1.BÖLÜM
“BEYAZ GECE”
“Neden o sen değil? Neden o senin gibi değil? Senin kadar iyi değil ve ben onu senden daha çok seviyorum…”
▪︎▪︎▪︎
Umut; bazen bir sokak tabelasın da, bazense bir sokağın kırık dökük duvarında beliriverir karşına.
Bazen okuduğun bir kitap olur umut, bazense sıradan bir şarkıda ki, o tek kelime.
Şarkı; kifayetsiz kalan kelime ve cümlelerin, bir ritim uyumu ile havada dans etmesiydi âdetâ…
Senin sözcüğün, senin kelimen olmasada, senin şarkın vardı. Seni anlatan kelimeler ve seni anlatan bir melodi’ nin âdetâ senin için birleşmesi ile oluşan bir şarkı…
Senin şarkın…
Belimi kavrayan eli, şarkı’nın ritmine göre sallanan bedenlerimiz… Bir puzzle’ı tamamlayan küçük, ama önemli detaylar…
Sıcak nefesi ağır ağır çarparken yüzüme, eli önce saçlarımı sonra da yanağımı bulmuştu. İçime dolan mutluluk ve huzur ile harmanlanan bu duygu nefesimin kesilmesine neden oluyordu.
Sıcak nefesi, güven veren elleri ve güzel gözleri…
Çok tanıklık ettim aralarında kilometreler olup da kavuşamayanlara. Lakin bizim hikayemiz aralarında kilometreler olmayıp da mesafeler koyanlardandı…
İnce eli, yüzüme düşen bir tutam saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. Verdiği her soluğu içime çekerken,birinin bizi yakalama olasılığı umrumda bile değildi.
Sıkışıp kaldığımız bu oda bizim birleşmemiz için büyük bir aracıydı…
Gözlerine baktım. Gözlerinde ki kahveliğe, kahveliğin güzelliğine… Saçları ile gözlerinin uyumuna…
Yakışıklıydı… Belkide o bunu hiç bilemeyecekti. Ama çok yakışıklıydı.
Yüzünü yüzüme eğerken, aramızda ki boy farkı âdetâ ‘ben varım’ diyor ve kendini belli ediyordu… Boylarımızı eşitlediğinde burnu burnuma denk geliyordu. Güzel dudakları ise tam karşımda bana bakıyordu.
Gözleri gözlerime kenetlenmiş, birbirimize bakıyorduk. Kapıya vurulması ile kapıya doğru döndüm. Gözlerine geri döndüğümde önemsemeden dudaklarımızı birleştirdi. Beni öpmesine hiçbir şeyi önemsemeden karşılık verdim. Sunay Akın’ın da söylediği gibi: “İnceldiği yerden kopmasına izin vermezsen,gün gelir en sağlam yerinden kopar. Canın yanar, canını yakar…”
▪︎▪︎▪︎
Hayatın sıradanlığı içinde otogara giderken, önünden geçtiğim kitapçıdan yol boyunca okumak için bir kitap aldım. -Dostoyevski/ Beyaz Geceler-
Garipti. Gün içinde ne çok insan ile muhatap oluyoruz. Ama hiç bilmiyoruz ki o insanların hayatlarında neredeyiz. Onların besin zincirinde acaba kaçıncı sıradayız?..
Örneğin; kitapçıda ki görevli olan yaşlı adam. Onun için sadece ekmek parasını kazandığı sıradan bir müşteriydim. Kitapçıda ki diğer insanlar, adımı dahi tahmin edemezlerdi…
Yolda yürümeye devam ettim. Önünden geçtiğim cafe’nin içinde kargaşa vardı. Niye? Ne olduda kavga ediyorlardı?..
Arkalarından geçtiğim bir bankta iki kişi fotoğraf çekiniyorlardı. Kim bilir bunun gibi kaç yabancının hep baktıkları fotoğraflarda ki resimlerin arka planlarındaydım?..
Ve şu köşede ki yaşlı teyz-
“Höst ulan höst! Önüne baksana!”
İşte benim de hayatı sorgulamam da bu kadar sürmüştü! Yanlışlıkla çarptığım çocuk sinirle soluduğunda afalladım. “Pardon…”
Çocuk yanımdan geçip giderken utançla gülümsedim. Kolumdaki saate bakma gereği duyup baktığımda, eve gittiģimde kendime pasta almaya söz vererek gülümsedim. İçimden binlerce kez kendime teşekkür ederken, yürüyüşümü hızlandırdım. Saat 1 di ve 1 buçuk da Otobüsüm kalkacaktı. Bu yüzden hayatı ve hayatın sıradanlığını sorgulamayı bırakıp hızlı adımlarla otogara ilerlerdim.
Kalabalıklardan geçerken, sonunda bir taksi durağı bulabilmiştim. Duraktaki tek taksi olmasını önemsemeden kapı kolunu tuttum. Elimin altındaki el ile duraksamda sonunda elin sahibine bakmayı akıl edebildim.
Uzun boylu, bereli ve Allah kahretsin ki yakışıklı bir çocuktu. Spor tarzı çok şık duruyordu… Allah’ım neden şimdi?…
“Hanımefendi üzgünüm ama işim acil.”dedi. Evet, şimdi taksi için bu yakışıklı çocuğa çırlayacaktım! Teşekkürler hayat!
“Aaa… Şey, asıl ben üzgünüm ama 15 dakika içinde gideceğim yerde olmalıyım.” Tamam, bence hâlâ coolluğumu bozmamıştım. Evet Akça, -ki bu benim adım- böyle devam et!
“Dediğim gibi üzgünüm… Ayrıca ilk ben geldim, hak benim.” Hadi ama! “Yanılıyorsunuz beyefendi. İlk ben geldim.” Hâlâ üst üste olan ellerimizi işaret ederek, elinin altında ki elini gösterdi. “İlk ben gelmişim ama.” Kör Şeytan diyor vur bir tane ağızına dağılsın tipi! Vuh! Sakinim…
Elimi çekmeden “İlk sizin kapı kolunu tutmuş olmanız, ilk geldiğiniz anlamına gelmez beyefendi! O yüzden çekilin de bineyim!” dedim. Yanımıza gelen taksi’nin şöförü “Bir sorun mu var?” diye sordu. ” Yoo.”dedim. “Beyefendi kibarlık yapıp sırayı bana verdi.” Diğer elimi kaldırıp elimin altında ki elini geri çekmeye çalıştım.
“Ne münasebet!?” dedi. “Genç arkadaşımız bir sonra ki taksiye bineceğini az önce söyledi.”
Gözlerimi devirdim! Tanrım! Eğer otobüsü kaçırırsam annem benim bacaklarımı kırardı! “Aaa! Bırak be!”dedim en sonunda. Gözlerini kocaman açıp bana baktı. “Anlamıyor musun kardeşim?! Acil diyorum!” Evet. Hepiniz çirkef Akçaya ‘merhaba’ diyin…
5 dakika boyunca taksi kavgası yaptık. Taksicinin de araya girmesi ile ve kapıda ilk onun elinin olmasıyla taksiyi o kapmıştı!
Yerine yerleştiğinde camı indirip bana baktı. “Kusura bakma küçük. Valla acil olmasaydı böyle olmazdı.”dedi. İçimdeki flörtöz kız tekrar ortaya çıktı. “Yia.”dedim. O sırada taksici motoru çalıştırmıştı. “Gerçekten bana yerini verir miydin?..”
Yüzünde bir sırıtış belirdi önce. Sonra ise taksi hareket edince “Yoo.”dedi. Gülümseyen yüzüm aniden donup “Öküz herif!”diye konuştum. O kahkaha atarken taksi de gözlerimin önünden saniyeler sonra kayboldu…
Fantastik lanetlerimi arkasından savunurken önümde duran taksiyi görüp hemen bindim. Taksici bana bakıp “Abla bir helaya gitsem olur mu?”diye sordu. Abla mı?
Saatime baktım. “Abi -abi mi?- 10 dakika içinde otogara gidip otobüse binmezsem, annemde beni helada döver!” Taksici başını sallayıp motoru çalıştırdı. “Peki abla.” Benimle dalga mı geçiyordu bu herif?! Oradan bakılınca 40 yaşında mı gösteriyordum?
Şöför abinin de gaza basması ile yaklaşık 5-6 dakikada otogara gelmiştik. Taksici abiye 50 TL uzatıp para üstünü aldığımda “Allah razı olsun abi. Valla kusura bakma ya.”dedim. “Ne demek abla. İşimiz bu.”
Gözlerimi devirmemek için kendimi zor tutup taksiden indim. Otobüs biletike bakıp 30 Numaralı Otobüsü aradım. Sonunda bulduğumda bagajı kapatıyorlardı.”1 dakika lütfen!” diye bağırıp hızlı adımlarla elimde ki valizi gösterdim. Adam bekleyip valizimi aldıktan sonra bende zaman kaybetmeden otobüse bindim.
Otobüse binip koltuk numara baktım. 20-A Koltuğumu bulmak için ilerlediğimde gördüğüm manzara ile gözlerimi kıstım.
“Öküz herif!”
Daha deminki çocukla göz göze geldiğimde sırıttı. Derin bir nefes alıp yerime buldum. Onun tam arkası!
Sakinim…
Yerime oturup dışarı odaklandım. Otobüs biraz ilerleyip durduktan sonra hamile bir bayan ve eşi bindi. O sırada öndeki pislik koltuğu geri yatırıp dizlerimi sıkıştırdı. “Kaldır şu koltuğu pislik!”dedim. Bana bakıp “Bakıyorum yetişmişsin acil işine.”dedi. Sakin ol Akça!
“Kaldırsan koltuğu öküz müsün!? Canım acıyor!”diye konuştuğumda muavinin sesi kulağımı doldurdu. “Şurada iki boş yer var.” Benim ve onun yanı boştu. Allah’ım inşallah karı kocayı arka arkaya otutturur…
Muavin odun beyin yanına gelip “Beyefendi sizi arkaya küçük hanımın yanına otuttursak, çifti ayırmayalım?” Diye sordu. Allahım lütfen hayır desin. “Ah. Seve seve.”
Koltuğu düzeltip ayağa kalktı. Evli çift ona teşekkür ederken o ise kısa bir baş hareketi ile yanıma oturdu!
Oturdu diyorum size!
Kafamı yavaşca cama vurdum. Tesadüfün de bu kadarı!
Otobüs hareket etmeye başladığında sadece yola odaklanmıştım. Aradan geçen kısa sürenin sonunda telefonuma gelen mesaj ile ekran kilidini açıp gelen mesaja baktım.
Kimden: MANİTA♡
“Bindin mi güzelim?”
Yiaaa. Sevgilisini merak da edermiş. Klavyeyi açıp biraz düşündüm. En sonunda mantıklı olanı bulup “Bindim :)” yazdım. Yani, zaten başka ne yazabilirdim ki?
“Pişt.”
Yan tarafımdan gelen sesle o tarafa kısa bir bakış atıp geri önüme döndüm. “Pişt” Birkez daha seslenmesi ile bu sefer hiç pas vermedim.
“Piş-“
“Ay ne var ‘pişt pişt!’ Köpek çağırıyor sanki!”
Fazla çıkışmıştım. Evet kesinlikle fazla olmuştu. “Hey.”dedi. “Sakin ol deli kız.” Gözlerimi devirdim. Bir dakika! Bu çıkıntı bana ‘deli’ mi dedi?
“Bana bak, deli senin anandır!”
Sırıtan yüzü, kahkaha atmaya başladı. Ne uyuz bir herif bu ya. Gülmesi bittiğinde bana dönerek elini uzattı. “Baran.” Eline kısa bir bakış attıktan sonra geri cama döndüm. “Akça.”
Gülümsedi… Tamam gülüşü çok güzel. Ama beni etkileyemezdi. Aaa, gamzesi var…
“Bak taksi olayı için kusura bakma. Ama geç kalsaydım benim için iyi olmazdı.” Ciddi olup olmadığını anlamak için birkaç saniye yüzüne baktım. Gayet samimi duruyordu. “Eğer bu otobüsü de kaçırsaydım annem beni oklava ile kovalardı.”
Güldü. Nedensizce bende güldüm… Otobüste zaman geçirdikçe ona daha çok ısınmıştım. Konudan konuya atladığımda gözleri ellerimin arasında ki kitaba kaydı. Hangi ara çantamdan çıkardığımı bilmediğim kitabın adını sesli bir şekilde okudu. “Beyaz Geceler… Bakabilir miyim?”
Kitabı ona uzattığım da kapağına birkaç saniye baktı. “Sanıyorum bunu lise 2 de falan okumuştum.” Kitabın arkasını çevirdi. “Bir adam ve kadının yıldızlı bir gecede köprüde tanışmalarını ve adamın genç kadına aşık olmasını anlatıyordu yanılmıyorsam.”
Arka kapakta yazanları gözleri ile okuduktan sonra “Evet doğru hatırlıyormuşum.”dedi. Kitabın kapağına biraz daha baktıktan sonra “Kitap falını bilir misin?”diye sordu. Başımı salladım. “Evet. Niye sordun?”
“Hadi birbirimize bakalım.” Kitabı bana uzattı. “İlk bana bak.”
“Pekâlâ.”diyerek uzattığı kitabı aldım. “Sayfa?”
Biraz düşündü. “Imm… 15.” Başımı sallayıp ellerimde ki kitabın sayfalarını çevirdim ve 15 inci sayfayı bulup, sayfadaki ilk paragrafı okudum.
“Yürürken bir şarkının sözlerini mırıldanıyorum, çünkü arkadaşı, yakın tanıdıkları ya da mutluluk anında sevincini paylaşacak hiç kimsesi olmayan biri gibi mutlu olduğumda hep bir şarkı mırıldanırım…”
Gözlerimi kitaptan ayırıp onun gözlerine çevirdim. Kahvemsi gözleri gözlerime hiçliğin ortasında ki bir ev gibi bakıyordu. Yutkundum. Kitabı ona uzatırken “168.”diye mırıldandım. Sayfaları kurcaladı ve “Sadece 111 sayfa var.”dedi. “O zaman 84.”
İnce parmakları kitabı açtı, sayfaları araladı. 84 üncü sayfayı bulup bana kısa bir bakış attıktan sonra okudu: “Neden o sen değil? Neden o senin gibi değil? Senin kadar iyi değil ve ben onu senden daha çok seviyorum…”
Anlamlı cümleler dudaklarından dökülürken, nedensizce içime oturmuştu.
Neden o sen değil?
Başımı çevirip dışarı baktım. Senin kadar iyi değil ve ben onu senden daha çok seviyorum… Hava çoktan kararmış, gece karanlığa hakim olmuştu. Bu gece de beyaz gecelerden biriydi…
▪︎▪︎▪︎
Merhaba, ben Sema. Wattpad platformunda “aptalsarisinsy” diye tanılıyorum. 17 yaşında lise 3.sınıf öğrencisiyim.
“Tesadüfen” adlı eserim ile E Yaz Okur da sizlerleyim. Yeni keşfettiğim bu platformda bana destek olmayı lütfen unutmayın. ♡
İnanıyorum ki sizlerlede Wattpad de kurduğum dostluklar gibi dostluklar kurarız. Ayrıca Wattpadde de kitaplar yazmaya devam ediyorum. “Aptalsarisinsy” diye arattığınızda profilime ulaşabilirsiniz.
Bu platformda yazdığım ilk eserim bu. Hatalarım, kusurlarım ve yanlışlarım olduysa lütfen kusuruma bakmayın. Yorum yapmayı ve oylamayı lütfen unutmayın. Sizleri şimdiden çok sevdim. Diliyorum ki sizlerde beni seversiniz. Bir diğer bölümde görüşmek üzere, esen kalın.♡
İnstagram: Sema.yaziicii
Wattpad: aptalsarisinsy
Tags: #aşk #mutluluk #romantizm #otobüs #sevgi aşk Gençkurgu