başladı artık 14 yaşındaydı, felaket güzel bir genç kız olmuştu artık. Abisine sıkı sıkı sarıldı. “Nihayet geldin.”

“Geldim… Çirkin kız, geldim.” dedi kardeşine sarılırken Mina bağırarak koşarken babası da geldiğini görmüştü.

“Oğlum, nihayet işini bitirdin geldin.” dedi Mirza’ya.

Simge, merdivenden inen Mirza’nın yanına geldi ve diğer koluna girdi Mirza’nın kulağına gülümseyerek

“Gelmeyeceksin sandım bir an.” dedi.

“Yarın gazetelere manşet olmak istemedim.” dedi fısıltı halinde.

“Ah bu parti zaten cemiyet haberlerinde bir numara olur ama evet sen olmasaydın ilgi çok olmazdı. Bir de neden olmadığın açıklamak zorunda kalırdın.” dedi Simge.

Babasının ve Hülya Hanımın yanına giderken gördükleriyle selamlaştı, nihayet babasının yanına gelmişti.

“Baba…” diye selamladı babasını sonra da “Hülya abla…” diyerek babasının karısını selamladı.

“Ah Mirza’cığım…” diyerek sarıldı Mirza’ya Hülya Hanım.

Bu kadının yapmacık tavırlarından hiç hoşlanmıyordu oradakilerle ayak üstü sohbet ettiler. Bu arada Simge gazetecilere Mirza’nın yanında sürekli pozlar veriyordu. Mirza eğilip kulağına;

“Gazete de iki resmimiz çıktı diye seninle evlenmem… Bil diye söylüyorum.” dedi kulağına gülerek.

Bu arada bu samimi pozda hemen yakalanmıştı yarın ki manşetler belliydi Mirza ile Simge’nin aşkı… İyi malzeme vermişlerdi bu akşam iş dünyasının sayılı patronlarından Metin Bey’i görünce selam vermek için Mirza ona doğru ilerledi. Simge de onun kolunda rol yapmaya devam ediyordu.

“Simge, biraz uzak dursan diyorum yapışık hissetmeye başladım seni kendime…” diyerek kolunu Simge’den ayırdı.

Simge, Mirza’nın elinden kolunu çektiğini anlamasın diye bir arkadaşını görmüş gibi davrandı elini birine salladı. “Sana bravo… Çok harika rol yapıyorsun.” dedi.

“Metin Bey… Sizi gördüğüme çok sevindim.” dedi Mirza.

“Mirza…” diyerek elini uzattı Metin Bey. “Sana kızgınım ama…” dedi.

“Hayırdır?” diye sordu Mirza, şaşırmıştı.

“Holdinge kapalı bir kadın yönetici atamışsın.” diye sitem etti Metin Bey.

“Evet… Çok başarılı bir bayandı kapanması ilerlemesini durduramazdı değil mi?” diye kendini savundu Mirza.

“İlerlemesini durduramazdı zaten başını kapatınca hemen işin son vermeliydin. Bunlar her yeri örümcek gibi sardılar.” sıkıntısını anlatmaya başladı Metin Bey. “Zaten kamu da çalışan kadınların başını kapattılar şimdi de bizim iş yerlerimize girmeye çalışıyorlar. Direnmeliyiz.”

“Neye ve niçin direneceğiz? Ben bu saçmalığı kabul etmiyorum.” dedi “Ben bu ülkenin insanlarının ayrıştırılmasını kabul etmiyorum. Bir şey daha… Bu benim iş yerim… Kimi çalıştıracağım kimseyi ilgilendirmez.” diyerek bu konuya son noktayı koydu. “Bu arada sizi iyi eğlenceler” diyerek onların yanlarından ayrıldı.

Babası ve Hülya Hanım bir telaş içindeydiler müzisyenlerin yanına giderek onları susturdular. Harun Bey eline bir mikrofon aldı ve herkesin dikkatini kendilerine çekmeyi başardı.

“Çok sevgili misafirlerimiz… Eşim ve ben hepinize tekrar hoş geldiniz diyoruz.” dedi konuklar da alkışladı söylediklerini. “Sevgi dostlarımız bu güzel akşamda bizi yalnız bırakmadınız ayrıca teşekkürler. Güzel kızlarım ve oğlum… Lütfen sizleri yanımızda istiyoruz.” dedi Harun Bey.

Mirza’nın bilmediği bir şey vardı ama… Neler oluyor der gibi baktı babasına… Göreceğiz diye düşündü Mirza. Mina ve Simge ile babasının ve Hülya Hanımın yanına gittiler.

“Güzel akşam dedik… Bu akşam Mirza ve Simge’nin nişan merasimi için toplandık.” Mirza ters bir şekilde babasına baktı. Ne yapıyordu bu adam, bu da nereden çıkmıştı şimdi?

“Baba, sen ne saçmalıyorsun” dedi babasının kulağına. Harun Bey gülümsüyordu sadece, Mirza’yı duymuyordu bu arada yüzükler gelmişti, gazeteciler fotoğraf almak için birbiriyle yarışıyordu.

“Çocukların uzun soluklu bir ilişkisi vardı evlilikle nihayetlendirmek istediklerinde biz de onayladık.” dedi alkışlar altında. Mirza son bir hamle daha yaptı;

“Baba bu saçmalığa bir son ver artık.” dedi fısıltıyla… Harun Bey devam etti ;

“Metin Bey sizi yüzükleri takmak için buraya davet etsem.” Mirza nasıl kurtulacağını düşünürken, yüzük parmağına geçmişti ve tebrikleri almaya başlamışlardı bile. Simge’nin ağzı kulaklarındaydı. Hülya Hanım başarmanın sarhoşluğunu yaşıyordu. Mirza kendisine sürekli sevgi gösterisinde bulunan Simge’den çok sıkılmıştı.

Partinin sonuna gelinmişti artık misafirler teker teker orayı terk ediyordu, Mirza’dan başka kimse bu nişana şaşırmamıştı. Sanki herkesin beklediği bir olaydı sanki. Son misafir de artık gitmişti. Mirza ailesine döndü ve;

“Bu nedir? Bana bu saçmalığı kim açıklayacak?” dedi öfkeyle.

****

Babası ‘Gülüm’ derdi Gül’e ama gitmişti, ansızın terk etmişti. Gül memleketindeki Anadolu İmam Hatip’te okumuştu üniversite sınavında ondan beklenen başarıyı göstermişti. Köyünden okumak için ayrılmıştı geride babası, annesi ve üç kardeşi kalmıştı, kocaman kente İstanbul’a gidiyordu. Cerrahpaşa’da okuyacaktı. Babasının Gül’ü doktor olacaktı bu ailenin ümidiydi o… Köylü babanın doktor kızı olacaktı, herkese ‘Şu doktor var ya benim kızım.’ diyecekti hastaları, doktor Gül’ün anasına, babasına dua edecekti.

Annesi ve babası ufacık tarlalarından rızıklarını çıkarırlar kıt kanaat geçinirlerdi, babası ve annesi kazandıkları azıcık aşa sabreden insanlardı. Evlerinden huzur eksik olmazdı annesi ve babası bir birlerine hala aşıktı, aşkları her kesin dilinde anlatılırdı. Annesi Hatice, çok zengin bir adamın kızıymış Mustafa’yı görünce ondan gözlerini alamamış Mustafa şehre çalışmaya gelmiş, Hatice’nin yaşadığı eve bahçıvan olarak işe girmişti o ancak bahçe işlerinden anlardı, evin güzeller güzeli kızını görünce aklı başından gitmişti. Hatice’nin babası bu sevdayı duyunca çıldırmış ‘Olmaz’ deyip, Mustafa’yı işten kovmuştu. Onlar yılmamıştı kaçmışlardı Hatice’nin babası onların peşinden gitmemişti ‘Hatice diye kızım yok’ deyip, onu evlatlıktan ve aklından silmişti. Zaten kısa süre sonra da anne ve babası bir kazada ölmüştü abisi de onunla görüşmek istememişti, Mustafa ve Hatice kendilerine mutlu bir yuva kurmuşlardı fakir ama mutluydular. Tek amaçları vardı bu dünya da evlatlarını iyi birer Müslüman yapmak ve onları cahil bırakmamak. Gözyaşlarıyla uğurladılar kızlarını İstanbul’a korkmayın el birliği ile okuturuz demişti köylüler.

Hazırlıktan sonra birinci sınıfa başlamıştı birinci sınıfı bitirmek üzereydi, finaller başlayacaktı gelen telefon kötü haber vermişti. Gitmişti babası… Hem de aniden… Evlatlarıyla vedalaşmadan Hatice’sini bırakıp gitmişti. Tarla da çalışırken olduğu yere yığılmıştı, bir daha da ayağa kalkamamıştı köyüne gittiğinde babasını cenaze namazı için camiye doğru yola çıkarmışlardı, arkasından baktı sessizce, içinden haykırıyordu, sadece babası duyuyordu onu.

Okula geri dönmüştü, akrabaları git okuluna devam et demişlerdi annesi ikna etmişti onu ama ikinci sınıftayken annesinin akciğer kanseri olduğunu öğrenmişti, Mustafa’sının gidişine dayanamamıştı daha fazla. Gül okulu bırakmak zorunda kalmıştı köydeki mallarını sattılar annesini ve kardeşlerini alıp İstanbul’a taşındılar. Orada akrabaları vardı onlar için kiralık bir gecekondu bulmuşlardı Gül işe girecekti, kardeşlerini okula göndermeye devam edecekti ama onun okul hayatı bitmişti annesini tedavi ettirmeliydi.

Gül 22 yaşındaydı, orta boyluydu kömür karası, uzun kirpiklerinin çevrelediği, kendinden sürmeli gözleri vardı, açık esmer bir kızdı. Güzel bir kalbi vardı, kimseyi incitemezdi küçüğü Yasemin 18 yaşındaydı hukuk fakültesini kazanmıştı. Üç numaralı kız kardeşin adın Menekşe’ydi, liseye gidiyordu 15 yaşındaydı. En küçükleri 10 yaşındaki böcekleri Hamza’ydı.

Gül onlar için çalışmak zorundaydı annesinin tedavisi olmalıydı köylüleri ve akrabaları olan Zeliha teyzesi ona iş bulacağını söylemişti. Eşi birinin şoförlüğünü yapıyormuş büyük bir şirketmiş, oraya temizlik işi için sokmaya çalışacaklardı. Zeliha teyze ‘08.00 – 17.00 çalışma saatleri rahat edersin kızım.’ demişti ama Gül’ün derdi rahat etmek değil, başka bir iş için zaman bulabilmesiydi saat 22.00 civarında evlerinin önüne bir araç geldi, camdan baktı Zeliha teyze ve eşi gelmişti hemen koşup kapıyı açtılar.

“Hoş geldiniz” dedi Gül, onları eve davet ederken.

“Girmeyelim kızım.” dedi Sami amcası. “Sana iyi haberler getirdim. Bizim patronla konuştum ben ‘Gelsin işe başlasın.’ dedi.”

“Sami amca… Başörtüm…” diye sordu tedirgince.

“Sorun yok kızım ‘Gelsin’ dedi.” Sami Bey.

Gül çok sevinmişti dördü de kapıya dizilmişlerdi, aldıkları habere çok sevinmişti kardeşler.

“Sami amca, ne zaman gideceğim?” dedi Gül.

“Yarın, sana adresi vereyim gel sen, ben seni kapıda karşılarım. Birlikte gideceğiz.” dedi Sami Bey.

Bu ne güzel bir haberdi böyle, iki işi birden yapabilecekti. Akşamda ortaokul öğrencilerine ders verecekti ailesi için elinden geleni yapacaktı.  Sabahı zor etmişti Gül. Sorun çıkmasın diye dua etmişti gece namazına kalkmıştı, el açıp derdini yanmıştı Rabbine… “Allah’ım gireceğim bu kapıyı bana ve aileme hayır kıl. Acizim Rabbim… Gözümün nuru anama sen şifa ver.” diye dua etti.

Sabah olunca, Sami amcasının verdiği adrese gitti kocaman bir binaydı, kapısında durdu, ‘Gülova Holding’ yazıyordu. Burada mı çalışacaktı şimdi? İçinde kaybolurdu bu devasa binanın. Sami amcasını aradı;

“Amcacığım ben binanın önündeyim.” dedi.

“Geliyorum kızım, bekle sen.” dedi Sami bey, çok fazla geçmeden gelmişti Sami Bey.

“Kızım, hoş geldin. Hadi gidelim personele.” dedi. İçeri girdiler personel katına çıktılar işe girişi yapılmıştı Gül’ün, evraklarını hazırlayıp gelecekti. Hemen işe başlayabileceğini söylediler.

***

Kimlik numarasından o gün SGK girişini yaptılar, evraklarını ertesi gün telim etti ve o gün işe başladı Sami Bey, ‘Mirza Bey ana yönetim katında çalışsın demişti.’ dedi personel görevlisine. Gül’ü o kata çıkardılar ana yönetim katı temizli sorumlusu Hayriye Hanım’a teslim etti Sami Bey Gül’ü. Hayriye Hanım, orta yaşlarda bir hanımdı Gül sevmişti Hayriye Hanım’ı. Onun için yeni bir hayat başlamıştı artık Hayriye Hanım ona yapacağı işi anlattı ayrıntısıyla. Toz alacak, yerler silecek ve tuvalet temizliğini yapacaktı. Gül akşam, Hayriye Hanımla birlikte Mirza Bey çıktığı için onun odasını temizlemeye girdi. Hayriye Hanım;

“Gül önce toz alalım, sonra yerleri sileriz.” dedi Gül önce toz aldı.

Hayriye Hanım yaptığı işi kontrol etti, beğenince yerler silmeye başladı bu arada içeriye genç bir adam girdi. Patron bu mu acaba düşündü Gül orta yaşta bir adamdı ama oldukça öfkeliydi. Burnundan soluyordu tabiri caizse. Gül ‘Ne yapalım?’ der gibi Hayriye Hanım’a baktı.

“Efendim temizliğe devam edelim mi?” diye sordu Hayriye.

“Çıkın… Sonra yaparsınız.” dedi kısaca.

Eşyalarını toparlayarak ikisi de dışarı çıktı girişte temizlenecekti, Hayriye Hanım sekretere;

“Nermin Hanım burayı temizlemeye devam edelim mi?” diye sordu. Sekreter onları süzdükten sonra.

“Olur olur… Ama işinizi iyi yapın bak. Bu..” dedi Gül’ü göstererek “Yeni mi?” diye sordu.

“Evet, bugün başladı.” diye yanıtladı Hayriye Hanım.

“Böyle acemileri niye bu kata verirler anlamam hiç.” dedi Nermin.

“Mirza Bey bu katta çalışmasını istemiş.” dedi Hayriye.

“Mirza Bey, temizlikçi işlerine karışmaz ki…” dedi dudağını bükerek.

Gül hiçbir şeye cevap vermiyor ikisinin arasında geçen diyaloğu dinliyordu sadece Gül eldivenlerini giydi, toz bezini eline alarak toz almaya başladı. Toz alma işini bitirince yerleri silmeye başladı sekreter bu arada sürekli olmadı anlamında başını sallıyordu.

“Hayriye Hanım, bu kız işini iyi yapamıyor. Şuraya bak, toz aldı bu değil mi?” dedi elini sehpanın üstüne sürerken.

****

Mirza odasına girince bir süre sakinleşmeye çalıştı, olmuyordu bir türlü başaramıyordu. Bugün gazeteler, televizyonlar Simge ve onun büyük aşkından bahsediyordu akşam olay olmasın diye susmuştu, babasına bu oyuna son vermelerini söyledi ama onlar sanki onu duymuyorlardı. Babası bu evlilik olacak demişti ‘Son sözüm bu.’ diye kestirip atmıştı, babalık hakkı falan demişti Simge ile asla evlenmeyecekti. Bu nişanın hesabını da onlara soracaktı, bir süre bekledi. Telefonunu alıp Sami Bey’i aradı;

“Abi, bu senin dediğin kız… İşe başladı mı?” diye sordu genç adam.

“Evet, bugün başladı Mirza Bey Allah sizden razı olsun. Ne büyük bir iyilik yaptınız bilseniz…” dedi Sami Bey.

“Abi, şu kızın durumunu anlatsana biraz bana.” dedi Mirza.

“Ben de pek bilmiyorum babası üniversite de okurken ölmüş, bir süre sonra da annesi kanser olmuş. Üç tane daha kardeşi var ailesine bakmak için okulu bırakmış.” dedi Sami Bey.

“Tamam, abi, sonra konuşuruz.” dedi. Telefonunu kapattı biraz daha düşündü sekreterini aradı.

Sekreter Nermin Hanım telefonu açtı, sadece ‘Tamam efendim’ demişti. Telefonu kapatınca;

“Hayriye Hanım, Sami Bey bir kız getirmiş, yeni… Mirza Bey onu çağırıyor odasına.” dedi Nermin.

“Gül… Gül yeni başladı.” dedi Hayriye panikle ne olmuştu acaba.

“Gül, Mirza Bey seni odasına çağırıyormuş” dedi Hayriye.

“Ne oldu ki abla?” diye sordu tedirgin bir şekilde Gül.

“Ne ablası be… Burası koskoca holding… Burada abla… abi… Diye kelimeler yoktur.” diye bağırdı Nermin Hanım.

“Bilmiyorum… Sen gir bakalım Mirza Beyin odasına.” dedi Hayriye ümitsizce.

Yanlış bir şey de yapmamıştı aslında Gül ellerinden eldivenleri çıkardı elinden, kapıyı çaldı, ‘Gir’ sesini duyduktan sonra içeri girdi kapıyı kapattı.

“Beni çağırmışsınız.” dedi Mirza’nın tam karşısında durdu.

Mirza kafasını kaldırdı, kıza yukarıdan aşağı baktı kafasını salladı. Güzel sayılabilecek bir kızdı eli ayağı düzgündü, en önemlisi başındaki örtü, gülümsedi. Gül iyice şaşırmıştı adam onu inceleyip, başını sallıyordu sadece. Bir de anlamsızca gülümsüyordu burada çalışamayacaktı galiba. Mirza kafasını kaldırdı, Gül’ün gözlerine dikti gözlerini Gül başını öne eğdi hemen, bu adamın onunla derdi neydi? Mirza arkasına yaslandı.

“Benimle evlenir misin?”

Tags:
Paylaş
13 Yorum
  1. Kelimelerin_Gucu 2 sene önce

    Bir hikaye daha çok heyecanla mutlulukla bir günde bitti. Yazım dilinize bayılıyorum. Ama sanki naçizane fikrim olarak hikâyelerinizde sona yaklaştıkça birden gaza basıyor gibi
    bir kaç bölümde bütünn olayları sonuca bağlıyorsunuz. Her şey tadına güzel bence de .. bütün okuduğum hikayelerinizde tadında bırakılmışlık var bunu seviyorum ben galiba?? Ellerinize aklınıza yüreğinize sağlık..güzel bir hikayeydi.

    • Yazar
      mirzam 2 sene önce

      Teşekkür ederim öncelikle. Sonu konusunda haklısın. Türk filimi gibi gereksiz uzatmaları ve okuyucuyu sıkmayı sevmiyorum.

  2. . 2 sene önce

    Bu hikaye de bir günde bitti. Elerine ve yüreğine sağlık ablammmm….. Çok güzeldi… ❤?

  3. Tulay 2 sene önce

    Bu kitabin ilk bir kac bolumunu watpattda okumustum devami olmadigi jcin cok uzulmustum,simdi bu kitabi bulduguma devami okuyacagim icinde ayrica cok sevindim??

  4. Tulay 2 sene önce

    Baslangic bolum olarak hosuma gitti? ama ben biryerde takildim, uvey kardesler evlenemezler yaniliyormuyum o konuda aklim karisti acikcasi

  5. Mldsdt 3 sene önce

    Yigit icin zor bir durum birde babasi arayip dalga geciyor. Emegine saglik

  6. Mldsdt 3 sene önce

    80 bolum gozukmuyor normalmi ?

  7. CananK 3 sene önce

    8 bölümden sonrası yok

  8. CananK 3 sene önce

    Neden kitapların bölümleri yok tamamlandı işareti var ama kitapların bölümleri eksik

Bir Cevap Bırakın

© 2023 Yazokur. Sizin için sevgiyle hazırlandı. MacroTurk

İletişim

Sizlere daha iyi hizmet edebilmek için bize mail gönderebilirsiniz.

Gönderiliyor
error: İçerik Korumalı

Kullanıcı Bilgileriniz İle Oturum Açın

veya    

Bilgilerinizi Unuttunuzmu?

Create Account