3aa2c07c-971d-4433-9465-42a084f4e254

1. Bölüm ~ Uçurum

Koskoca ülkede, Samsun’un küçük en bilinmedik beldesine taşınmanın mutluluğu içindeydi genç kadın. Ne kadar yorgun ve bitkin olsa da ‘En azından sakin bir yer, ‘diye geçirdi içinden yerinde yaslanarak. Elinde, içinde iş ile ilgili dosyalarının olduğu küçük kutuyu hemen yanında bulunan sehpaya sakince koydu. Ellerini birbirine çırpıp, eşya taşınırken açık bıraktığı ve hâlâ kapatmadığı kapısına dikti gözlerini. Yavaş ve temkinli adımlarla kapıya yöneldi ve tam kapının hizasına geldiğinde omzunu kapıya yaslayıp derin bir iç çekti ve verdiği kararın doğruluğuna yorgun gözlerle gülümsedi.

Yaklaşık bir ay önce ailesinin yanından Bursa’ya taşınmış ve işi gereği bir süre orada kalmıştı. Gelen mecburi bir dava yüzünden il değiştirmişti ve o koca çenesiyle yine başını belaya sokmuştu. Müvekkilinden aldığı ve inandığı bilgiler doğrultusunda işini yapması gerektiği gibi hatta fazlasıyla yerine getirmişti. Müvekkilinin yalanlarını, yaptıklarını ve dahası yapacaklarını öğrendikten sonra her şey için artık çok geçti. Filiz davayı çoktan kazanmıştı. Müvekkili davayı kazanmasına rağmen taraf değiştirmiş ve ne yapıp ettiyse bütün suçu Filiz’e atmıştı. Filiz ise doğru bildiği yanlışlara savunmaya geçtiğine mi yansın buna rağmen davayı kazanıp başını belaya soktuğuna mı bilememişti. Ardı arkası kesilmeyen tehditlere bir son vermek adına karşı tarafın avukatıyla görüşüp onu arkasından vuran, kendisince ‘hain’ dediği müvekkilinin açıklarını ve yaptıklarını ortaya dökmüş ardından da işi kökten çözmek adına tekrar Samsun’a taşınmıştı.

Her zaman ki gibi yüzüne taktığı tatlı gülümsemesiyle dışarıda oynayan çocukları izliyordu, kimisi birbirini kovalıyor kimisi ise ip atlıyordu. Gözleri karşı evin bahçesinde yere serilen küçük bir kilimin üzerine oturmuş orta yaşlarda ki kadınlara gitti. Hepsinin yüzü gülüyordu ve büyük ihtimal gün yapıyor olacaklar ki dolmalar, kısırlar, börekler derken masayı donatmışlardı. Filiz yemekleri incelerken nerdeyse ağzının suyu akacak hale gelmişti. Sabahın erken saatlerinde taşınma işi ile uğraşmakta yemek yemeye fırsat bulamamıştı, keza aklına bile gelmemişti. Ta ki yemekleri görünce karnı guruldayana kadar. Derin bir nefes alıp sakin adımlarla kendinden emin bir şekilde kadınların yanına doğru ilerledi. Karnını doğuracağı bir yer biliyordu artık.

Evin bahçesine attığı adımla ilk önce fark etmeseler de yanlarına yaklaştığında bütün gözler onu buldu. Gözlerin ona dönmesine aldanmaksızın gülümseyerek iki kadının arsına sessiz sedasız sıkışıverdi. Bütün kadınlar olayı anlamadığı için şaşkın bakarken Filiz onların bu bakışlarına gülüyordu.

“Eee, bana da börek yok mu?” diye sordu gülerek.

Kendine gelen ilk kadın hemen toparlanarak gülümsedi. “Affedersin kızım, biz sana birkaç şey getirecektik zaten, de…”dedi mahcup halde.

“De..” diye yanıtladı Filiz karşısında ki teyzeyi.

“De si, biz senin oturduğun yere her taşınana böyle yemek içmelik bir şeyler götürüyoruz ama pek sıcakkanlı davranmıyorlar.” dedi zoraki gülümsemesiyle.

“O onların ayıbı teyzem.” diyerek önünde bulunan dolmadan bir tanesini ağzına attı.

Bütün kadınlar ilk önce şaşırsa da sonra hep bir ağızdan kahkaha atmaya başladılar. Filiz bir yandan onların sorduğu soruları cevaplarken diğer yandan karnını bir güzel doyuruyordu.

“Eee, kızım adın ne, nerelisin, neyin nesisin anlat bakayım.” dedi hafif kilolu bir kadın gülümseyerek.

“Bendeniz Filiz teyzeciğim, Sivaslıyım ailemle burada oturuyordum ama iş için birkaç aylığını şehir dışındaydım yeni geldim.” dedi ağzına tadına doyamadığı dolmaları sıkıştırırken.

“Ne iş yapıyorsun kızım?” dedi bu sefer farklı bir kadın.

“Avukatım teyzeciğim.” ağzında ki lokmayı yutarak.

“Pek de güzelmişsin, bekar mısın, sevdiğin falan da var mı?” diyen kadını duyan Filiz olayın farklı yönlere gittiğini anlayınca yediği dolmayı yavaşça yutkundu.

“Bir bardak su alab-“daha cümleyi bitiremeden yutkunduğunu sandığı lokma boğazında kaldı. Kesik kesik nefes alıp verişleri ve öksürme çabalarıyla önünde duran boş bardağı avuçladı “Helal kızım helal.” dedi ilk geldiğinde konuşan kadın. Suyu uzatırken panik haldeydi. Filiz hâlâ öksürmesini durduramamışken bu sefer bahçenin bitiminde bulunan çitin diğer tarafından yüksek bir ses duyuldu.

“Ben doktorum çekilin.” diye küçük adımlarıyla bahçeye giren çocuk ile kimisi gülerken kimisi de olayın verdiği ciddiyetle sesini çıkarmıyordu.

“Çekil oğlum şuradan! Şakanın sırası değil.” diyerek çocuğu tuttuğu gibi oradan uzaklaştırdı kadınlardan bir

Filiz derin derin nefes alıp veriyordu kendine gelebilmek adına. Kısa bir an gözlerini kapattı, ardından tekrar açıp ona uzatılan suyu alıp bir dikişte bitirdi. Kafasını yukarı kaldırıp dimdik gökyüzüne baktı ve kafasını iki yana salladı. “Oh be”

Kadınlar, genç kızın yaptığına bir anlam veremeseler de iyi olduğu için pek üstelememiş gülüp geçiştirmişlerdi.

“Teşekkürler teyzelerim, ben gideyim artık işler beni bekler.”

“Yine bekleriz kızım, sen iyi misin?”

“İyiyim teyzeciğim hatta bomba gibiyim kendime geldim.” dedi gülerek.

“T-tamam kızım, bir şeye ihtiyacın olursa mutlaka haber ver.” dedi kadınlardan bir tanesi şaşkınca.

“Tamam teyzeciğim.”

Filiz kapıya doğru yürürken bir yandan da çocukları izliyordu. Bulunduğu evin önünde toplanan oynayan çocuklar varken karşı kaldırımda çamurdan yemek yapmaya çalışan bir kaç çocuk daha vardı.

Bahçeden çıktıktan sonra evine doğru adımlarken ayağının ucuna doğru yuvarlanan topla kocaman gülümsedi. Tek ayağını hemen ayaklarının ucuna gelen topun üstüne koydu ve çocuklara döndü.

“Bana da yer var mı beyler?”

###

“Anne ben çıkıyorum.”

“Tamam yavrum, geç kalma.” dedi yaşlı kadın oğluna.

“Tamam annem.” diyerek sırt çantasını kaptığı gibi çıktı evden genç adam.

Küçük beldenin koca yürekli delikanlısıydı Kemal, herkes tarafından sevilen, övülen ve örnek gösterilen çocuğu. Yaptığı şakalarla çocuklara olan sevgisi, büyüklere olan saygısıyla bilinen biriydi genç adam. Mahallenin girişine açtığı bürosuyla, hem bir çok insana yardım etmiş hem de yol göstermişti.

“Selamünaleyküm Ahmet amca.” diyerek yanından geçen yan komşusuna selam verdi.

“Aleykümselam evladım, nereye böyle?” dedi yaşlı adam elini ağrımış beline koyarak.

“İşe gidiyorum nereye olsun.” dedi genç adam gülümseyerek.

“Tamam oğlum ben seni tutmayayım babana selam söyle hadi hayırlı işler.” diyerek yerinde doğruldu.

“Teşekkür ederim, aleykümselam size de hayırlı günler” Kemal her zaman ki gülümsemesiyle tekrar önüne dönerek yürürken, ileride çocuklarla oynayan ter içinde bir kız çarptı gözüne.

“Bu kim?” diye fısıldadı kendi kendine.

Dikkatle incelediğinde daha önce görmediğini fark etti ki eğer görmüş olsaydı unutmazdı ne de olsa kendine göre hafızası kuvvetliydi. Kızı daha dikkatli izlediğinde de kalbinde hafif bir çarpıntı hissetti aniden.

“Aha ilk görüşte aşık oldum ya la” kendi dediğine kıkırdadı. Kafasını iki yana sallarken kendi kendisiyle dalga geçmesine güldü bu sefer. Gözleri tekrar genç kadını bulurken yüzünde hafif bir sırıtış meydana gelmişti.

Kemal fark etmese de Filiz üzerinde hissettiği bir çift göz ile koşar haldeyken aniden durdu ve kafasını kaldırıp gözlerini kıstı etrafı incelerken. Kemal dalıp gittiği genç kadına yakalanacağını hissettiği an hızlı hareketlerle yanda ki evin duvarına saklandı. Etrafta kimseye göremeyen Filiz tekrar çocuklarla oynamaya dönmüştü. Hemen yanında ki boyu dizlerini kadar anca gelen kıvırcık saçlı çocuğun saçlarını karıştırdı. “Siz devam edin çocuklar benim biraz daha işlerim var. Sonra oynarız birlikte” diyerek çocukların yanından ayrıldı.

Daha yirmi beş yaşında genç bir delikanlıydı Kemal. Ailesiyle yaşayan genç adam, kızların da gözdesiydi tabi. Annesi her ne kadar evlendirmek için uğraşsa da Kemal her seferinde katı ve kesin bir dil ile reddediyordu. Ona göre gönlünün biriciği kendi karşısına çıkacaktı zaten acele etmeye ne gerek vardı ki.

Telefonuna gelen bildirim sesiyle aniden dalıp gittiği yerden sıçrayarak kendine geldi. Elini cebine atıp telefonunu çıkardı hızla. Sanki izlerken yakalanmış gibi hareket ediyordu ki o fark etmese de yakalanmıştı zaten. Annesi oğlunu uğurladıktan sonra hemen kapının yanında ki pencerenin perdesini açık görünce kapatmak için oraya yöneldiğinde görmüştü oğlunun dalıp gittiği yeri. İlk önce anlamasa da sonra oğlunun hülyalı bakışlarıyla olayı anında kapmıştı yaşlı kadın. Zaten oğlunu evlendirmek için fırsat kollayan kadına bu gördükleri yeter de artardı bile. Filiz her şeyden habersiz Kemal onu izlerken evine girmişti.

Genç kadın akşama kadar bütün işleri bitirmişti nerdeyse. Yaptığı işlerin sonuna gelmesine sevinirken birden aklına o şehrin girişinde ki uçurum gelmişti. Her ne kadar yorgun olsa da orası onun için vazgeçilmezdi ve ailesiyle uçurumun başında ki yeşillikte vakte geçirmeye bayılırdı. Gidip gitmemek arasında uzun bir iç tartışma yaşarken saat her ne kadar geç olsa da oraya gitmekte karar kılmıştı. Filiz üzerini sıkıca giyinip gitmeye hazırlanırken eve son bir kez göz gezdirip derin bir nefes aldı.

“Hazırım.”

O sırada da genç adam işlerini bitirmiş evine doğru adımlarken sabah gördüğü kızı düşünüyordu tüm gün yaptığı gibi. Ne de güzel gelmişti ona o zarif ve temiz bakan yüzü. Tüm gün de aklından çıkmamıştı. Çizim yaparken, toplantıdayken, öğle yemeğindeyken bile o soğuktan kızarmış burnu ve dağılmış saçları gözünün önünde geliyordu genç adamın. Bu hali onu kızdırırken şaşırmadan edemiyordu. Daha önce böyle bir şey yaşamamıştı ama tanımadığı hatta sadece 5 dakika gördüğü kıza karşı böyle düşünceler içinde olması canını sıkıyordu.

Yerde ki taşı ayağıyla yuvarlayarak aylak adımlarla mahalleye doğru ilerliyordu Kemal. Aklına tüm gün olduğu gibi düşünceler uçuruşurken evine yaklaştığı için ilk defa gerilmişti. Evine giden sokağı döndüğünde karşısına sabah gördüğü kız çıkıvermişti aniden. Kemal de hazırlıksız yakalanınca tıp ki sabah olan kalp çarpıntısını duydu göğsünde. Ama ne yazık ki Filiz onu yine fark etmemişti. Ellerini montunun ceplerine yerleştirdi ve çağırdığı taksiyi beklemeye başladı Filiz.

Sokağın başında görünen araba farlarıyla taksi olup olmadığına emin olduktan sonra elini kaldırdı yerini belli etmek için genç kadın. Yanında duran taksiye sakince bindi.

Filiz taksiye binmiş gitmeye hazırlanırken, Kemal de kaşlarını kaldırmış onu izliyordu. Aklında dolaşan bin bir tilki onu huylandırırken Filiz’in taksiye binmiş gidişini izliyordu. Önüne düşen gölgeyle arkasından bir ışık ona doğru yaklaştı. Kemal arkaya dönerken yolcu indiren bir taksiyi daha gördü. İçi içini kemirirken sonunda da merakına yenilip o da başka bir taksiyle peşine düşmüştü Filiz’in.

İki taksi ardı ardına uçuruma yol almışken ikisinin de aklında ki düşünceler farklıydı. Filiz uçurumun şimdi ki halini merak ederken, Kemal de gittiği yolun tanıdık olmasıyla hem merak ediyor hem de korkuyordu. Bir kızın orman yolunda bu saatte ne işi olabilirdi. Sıkıntıya oflarken yaptığının ne kadar anlamsız olduğunu düşündü kendi kendine. Her ne kadar etkilenmiş olsa da bu kadarı çok fazlaydı.

Taksiden ilk inen Filiz olmuştu. Uçurumun biraz gerisinde duran taksiciye ücretini ödeyip indi. Ardından da şaşkınlıkla Kemal indi . Bu uçurumu biliyordu, önceden çok sık gelse de son iki senedir fırsat bulup da gelememişti. Filiz uçurumun ucuna kadar geldiğinde annesine söylediği klasik ‘Kenarına yaklaşmıyorum’ yalanına bir daha uymayıp dikkatli adımlarla uçurumun tam ucuna yürüdü ve oturdu. Hatta her zaman ki gibi ayaklarını da sallandırmıştı. Biliyordu tehlikeli olduğunu ama işin eğlencesi buydu onun için. Hayatına daha fazla ne kadar aksiyon katabilirim havasındaydı genç kadın.

Kemal olanı şaşkınlıkla izliyordu, ama bu şaşkınlığı kızın yaptıklarından çok cesaretineydi. “Bu ne cesaret!” dedi kaşlarını kaldırarak.

Yaklaşık bir buçuk saat hiç sıkılmadan Filiz’i izlemişti genç adam. Bir kaç kez yaptığının saçmalığını sorgularken arkasını dönüp gitmek istedi ama bu saatte genç kadını orada yalnız da bırakmak istememişti.

Filiz uzun bir süre daha boş bakışlarla birbirine vuran dalgaları izlerken derin bir nefes alma ihtiyacı hissetmişti. Kendini en çok burada huzurlu hissediyordu. En güzel zamanları uçurumun arkasında kalan ormanın girişinde ki piknik alanında geçmişti. Gözlerini kapatıp yüzüne bir gülümseme taktı eski anılarını hatırlarken. Annesi babası ve kardeşiyle sık sık gelirdi buraya.

Genç kadın üşüdüğünü hissettiğinden yerinden yavaşça ve dikkatle kalktı. Ayağa kalkıp son bir kez derin bir nefes çekip kollarını genleştirmek için açtı yüzüne vuran soğuk havayla gülümserken arkasını dönmeye yeltendi ve attığı tek adım uçurumun kenarında ki çamurda kaydı. Vücudunda hissettiği titremeyle ölümün kıyısından adeta teğet geçmişti. Dengesini kurmuş bir adım daha atmıştı ki çakılların olduğu toprak zeminde tekrar kaymış geriye doğru kayarken bulmuştu kendini. Sürüklenişini durdurmaya çalışmak adına kenarlarda ki çimenlerden tutunmaya çalışırken ıslak çimenler ellerinden kayıp gidiyordu.

Kafasını bir an aşağıya çevirdiğinde aşağıda birbirine vuran hırçın dalgaları gördü ve canhıraş bir çığlık koptu dudaklarından. “Yardım edin, lütfen!” Kimsenin yardıma gelemeyeceği biliyordu, ama belki bir umut sesinin duyurabilirdi.

Genç kadın kendini yukarıya çekmek için bütün gücünü kullanırken artık çaresinin kalmadığını anladığında gözlerini yumdu sıkıca. Tam pes edip ellerini bıraktığı an ellerinden tutan bir çift sıcak el hissetti.

İçinde kaybettiği umut tohumları yeşermişti o an.

“Kurtulacaksın.” dedi genç adam umutla Filiz’e bakarken.

Sadece kısa süreliğine gözlerini çekmişti Filiz’den, sonra tam düşeceğini gördüğü an olağanca hızıyla, hiçbir şey düşünmeden neredeyse uçarak gelmişti yanına. Filiz ne kadar kurtulmaya tekrar ümitlense de yaşadığı şoktan dolayı yavaşça bilincini kaybediyordu. Kemal umutla Filiz’e bakarken genç kadının o halini gördüğünde kocaman açtı gözlerini.

“Uyan, uyan…ayakta kal, lütfen…bırakmıyorum, bak tutuyorum seni…bırakma elimi.” diye son çare konuşmuştu Kemal uyanır ümidiyle.

Filiz gözlerini kapatacağı an tek bir cümle döküldü dudaklarından.

“Elimi Bırakma.”

Genç adam olayın ciddiyetini kavrayınca daha adını bile bilmediği genç kızın ellerinden sıkıca tuttu. Bir yandan bağırıyor bir yandan da, ne kadar canı yanacağını bilse de morartırcasına ellerinden tutuyordu.

“Kendine gel…ne olursun!”

Dişlerini kırarcasına sıkarken gözleri yaşarmıştı bile. Kim demiş erkekler ağlamaz diye. “Düşün Kemal…düşün!” diye mırıldanmaya başladı yaşaran gözlerini omuzlarına silerken. Ellerinin ağrıdığını hissedebiliyordu ama bırakmamakta kesin kararlıydı.

İki ayağını paralel şekilde uçurumun kenarına yerleştirdi ve kafasını yukarı kaldırıp, “Allah’ım yardım et.” dedi. Yerleştirdiği ayaklarına verdiği güçle bir hışımla Filiz’i kendine doğru çekti. Sırtının yer ile buluşmasıyla derin bir nefes verdi ama az önce elini dolduran o soğuk eli hissedemeyince hızla kafasını kaldırdı ama bu sefer de üzerinde ki ağırlık onu durdurdu. Genç kadın bilinci kapalı halde Kemal’in üzerine doğru düşmüştü.

Derin derin nefes alıp verirken gözlerini yavaşça aşağıya doğru kaydırdı. Filiz kafasını genç adamın göğsüne yaslamıştı ve Kemal nefes alıp verdikçe kafası bir yukarı bir aşağıya inip kalkıyordu. Kemal bunu görünce anında nefesini tuttu. Uyanırsa yanlış anlaşılmak istemiyordu nedense.

Yavaşça oturduğu yerden dikleşirken kendisiyle birlikte Filiz de kalkıyordu. Oturur hale geldiklerinde Kemal genç kadının koltuk altlarından tutup kaldırarak omzuna doğru yasladı ve ayağa kalktı. Ayağa kalktığında bu sefer genç kadının belinden tutup omzuna attı.

Televizyonda annesinin zorla izlettiği dizilerde erkeklerin kızları kucağına aldığını gördüğünde güler geçerdi böyle şeylere. Düşüncelerini kafasını iki yanan sallayarak def etti ve cebinde ki telefonuna uzandı. Telefonun ekran tuşuna basınca gördüklerine karşı dudağını ısırdı.

“Annem beni kesecek.”

Omzunda Filiz kıpırdanınca kendine geldi ve yakın arkadaşı Ekin’i aradı. Üçüncü çalışta açılan telefonda karşıdan gelen uykulu sese aldırmadan direk konuya geçti.

“Ekin hemen uçuruma gel!”

“Ne işin var oğlum bu saatte uçurumda?” dedi Ekin itiraz eden bir sesle.

Tanıyıp tanıyacağınız en üşengeç insan olan Ekin Kemal’in en yakın arkadaşı, can dostuydu.
“Oğlum gel işte, gelince anlatırım.” dedi Kemal bağırarak.

“Tamam be!” diye yüzüne kapattı Ekin.

“Hepsi manyak arkadaş, bir tane sağlam yok ki.” diye oflayarak konuştu genç adam.

Uçurumun dibinden kenara doğru adımlarken bir yandan da söyleniyordu. Omzunda ki ağırlığı ilk aldığında hissetmese de zaman geçtikçe bastırıyordu. Tam yolun kenarına geldiğinde yolun diğer tarafında ki büyük taşı gördü ve ona doğru yürümeye başladı. Taşın yanına geldiğinde, genç kadını ürkütmemek adına yavaşça oturdu ve Filiz’de dizlerine oturttu. Taşıdığı ağırlıktan dolayı ağrımış omzuna yaslanan baş ile yerinde kalakalan Kemal, her seferinde olduğu gibi iki dakika kımıldayamadı. Bu zamana kadar annesi ve kız kardeşi haricinde kimseyle kolay kolay fiziksel yönden hiçbir teması olmamıştı.

Burnuna dolan tarçın kokusuyla, sanki oksijensiz kalmışçasına nefes çekmek istedi o an. Saçlarından geldiğini anımsadığı o kokuyu daha çok çekmek, ciğerlerine doldurmak istedi.

Kafasını farklı yöne doğru çevirdi ve gözlerini sıkıca yumdu. Yaptığı şeyin yanlış olduğunu her zaman ki biliyordu ama engel olamıyordu işte. Daha kızı tanıyalı bir gün bile olmamıştı ama tanıdıklarıyla yaşadığı olaylardan daha hareketlisini yaşamışlardı.

Ormanlık alandan gelen araba farını görünce ayaklandı Kemal. Genç kadını rahatsız etmemek adına bu sefer kucağına aldı. Filiz uyku haliyle her zaman yaptığı gibi sarılmak için bir şey ararken sadece Kemal’in gömleğini bulabilmişti ama bu durumdan genç adam pek memnun gibi görünmüyordu. Filiz tek elini Kemal’in gömleğinin içine sokmuş ve kendine doğru çekmişti, diğer elini de içerideki eliyle birlikte sarmıştı bedenini.

Genç adamın adeta rengi değişmişti, elleri titrerken genç kadını zor tutuyordu.

Derin bir nefes alıp önünde duran arabaya doğru yürüdü. Araba da olay anlamaya çalışan Ekin’in yüzünde ki ifade de anında muzur bir şekle bürünmüştü.

“Ooo, hayırdır kardeşim, yolda kız mı buldun.” dedi pis pis sırıtırken.

Kemal genç kadının kafasına dikkat ederek arka koltuğa oturdu ve ardından da yanına Filiz’i oturttu. “Boş boş konuşma Ekin, bizim mahalleye sür!”

“Tamam, sen anlatmaya başla.” derken yola çıkmışlardı.

Genç adam olayın bazı yerlerini atlayarak arkadaşına anlattı. Olayı dinlerken gıkını çıkartmayan Ekin konuşma bittiğinde biriktirdiği soruları sormaya başladı.

“Niye gitmiş ki oraya?”

“Ne bileyim oğlum!”

“Sen nereden tanıyorsun ki kızı.”

“Tanımıyorum.” dedi bıkmışçasına

“Peki intihar mı etmiş”

“Salak mısın lan sen? Ne saçma sorular soruyorsun!” dedi Kemal arkadan Ekin’in kafasına vururken.

“Ne dedim ben ya?” diye sızlanan Ekin’i Kemal kafasına bir daha vurarak susturdu.

“Dur burada.” diye mahalleye giren sokağın başında durdurdular arabayı.

“Daha gelme-“

“Yanımız da kız ile mahalleye nasıl girelim Ekin, anlatsana biraz.”

“Haklısın. Sustum.” dedi Ekin ellerini teslim olmuş gibi kaldırarak

“E artık bir zahmet.” dedi nefes verirken.

“Şimdi biz bu kızı eve nasıl sokacağız?”

“Hangi eve?” dedi Ekin burun kıvırarak.

“Kendi evine! Nereye olacak Ekin!”

“E anahtar?”

“Ne bileyim. Felaket tellalı gibisin anasını satayım bir şeyin de çözümünü bulsan şaşarım anca çene.”

“Cebine bak.” dedi Ekin kafasını küskün halde cama çevirirken.

“Harbiden.” dedi Kemal Ekin’i görmezden gelerek.

Parmak uçlarını kullanarak zorlukla genç kadının cebinden anahtarı çıkardı.

“Şimdi sırada kızı eve sokmaya geldi. Ne yapacağız?”

“Çözümü bulan senmişsin kardeşim, bana sorma o yüzden.”

“Şimdi tavır zamanı değil Ekin, çözüm bul sana geçen almamı istediğin şapkayı alayım.”

“Harbi mi la?” dedi Ekin heyecanla arkaya doğru dönerken.

“Ekin!” diye kısık sesle bağırdı Kemal.

“Tamam tamam.” dedi ve arabadan indi.

Kemal bir süre Ekin’in gidişini izledi sonra da mahalleyi. Her kapının önünde çifter çifter kadınlar doluydu ve havanın kararmasına rağmen sokaklarda tek tük çocuklar vardı. Sonra kısa bir an bulunduğu durumu tekrar hatırlayıp yavaşça gözlerini yanında ki kadına çevirdi. Daha ilk defa sabah görmüş ve etkilenmişti hatta olayı abartıp aşık olduğunu bile düşünmüştü şimdiyse yanında baygın halde yatıyordu. ‘Ne saçma bir gün’ diye geçirdi içinden.

Gözlerini tekrar dışarıya çevireceği sırada beklenmedik bir ses duyuldu ve ardından evlerin önünde oturan mahalle sakinleri arka sokağa doğru koşmaya başladı.

“İnşallah birinin evini yakmamışsındır.” diye homurdanarak arabanın kapısını açtı ve kendisi çıktı ardından da Filiz’i çıkardı. Yavaşça tekrar omuzladı genç kadını, sağa sola baka baka evin kapısına nihayet gelebilmişti. Dikkat çekmemeye çalışarak hızla kapıyı açarak içeriye girdi. İçeriye girerken bir ses duydu ilk önce kolunu çarptığını düşündüğü için çok umursamadı çünkü kolu taşıdığı ağırlık yüzünden uyuşmuştu ve hiçbir şey hissetmiyordu ikinci duyduğu ses olduğu yerde kalmasına neden olmuştu

“Kafam!”

Tags:

Paylaş
2 Yorum
  1. Âwdil 2 sene önce

    Merhaba,hoş geldiniz.Sürükleyici bir hikaye ile gelmişsiniz.Özellikle Ekin ve Kemal arasındaki diyaloğu çok iyi betimlemişsiniz.

Bir Cevap Bırakın

© 2023 Yazokur. Sizin için sevgiyle hazırlandı. MacroTurk

İletişim

Sizlere daha iyi hizmet edebilmek için bize mail gönderebilirsiniz.

Gönderiliyor
error: İçerik Korumalı

Kullanıcı Bilgileriniz İle Oturum Açın

veya    

Bilgilerinizi Unuttunuzmu?

Create Account