*3*

Verda bundan sonrası için ne yapması gerektiğini düşünürken tavuklu salatasıyla karnını doyurmuş, sonrasında düşünmeyi bırakıp işinin başına geçerek akşama kadar notlar alıp durmuştu. Eve gelişi, temizlik ve yerleşme derken üzerinde çalıştığı kitabın editlemesi de aksamıştı doğal olarak. Hava karardığında yarıda bıraktığı ve kitap üzerinde düzeltilmesi gereken ufak tefek imla hatalarını bitirmeyi nihayet başarmıştı. Yazara danışarak düzeltilmesini düşündüğü kısımların notları yarım kalmıştı ama zaten hepsini bir gün içinde yapması imkansızdı.

Kedinin miyavlamasıyla birlikte kendi midesi de guruldayınca atıştırmalık bir şeyler hazırlamak için kalkıp masayı toparladı. Öncelikle ayağına dolanıp duran Kara Kız’a yemeğini vermiş, ardından çok sevdiği için bolca kısır yapıp karnını doyurmuş ve arta kalanı dolaba kaldırmıştı. Birçok kişinin tersine Verda kısırı tazeyken sevdiği kadar ertesi güne kalmış hâlini de çok seviyordu.

“Yanına bir tepsi de kurabiye yapayım, yarına yemek falan yapmam işte.” 

Kendi kendine konuşmak Verda’nın pek de sevmediği bir alışkanlığıydı, daha doğrusu kendi kendine konuşmayı seviyordu ancak bu alışkanlığı edinmesine neden olan olayları aklına getirmek istemiyordu. Bu özelliğini bilen insanlar, uzun  süredir tek başına yaşıyor olmasının bir etkisi olarak düşünüyorlardı ama ne yazık ki durum çok daha farklı ve can acıtıcıydı. 

Kendine dair düşüncelerle kurabiye hazırlıklarına girişip tepsiyi fırına attıktan sonra mutfağı temizledi. Kurabiyelerin pişmelerini beklerken salonda gözüne çarpan dağınıklıkları da toparlayan Verda, yarına iş bırakmayarak bütün gününü çalışarak geçirmeyi düşünüyordu.

Kurabiyelerini fırından çıkarıp biraz soğumalarını bekledikten sonra kapaklı bir kutuya alarak kaldırdı, sonra da güzel bir uyku çekmek için odasına çıkarak yatağına uzandı. Buraya geldiğinden beri geç yatıp erken kalkma alışkanlığını da kaybetmişti. Erkenden uykusunun gelmesini buradaki temiz havaya bağlıyordu. İşler umduğu gibi gider de evine erken dönerse sorun yoktu, ama uzun süre kalacak olursa döndüğünde eski düzenine dönebilir miydi emin olamıyordu.

**************

Sabahın ilk ışıkları odasına vurmaya başladığında gerinerek vücudunu esnetti Verda, yüzünde neyin sebep olduğunu bilmediği ve umursamadığı bir gülümseyişle kalkıp duş alarak giyindi, aşağıya indi. 

Kahvaltı için hazırladığı çayının yanına aldığı birkaç kurabiye ile verandaya çıktığında, ciğerlerine çektiği temiz havayla gözlerini yumdu. En son ne zaman böyle huzurlu hissettiğini düşündü, anımsayamadı. Burası ona şimdiden iyi gelmeye başlamıştı, gerisi çok da önemli değildi. Düşüncelerini bölen sesler ona ulaştığında yan tarafa döndü ve iki kadının komşusunun verandasında salonun kapısına vurduklarını gördü. 

Hakan’ın kapı açmama tavrını herkese karşı sergilemesi hoşuna gitmişti, ama aynı zamanda kadınlara üzülmüştü de. Birazdan kopacak kıyameti beklerken kaçamak bakışları kapıdaki kadınların üzerinde gidip geliyordu.

Beklediği şey olmamış, kapı açılmamış ve kıyamet de kopmamıştı. “Başka bahara artık.” diye kendi kendine mırıldanıp sessizce gülerken kadınlardan biri verandada onunla göz göze gelmiş, hızlı adımlarla bahçe duvarına doğru yaklaşmaya başlamıştı. 

“Günaydın kızım, Hakan, yani oğlum evde yok mu acaba? Bir bilgin var mı?”

Verda kadının “oğlum” hitabına o kadar şaşırmıştı ki bir an ne diyeceğini bilemeyerek boş boş kadına bakmaya devam etti. Diğer kadının, ki o daha genç duruyordu, sesini duydu o sırada.

“Ay anne ağabeyimden bahsediyoruz burada, komşusunun adını bile bilmiyordur o, bilgi falan vermez ki.”

Güldü Verda, Hakan’ın annesi ve kız kardeşi fazlasıyla samimi ve sıcakkanlı görünüyorlardı. 

“Bir bilgim yok ne yazık ki. Kapıda kaldıysanız bana buyurun. Hakan Bey ortaya çıkana kadar sokakta kalmayın.” diyerek evine davet etti onları. 

“Yok biz sizi rahatsız etmeyelim.” diyen kızını dirseğiyle dürten anne gülümseyerek Verda’ya baktı.

“İyi olur kızım, bir torba dondurulmuş yiyecek var yanımda. Çözülmesinler.”

“E buyurun o zaman, açıyorum kapıyı.” diyen Verda, içeri geçip kapıyı açtı. Kısa sürede kapıya gelen tanrı misafirlerini gülen yüzüyle içeri aldı.

“Seni de sabah sabah rahatsız ettik ama bu deli oğlan başka çare bırakmadı. Geleceğimizi bilmiyordu, fakat anahtarı her zamanki yerinden almış, salon kapısını da kilitlemiş.”

Kadıncağız durumu izah ederken üzerinden çıkardığı ceketi alarak askılığa asan Verda, Hakan’ın neden böyle yaptığını gayet iyi anlamıştı. Anahtarının yerini zaten bilmiyordu ama belli ki önlem olarak onu da halletmiş, evine dalmasını önlemek için kapıları kilitlemişti. Ne zannediyordu acaba, kafasına estiğinde evine girip çıkacağını mı? Aslında hiç de fena fikir değil, diye düşünerek belli belirsiz gülümsedi. 

“Telefonuna bile baktığı yok. Kim bilir neyi takmıştır kafasına, ağabeyim söz konusu olduğunda bana hiçbir şey tuhaf gelmiyor artık.” diyen kız, kendisine gülmekle gülmemek arası garip bir ifadeyle bakmakta olan Verda’ya elini uzattı.

“Ben Ceylan ve annem Meltem. Kusura bakma lütfen, sabah sabah huysuz komşunun ailesiyle tanışmak beklediğin bir şey olmasa gerek.”

Kendisine uzatılan eli tüm samimiyeti ile sıkan Verda, gülümseyerek adını söyledikten sonra kibarca “Estağfurullah, buyurun lütfen. Yeni çay demlemiştim, siz balkona geçin, getiriyorum hemen.” diyerek misafirlerine yol gösterdi. 

Hakan’ın annesinin buzluğa koyması için verdiği torbayı yerleştirdikten sonra çayları tepsiye koyup yanına kurabiye de ekleyerek verandaya geçmiş olan misafirlerinin yanına gitti. 

“Hay sağolasın kızım, o mola yerlerindeki beklemiş çaydan sonra bu harika oldu.” 

Çayından aldığı yudumun arkasından Meltem Hanım’ın sözleriyle tebessümü büyüyen Verda, hiç tanımadığı insanlarla ne konuşacağını bilememenin sıkıntısı ile çayına uzandı. 

“Ne zaman taşındın buraya Verda kızım? Hakan hiç söylemedi.”

Verda daha cevap vermeden Ceylan atılmıştı bile. “Bence onun da haberi yoktur yeni komşusundan, kendini o dört duvara kapattığı için etrafında olup bitenlerden habersiz yaşıyor.”

“Şey, aslında bir hafta oldu taşınalı. Ve Hakan Bey ile de dün sabah tanıştık.”

“Tanıştık dedin değil mi? Yanlış duymadım? Anne sen de duydun değil mi? Tanışmışlar, buna inanabiliyor musun?” 

Duyduğu şeye Ceylan ciddi ciddi inanmakta zorluk çekiyordu. Ağabeyi eğer ki hayatında olması gerekmiyorsa kimseyle tanışmaz, mecburen tanışmışsa da fazla muhatap olmazdı. Yakınında hiç kimseye tahammülü yoktu onun, yeni komşusuyla tanışması fazlasıyla sıra dışıydı. 

“Duydum duydum,” dedi annesi garip bir ses tonuyla. “Kafasına taş falan mı düştü acaba, nasıl tanıştınız?” 

İster istemez güldü Verda ve dün sabahtan itibaren olup biteni anlatmaya başladı. Verda’nın ilk kapıya gelişinde aldığı tepkiyi duyduğunda Meltem Hanım’ın gözleri kısıldı.

“Bak bak, terbiyesizin yaptığına bak! Bir kadına böyle davranılır mı?” 

“Hah işte Meltem Hanım teyzecim, ben de aynen böyle düşündüm ve ağzıma geleni saydım vallahi.” dedi Verda. Hakan’ın annesi de, kız kardeşi de o kadar samimilerdi ki Verda ister istemez kendini rahat hissetmeye, eski ahbaplarıyla dertleşiyormuş gibi aynı samimiyetle konuşmaya başlamıştı.

Verda’nın ağzına geleni saymaktan kastettiği sözleri duyunca Ceylan’ın tepkisi o sırada yudumladığı çayı püskürtmek olmuştu. Ardından girdiği öksürük krizine annesi müdahale etmişti ama Verda onun da Ceylan kadar şaşkın olduğunu görebiliyordu. 

“Oh iyi etmişsin. Hak etmiş sıpa! Gerçi eşek kadar oldu ama aklı sıpa kadar çalışıyor işte.”

Meltem Hanım’ın sözlerine iki genç kadın da gülmüştü. Sonrasında olanları da anlatan Verda, Hakan’ı odasında ne şekilde bulduğunu tasvir ederken verandadan yayılan kahkahalar yan eve kadar ulaşıyor, bilgisayarının başında sabahlayan ve uyumadan önce temiz hava almak için aşağıya inen Hakan’ın kulağına varıyordu. 

Komşusu çekip gittikten sonra romanıyla yarım yamalak ilgilenebilen Hakan, sonrasında karnını doyurup salonu kilitlemiş, giriş kapısının yan duvarındaki posta kutusunda duran anahtarı içeri almış ve kucağında bilgisayarıyla odasına çıkmıştı. 

Tüm günü bilgisayarının başında geçiren ve sabahlayan Hakan, romanında epey bir yol katederken telefonunu kapatmış ve kulağında kulaklıkla dinlediği şarkılar sayesinde kendini tam anlamıyla kitabına verebilmişti. Güneşin doğuşuyla birlikte kalkıp duşa girdikten sonra aşağıya indiğinde yan evden gelen kahkahaları işitince suratı asıldı hızla. 

“Sabah sabah doldurmuş evine arkadaşlarını anlaşılan, kendisi yetmiyormuş gibi.”

Sinirle söylenerek çay için sıcak su koyup, neler olduğuna dair merakına yenik düşerek verandaya çıkmasıyla komşusu olan kadınla göz göze gelmesi bir olmuştu. Arkaları dönük olsa da birlikte oturduğu ve kahkahalarını duyduğu kadınların annesi ve kız kardeşi olduğunu anladığı anda da kaşları çatıldı Hakan’ın. 

“Günaydın Hakan Bey.” diye seslendi kadın ve onun seslenmesiyle tanıdık iki yüz kendisine döndü. 

“Oğlum neredesin sen? Sabah beri kapını çalıyoruz, telefonuna da bakmıyorsun?”

Annesinin sorusuna cevap verirken yüzünü buruşturan Hakan, “Evdeyim anne gördüğün gibi. Çalışıyordum, duymamışım. Eğlenceniz bittiyse eve gelin.”

Verda belli etmemeye çalışsa da bozulmuştu, en azından bir günaydın diyebilirdi. Meltem Hanım’ın da yüzü düşmüştü ama yine de bir nebze gülümsemeyi başarıp ayağa kalktı. 

Onları geçirmek için arkalarından gelen Verda’nın ceketini tutması ile giyinen Meltem Hanım, uzanıp Verda’nın kolunu tuttu.

“Sen bakma kızım o taş kafalıya, yıllar önce atıldı bir kuyuya, bunca akıllı ne ettiysek çıkaramadık.”

“Yok, önemli değil teyzeciğim. Belli ki yalnızlığı seviyor. Torbayı vereyim ben, bir saniye bekleyin.” diyerek dönmüştü ki kadın onu bırakmayınca şaşırarak gerisin geri ona baktı Verda. 

“Akşam yemeğine davet ediyorum seni, Hakan’a özür dilemesi için bir fırsat tanıyalım olur mu? Her şey hazır olduğunda Ceylan gelir alır seni.”

Hakan’ın annesi cevap beklemeden şaşkın haldeki Verda’yı bırakarak evden çıkmış, Ceylan ise dondurulmuş yiyeceklerin olduğu torbayı Verda’dan aldıktan sonra annesinin arkasından gitmişti.

***

Kapıyı aralayıp annesinin ve kız kardeşinin gelmesini bekleyen Hakan, nihayet gelmeleriyle kapıdan çekilip geçmeleri için yol verdi.

“Hoş geldiniz, neden haber vermediniz geleceğinizi?” 

“Oğlumun evine gelirken izin mi alacağım? Ayrıca hiç hoş gelmedim Hakan.” diye onu tersleyen annesi salona geçerken Hakan kız kardeşine kaş göz yaparak sessizce neler olduğunu sormuş, ama Ceylan da yüzünü asıp tafrayla salona geçince içini çekmekle yetinmişti. 

“Nasıl geçti yolculuk, rahat geldiniz mi?”

“Rahat geldik ama sayende komşunu sabah sabah rahatsız ettik.” dedi annesi.

“Haber vermiş olsaydınız etmezdiniz. Hem ne gülüp duruyordunuz tanımadığınız biriyle? Hırlı mıdır hırsız mıdır belli değil.”

“Hırsız mıdır bilemiyorum ama burada senden hırlısı yok maşallah oğlum. Dün sabah ne kadar güzel tanışmışsın, tam benim oğlum gibi karşılamışsın kadını.”

Annesinin imasını anlamamak imkansızdı, Hakan alt dudağını içeriden dişlerken komşusu olacak kadına sövüyordu içinden. Resmen şikayet edilmişti. Dün bir, bugün iki, diye geçirdi aklından. Kadın iki sabahtır çileden çıkması için her şeyi yapıyordu.

“Derhal özür dileyeceksin Verda’dan, onun kadar nazik ve düşünceli bir kadına bu şekilde davranmış olman hiç hoş değil.”

İsmini öğrenmiş olmak zerre umurunda değildi Hakan’ın. Şu an umursadığı tek şey, annesinin kendisini anlamak yerine tanımadığı bir kadını savunmasıydı.

“Nazik ve düşünceli mi? Kapıyı açmadığım hâlde evime girmek isteyen kendisiydi, saygısızlığına karşı davranışım bence gayet makul. İlk geldiğinde abartmış olabilirim ama özür dilemeye falan da niyetim yok anne.”

Ceylan annesinin nasıl bir cevap vereceğini düşünürken ikisi arasında çıkması muhtemel savaşa katılmaya hiç niyeti yoktu. Annesinin bakışları ağabeyinin üzerinde delikler açacak kadar keskinleştiğinde usulca yerinden kalkıp kitaplığın yanına gitti. Yerlerini ezbere bildiği kitapları incelemek çok daha güvenliydi şu an.

“Sen iyice zıvanadan çıktın farkında mısın? Yetmedi mi kendine ettiğin bu gereksiz işkence? Yalnız kalmak istiyorsan kal, ama bunu yaparken başkalarını kırma hakkına sahip değilsin. Çektiğin damar bile kurudu, sen hâlâ aynı inat, aynı taş kafa.”

Annesi de dahil olmak üzere Hakan’ı herkes rahmetli babasına benzetirdi. Simaları gerçekten de aynı sayılırdı, ama annesi karakter olarak da babasına benzetirdi onu. Oysa Hakan babası gibi gereksiz bir inada sahip değildi, yaşadıklarının ardından kaybedilenlerin ağırlığı altında ezilen ruhunu ancak yalnız kalarak ayakta tutabiliyordu.

Buraya taşınarak ve tedaviyi reddederek onun inat ettiğini zannediyordu annesi. Hayır, inat etmiyordu Hakan. Onun yapmaya çalıştığı şey dayanmaktı. Başkalarının ne düşündüğü ile ilgilenmiyordu, ona göre böyle yaşamalıydı. Onca gidenin ardından kalan olmak, ona verilen bir cezaydı ve Hakan cezasını gönül rahatlığıyla çekiyordu. Aldığı gazi maaşını tek kuruşuna dahi dokunmadan Uzman Çavuş Talat’ın ailesine gönderiyor, geçimini ise birikimlerinden kalan parayı yatırım uzmanları aracılığı ile değerlendirip az ama öz kazanarak sağlıyordu. 

Üstelik güven duygusu sıfırlanmıştı onda, ailesine karşı bile fazlasıyla azalmış olan bu duygu, başkaları için çoktan bitmişti. Kırılabilecek hiçbir yeri kalmamış olsa da, bu dünyada enkazdan bile medet uman insanlar olduğunu biliyor ve herkesten uzak durarak kendini korumaya çalışıyordu. Bunun için geç kalmış olmasını umursamadan…

“Bu konuyu kapatalım anne, özür dilenecek bir durum yok çünkü komşumla tekrar görüşmek gibi bir düşüncem yok. Akşam için ne yemek istersiniz? Yapılacaklar için eksik varsa sipariş verelim.”

Meltem Hanım oğlunun konuyu tamamen kapatmasına şimdilik ses etmedi ve akşam yemeği için misafirden bahsetmek yerine yeni konuya dair düşüncesini belirtmeyi tercih etti.

“Bir şey yapmaya gerek yok, senin için köfte hazırlayıp dondurmuştum. Onları yaparız, yanına makarna ve salata ekledik mi yeter.”

“Tamam o zaman, ben gece boyu çalıştım ve uykusuzum. Siz de yoldan geldiniz, yatın dinlenin. Herhangi bir şey lazım olursa dolabın üzerinde marketin numarası var.”

Hakan sözlerini bitirip asansöre yönelmişken annesi hiç belli etmediği bir hüzünle arkasından bakmaktaydı. Dolan gözlerini usulca silerek yaşların akmasını engellediği sırada Ceylan yanına oturup ona sarıldı.

“Üzülme annem, biz elimizden geleni yaptık. Hâlâ da yapıyoruz, ama bu şekilde olmasını isteyen kendisi olduğu sürece işe yaramıyor işte. Ağlama lütfen.”

Göz yaşlarını hızla öteleyerek kızına sarılan Meltem Hanım, boğazını hafifçe temizleyerek sesine çeki düzen verdikten sonra cevapladı kızını.

“Biliyorum, ama anlamıyorum. Kendini bu derece kapatması normal değil. Yıllar geçti Ceylan, her şey olup biteli beş yıl oluyor. Artık toparlamaya başlaması gerekmez miydi?”

Annesinin kollarını tutarak geri çekilen Ceylan, “Ya o toparlayacak ya da biz alışacağız annem, beklemek dışında başka yapacak bir şey yok. Bu arada, kadını akşam yemeğine çağırman her şeyi daha da beter edebilir, ağabeyim bundan hiç hoşlanmayacakmış gibi hissediyorum.”

“Hoşlanmasını beklemiyorum zaten,” dedi annesi. “Ama kadın hiç tanımadığı hâlde bizi evine aldı, ikramda bulundu. Karşılıksız bırakmak olmaz.”

“Öyle olsun, hadi gidip biraz uyuyalım biz de. Yol fena yordu.” diyerek kalkan Ceylan, merdivenleri annesi önde kendi arkada çıkarken akşam olacakları düşünmeden duramıyordu. Beş yıl önce her şeyiyle değişen ağabeyinin de bu emrivakiyi karşılıksız bırakmayacağına kesinlikle emindi. 

***&***

Tags:
Paylaş
30 Yorum
  1. Ladynokta 2 sene önce

    Ben geldimmm? Hakan’a uyuz olduğumu söyleyebilirim? bakalım diğer bölümler ne olacak ??

    • Yazar
      Öznur İlter 2 sene önce

      Hoş geldin canım benim, olma olma, Hakan iyi bir adam da işte gösterme yeteneğini kaybetmiş ? Keyifle oku canım, öpüyorum çok ♥️

  2. Sultan güleç 2 sene önce

    7.bolum yorumu
    Böyle bir şey beklemiyordum şaşırdım ama cananın dil öğrenmek için seçtiği yola bayıldım ??çok güzel bölümdü

  3. Sultan güleç 2 sene önce

    6.bolum yorumuyla geldim Hakan neye uğradığını şaşırdı yiğidim daha çok sarsilacaksin gibi geliyor bana

Bir Cevap Bırakın

© 2023 Yazokur. Sizin için sevgiyle hazırlandı. MacroTurk

İletişim

Sizlere daha iyi hizmet edebilmek için bize mail gönderebilirsiniz.

Gönderiliyor
error: İçerik Korumalı

Kullanıcı Bilgileriniz İle Oturum Açın

veya    

Bilgilerinizi Unuttunuzmu?

Create Account