GUSMENA SN
SALLANAN KELEBEK
‘’ Hepsi,’’ dedi histerik bir gülüşle. ‘’ Hepsi senin yüzünden!’’
Ne de yumuşaktı elinde tuttuğu topak. Kadifemsi, yarı ipeksi ve bol hüzünlü. Nasırlı parmakları arasında biraz daha sıktı topağı. ‘’Olmasaydın, olmayacaktı belki de…’’ korktu bir an. Gözleri titreşti. Ama O olmasaydı, hiçbir zaman ‘o’ olmayacaktı muhtemelen. Titreşen ışık olduğu gibi kayboldu. Kirpikleri kıpraştı bu sefer ve kafasını salladı sağa sola. ‘’ En azından böyle de olmazdım. ‘’ dedi. Sinsi, korkakça ama umudunu henüz yitirmeyenlere özgü o bakışlarıyla tekrar süzdü karşısındaki aynayı. Kızgın, delice ve yitip gideceklere has o bakışlar. Antika denilince kırılacak ama yeni denilince de gülünç kaçacacak bir boy aynasıydı karşısındaki. Ceviz ya da belki maundan yapılmış hissi uyandıran sehpanın üzerine kurulmuş iki direğin arasında oynar tarzda kurulu oval bir boy aynası. Elinde tuttuğu topağı bir an bile gevşetmeden aynanın öteki tarafına dönmesine yetecek ama aynı zamanda bütün nefretini kusacak kadar da sert bir ayak hareketiyle teptikten sonra öteki yüzüne baktı usulca. El sallıyor boşta kalan diğer eliyle. Yüzünde yine o histerik, sonun yaklaştığını bilen bir gülüşle boynundaki halka halka olmuş ilmeklere bakıyor. ‘’ Yine mi ?’’ diyor bir nefes bıraktıktan sonra. ‘’ Sen ha, hayret !’’
… … …
‘’ Seni pislik seni!’’, ‘’ Vay şerefsiz!’’,’’ Demedik mi lan biz sana, bir daha olmasın diye!?…’’
Aldırmıyorum hiçbir lafa, söze. Kaçıncı tekme bu inan ki saymadım. Tek derdim, biraz daha dayaktan sonra buradan kaçıp kurtulmak. Gerekirse cehennemin dibini boylamak. Bir tekme, iki yumruk, üç küfür… derken iyice yoruldular anlaşılan. Uzunca olan aynı zamanda en irileri hışımla yere tükürüyor. ‘’ Bir daha… ‘’ diyor, elinden gelse daha da döver belli ama yorulmuş. İyi ki. Cümlenin devamını dinleyemiyorum zaten. Kulağımda müthiş bir uğuldama, ağzım dolusu kan, alnımdan akan terler. Dördüncü sınıfın son günü, yaz tatilinin ilk günü. Sağ kalan elimle destek alıp zor da olsa titreye titreye evin arka bahçesinde olan haşmetli ve yalnız çam ağacının yanına gitmek tek hedefim. Ne sol ayağımın topallaması kafamda ne de alnımdan başlayıp yanağımda devam edip dudağımın kenarında son bulan yarık. Ipıl ıpıl bir şeyler akıyor. Büyük ihtimalle kan. Yazın sıcağında çok da uzun sürmez, kuru bir pıhtı yığını kalır. O kadar ders dinlemişliğimiz var çok şükür. İşte benim koca çam ağacı. Gölgesi de bir acayip. Varla yok arası. Olsun. Ben artık bu işe bir son veriyorum. Ne ailemin dengesizliği ne de zorbaların tecavüzleri(!). Bu işe bir nokta koymak lazım artık. Ağacın duvarla arası beş, bilemedin on santim falan. Önceden kenara sakladığım kaşıkla başlıyorum kazmaya. Taa ki bir ‘çıt’ sesi duyana kadar. Üzerinde ki toz toprağı elimle kenara attıktan sonra sağ ceketimin cebindeki küçük kırmızı çıt çıt tokayı usulca diğerlerinin arasına bırakıyorum. Bununla beraber her şeyi tamam. Kırmızı çıt çıtı ona verecektim. Gerçekten sevmiş midir beni? Sevse öyle bakmazdı sabah. O zaman sevseydi, niye çıkışta ben dövülürken öyle baktı ki ?!. Neyse… Bu tuvalet kağıdı parçası. O yıl ilk defa o gün hissetmiştim ensemden boynuma doğru akan vahşi, ılık ve ıslak nefesi. Sağ eliyle ağzımı kapatmış ve sol eliyle de belimden yakalamıştı. Ve… ilk defa o gün başlamış ve tuvalete gitmesem bile bir şekilde her seferinde beni yakalamayı başarmıştı. Her seferinde her zaman. Bu kırık cam şişesini de o gün babam çok fazla içip de elinde şişeyle anneme saldırırken etrafa saçılan parçalardan birinden kapabilmiştim sadece. Ne annem vardı o geceden sonra ne de baba ( yani en azından aklı başında olarak). Bir küçük esrar poşeti, bir kırık kalem, son olarak da bir tasma. Pırtık’a ait. Yazık. Aralarındaki en iyi, en temiz ve en masum hatıraya sahip olanı.
Küçük çıtçıt tokayı da attıktan sonra kutunun içine, kapağını kapatıp geri aynı şekilde toprağın derinliklerine gömüyorum. Tüm geçmişimi gömüyorum. Tüm şimdimi gömüyorum. Tüm geleceğimi gömüyorum. Onları, beni, bizi gömüyorum. Doğruyu, yanlışı, iyiyi, kötüyü, güzeli çirkini… vel hasılı bana ait ne varsa gömüyorum. Hayret bunca yaşanan şeye ve bunca büyük karara rağmen, hala gözümde yaş yok. Halbuki içim yanıyor. Dışım donuyor. Hayret, demek bu kadar duyarsızlaştım ben. Hayret!?.
… … …
‘’Yine mi?!.’’ Diyor bir nefes bıraktıktan sonra. ‘’ Sen ha, hayret!?.’’ İçindeki yangın hala dipdiri. Varsın dışı Titanik’i batıran buzdağlarına bedel olsun. ‘’ Olmadı değil mi? O son kararında değiştirmedi hayatını. Ne olmasını bekliyordun ki sanki?!.’’ Eli hala ip yumağında, ayağa kalkıyor bu sefer. Oturduğu tabureyi düzeltiyor. Etrafında bir tur atarken, adımları yavaş. Aynada kişi kendiyle konuşmaya devam ediyor. ‘’ Nerede hata yaptık sence?’’ diye soruyor. Sesi titrek, kuşku dolu ve şaşkın. ‘’ Onca şeyi biz yaşadık, yaşamadık mı ? E, intikamsa intikam, alayına! Tatminse tatmin, dibine kadar! ‘’ Tam turu tamamlayacakken bir şeyi yeni bulmuşçasına ya da farketmişçesine elindeki ipi bırakmadan, işaret parmağıyla aynadaki yüzüne işaret ediyor. ‘’Acaba?‘’ diyor, ‘’ Diğer yolu mu deneseydik.‘’ Zor, meşakkatli ama daha iyi olan. ‘’ Her şeyi affedip (kendimi(zi) bile) kendi yolum(uz)a baksaydı(k)m.‘’ , ’’Ahh…’’ diyor boşta kalan eliyle sanki yüzünün üzerine düşen düşünce bulutlarını dağıtmak istercesine. ‘’Hepsinin canı cehenneme! Affetmek ya da nefret etmek! Ne değişecekti ki sanki? ( çok şey, hadi itiraf et!) YALAN! ( Evet, onlar kötü diye sen niye kötü olmak zorundaydın ki?!. İçindeki karanlık konuştukça beni bir köşeye attın. Susturdun, unuttun! Şimdi de bir elin ipte, bir gözün tabure de , şu an ayakta bana bakıyorsun!?. Şu an bu halde olmamız mı gerekiyordu?!.) Peki…’’ diyor yüzünü saran son ümit ışıltıları ile bir an.’’ Geri dönüşü var mı? ( Elbette var. Hem de şu kapının ardında. Yeter ki elindeki ipi bırak ve tabureden in aşağıya. Yürüyelim ve gidelim.) gidelim…’’
Gitmek diyor ve sadece bakakalıyor önündeki aynaya ve aynadan kendine bakan kendine. Bunca yaşanmış yıl ve artı on dakika. Şu on dakikalık iç muhasebesini, keşke önceden yapsaydım diye düşünüyor bir an. O an mesela. Yada bir yıl önce. Ve ya beş hafta. ‘’Ama…’’ diyor. Gözleri doluyor, elleri titriyor. Araba geçiyor yoldan, ayaklarının altındaki tabure titriyor. ‘’Ama…’’ diyor aynaya bakıyor. Aynadakinin tebessüme takati yok. ‘’Hayaldi demek,’’ diyor. Bir araba daha ve tabure biraz daha sert ve hızlı titriyor. Parmakları bir anlığına ip yumağının bırakacak gibi oluyor. ‘’Yol…’’ diyor mırıldanırcasına. ‘’Ne de çok arabanın geçeceği tuttu bu gün.‘’ Kapının zili çalıyor. Elinde tuttuğu ipi gevşetiyor şaşkınlıktan. Bir araba daha geçiyor yoldan ve tabure ayaklarının altından kayıyor. Kapı zili çalıyor tekrardan, eşikten gelen rüzgar uğultusu ve bir de kapının tokmağından havalanan kelebek kanatları gölge gölge düşüyor zemine… İpin ucunda sallanan gövdesi, kelebeğin kanatlarına karışıyor. Bir zil sesi daha ve bir kanat daha. Ve bir kanat daha… Ve bir kanat daha…
Tags: #aşk #polis #doktor #gençkurgu #acı #mutluluk #hastane #başkomiser #tutku #türk #vatan #aşk #tutku #gençkurgu #romantik #romantizm #kurgu #bebek #sevgi # romantik # dram # acı # intikam # tutku # kurgu # ölüm # genelkurgu # ihanet # töre # kitap #gençkızedebiyatı #kelebek #sevda #ZahiriTeheyyüç #hikaye #yazar #şair #aşk #deli #Papatya #kalem #kelebek aksiyon aşk evlilik Gençkurgu genelkurgu Keşkeler romantizm