1.BÖLÜM: TESADÜFİ KARŞILAŞMA
BU BÖLÜMÜ BENİ HER DAİM DESTEKLEYEN SEVGİLİ DOSTLARIM VE SİZ OKURCANLARIMA İTHAF EDİYORUM. ❤
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Gecenin rengi olan karanlık, gözlerinde hüküm sürerken, elleri bir an olsun annesinin ellerinden ayrılmıyordu. Ölümün nefesini ensesinde hissediyor, buz gibi olmuş bedeninin titreyişini durduramıyordu.
Duyduğu ağıt ve yakarış sesleri, edilen intikam yeminleri, sevdaları uğruna ölmeyi göze alan abisi Baran ve Hezan’ın korku dolu nefes alış verişleri… Bütün sesler anlamını yitirmişti sanki. Tek istediği bu zifiri gecenin aydınlığa kavuşması ve abisi ve Hezan’ın canlarının bağışlanmasıydı.
Canından çok sevdiği abisiyle her gece evlerinin damına çıkarlar, abisi saatlerce kendisine, Hezan’ını, imkansız sevdasını anlatırdı.
Abisinin gökyüzünde yıldızlara yazdığı bu sevdanın sonunu, yine onun kanıyla toprağa mı yazacaklardı? Bu kötülüğü yapacak kadar körelmiş miydi vicdanları?
” Yavrum! Yapmayın! Kıymayın çocuklarıma! “
Annesinin çırpınışları karşısında gücü iyice tükenen Ruşendil, son bir gayretle annesini omuzlarından tuttu ve birlikte yere oturdular.
Songül Hanım çaresizce gözlerinin içine bakan oğluna sessizce veda ederken,yüreği cayır cayır yanıyordu. Kızı Ruşendil’e sıkıca sarılmış, ona bir zarar gelmemesi için göğsüne bastırdı.
Hacıoğlu aşireti şehrin en bilindik ve güçlü ailelerindendi. Hezan’ın köyden bir genç ile kaçması aşireti ayağa kaldırmış, ikisi yakalanır yakalanmaz aşiret karar vermek için sabahı beklemeden toplanmıştı. Şimdi herkes köy meydanında verilecek olan kararı bekliyordu.
“Ruşendil! Anne! Gidin buradan! “
” Gitmeyeceğiz abi! Seni asla yanlız bırakmayacağız! Sen kötü birşey yapmadın abi! Sen sevgine sahip çıktın! “
Ruşendil’in bu sözlerini duyan köylüler fısıltıyla konuşup onu ayıplarken, Ruşendil ne olursa olsun inandığı fikirlerini savunmaya devam edecekti. Onun için aşık olmak, birini sevmek ayıplanacak, utanılacak birşey değildi. Aşk, annelik kadar kutsal bir duyguydu ve insan hayatında sadece bir kez aşık olurdu.
Annesini kollarının arasına alan Ruşendil, ona kötü bir şey olmasından çok korkuyordu. Birkaç ay önce kalp ameliyatı olan annesinin yüreği bu acıya daha ne kadar dayanabilirdi ki? Abisini burada tek başına bırakmayı istemese de eve gitmeleri annesi için daha iyi olacaktı. İlaçlarını içip biraz dinlenmesi gerekiyordu.
” Annecim hadi biz eve gidelim. İlaçlarını içip dinlenmen gerekiyor. “
Songül Hanım, kızının bu sözlerine şiddetle karşı çıktı. Hiçbir güç onu buradan, oğlunun yanından ayıramazdı.
” Olmaz kızım, ben abinin yanından ayrılmam. Ne olursa bana olsun. Sizin acınızı göreceğime şurada öleyim. “
Ruşendil gözyaşlarını elinin tersiyle silip ayağa kalktı. Annesini de kaldırmaya çalışıyordu ama gücü yetmiyordu.
” Anne hadi inat etme de kalk yerden eve gidelim. Söz veriyorum bir saat sonra yine geleceğiz. Dinlenmen lazım bu kadar stres senin için çok fazla. “
” Hayır! Gitmem ben oğlumu bırakmam! “
Ruşendil çevreden yardım isteyerek anmesini yerden zorla kaldırdı ve eve doğru gitmeye başladılar. Annesinin haykırışları, ağıtları, bağırışları herkesin yüreğini yakarken, o güçlü olmak için acısını kalbine gömmüştü.
Eve geldiklerinde Ruşendil annesini salondaki koltuğa yatırdı. Mutfakta hep hazır olan ayran ve ekmeği, annesinin ilaçlarını ve bir bardak suyu hazırladı. Kız kardeşi Miray’a tepsiyi getirmesini söyleyip yeniden annesinin yanına döndü.
Miray 10 Yaşında olmasına rağmen evin çoğu işini üstlenmişti. Derslerinde olduğu kadar ev işlerinde de iyiydi. Yaşanılanlar onu da çok etkilese de Ruşendil ablası gibi güçlü olması gerektiğini biliyordu. Tepsiyi salona getirdi ve ablasıyla zor da olsa annesine birkaç lokma yedirip ilaçlarını içirmişlerdi.
Ruşendil, kardeşine annesinin yanında kalmasını söyleyip odasına gitmek için salondan çıktı. Eliyle duvarı takip ederek yürüdü ve odasının kapısının önüne geldiğinde hiç beklemeden kapıyı açıp odasından içeriye girdi.
Yatağına cenin pozisyonunda uzanıp gözlerini sımsıkı yumdu. Bu olanların korkunç bir kâbus olması için neler vermezdi. Ama gerçekti işte. Abisi sevdası uğruna bir kabusu yaşatıyordu tüm ailesine.
Aklında sadece tek bir soru vardı. Bundan sonra ne olacaktı? Ya abisini ve Hezan’ı gözlerini kırpmadan namus davası uğruna öldüreceklerdi. Ya da…
O diğer ihtimali düşünmek bile öyle korkutucuydu ki… Yüreği paramparça oluyor, canı yanıyordu. Gözlerinden akan yaşlara bu defa hiç dokunmadı. Yanaklarından süzülüp yastığına damlayan gözyaşları, hayatın acı gerçeğini iliklerine kadar hissettiriyordu.
Abisinin canına karşı kendisi… Geleceği, umutları, hayalleri vardı. Yıllarca okumuş, çabalamış, öğretmen olmuştu. Hem de insanların tüm önyargılarına, yapamazsın deyişlerine inat. Küçüklüğünden itibaren kurduğu kendi dünyasındaki o mutlu hayatının sonuna gelmişti.
Başı düşünmekten ve stresten ağrımaya başlamıştı. Abisinin kötü haberini almaktan ölesiye korkuyordu. Peki ya kendi ölüm haberi? Hangisi daha az yakardı canını?
Bu zamana kadar yüreğinde kimseye yer vermemişti. Hayatı boyunca kendi yarattığı o küçücük dünyasında tek başına yaşamayı dilemişti. Şimdi hiç tanımadığı biriyle evlenmek fikri, gözleri bağlı giyotin sehpasına yürümek gibi birşeydi.
” Nasıl yaparım? Onunla nasıl evlenirim? Ya abim, ona birşey olursa nasıl dayanırım? “
Derin bir nefes alıp yatağında doğruldu. Elini kalbinin üzerine koyup sakinleşmeye çalıştı ama olmuyordu. Kalbi acıyor, nefes alamıyordu. Annesinin yanına gitmeye karar verip yataktan kalktı. Üzerine önceden yatağın ucunda astığı ceketini giyip odasından çıktı.
Salona adım adım yaklaştığında annesinin ağlama seslerini duymaya başladı. Yüreği korkuyla atmaya başlarken adımlarını hızlandırıp hızla salondan içeriye girdi. Annesinin yattığı kanepenin önünde diz çöktü.
” Anne? Abime birşey mi yaptılar? Yoksa abim? “
Daha fazla konuşamadı Ruşendil. Ölüm kelimesini yüreği kaldıramıyorken dili nasıl söylerdi?
“Baban aradı kızım… Aşiret kararı vermiş, eve geliyorlarmış. “
” Ne karar vermişler anne? Babam birşey demedi mi? “
” Söylemedi yavrum… Hangi haberi verirse versin yanacak yüreğim. Ya seni kurban edeceğim ya oğlumu. “
Ruşendil annesinin elini öpüp başını göğsüne yasladı. İkisis de gözlerinden akan yaşlara engel olmuyor ama konuşmuyorlardı da.
Hasan Bey evine adım adım yaklaşırken aşiretin kararını nasıl söyleyeceğini düşünüyor, bir yol bulamıyordu. Göz ucuyla oğluna ve gelinine bakıp tahta kapının kilidini açtı ve avluya girdi.
Ruşendil onun ilk göz ağrısıydı. Görme engeli olsa da ne olursa olsun kızının hep yanında olmuş, ona gücünün yettiğince destek olmuştu. Öğretmen olmasını, kendi ayaklarının üzerinde durmasını öyle çok istemişti ki. Biricik kızı onu gururlandırmış, tam da hayalini gerçekleştirmişken, oğlunun yaptığı hatanın bedelini ödemek Ruşendil’e kalmıştı. Presesler gibi büyüttüğü, kendi gözünden sakındığı kızını, hiç bilmediği bir adamla nasıl evlendirecekti?
Evin kapısını daha çalmadan küçük oğlu Tahir kapıyı açmıştı. Önce kendisi sonrasında da oğlu ve gelini içeriye girdiler. Salona adım attıklarında karısının gözleri korkuyla kendisine çevrilmişti.
” Hasan… Hasan karar ne? Öldürecekler mi oğlumu? “
Ruşendil babasının geldiğini duyduğunda elini kalbinin üzerine götürdü. Orası öyle bir yangın yeriydi, öyle çıkmazdaydı ki… Duyacağı haber ya abisini ya da kendisini ölüme götürecekti.
Hasan Bey’in ardından Baran ve Hezan da salondan içeriye girdiler. Songül Hanım onların geldiğini gördüğünde kararın ne olduğunu kocası söylemeden anladı.
” Kızımızı, Ruşendil’imizi istiyorlar öyle mi Hasan Bey? “
Songül Hanım, Ruşendil’e sarılıp kokusunu içine çeke çeke ağlarken, Ruşendil öylece kalakalmıştı. Korktuğu başına gelmişti işte. Abisinin sevdasının bedelini kendisi ödeyecekti. Bir santranç oyununda piyon gibiydi.
Abisinin kendisine sarılışıyla kalp atışı hızlanmış, hissettiği o acı gittikçe artmıştı. Son hatırladığı şey abisinin ve annesinin çığlığı ile nefes almaya çalışmasıydı…
-İKİ SAAT SONRA-
Kolunda hissettiği acıyla kendine gelmeye başlayan Ruşendil, gözkapaklarını hareket ettirmeye çalışıyor ama bunu bir türlü başaramıyordu.
” Anne, baba… “
Acilde sedyede baygın yatan hastasının sayıkladığını gören Emre, hiç vakit kaybetmeden yanına gidip onu muayne etmeye başladı. Dosyasında görme engelli yazdığı için ona nasıl yaklaşacağını bilemese de işe kendini tanıtmaktan başladı.
” Ruşendil Hanım ben doktorunuz Emre. Şuan devlet hastanesinde acildesiniz, panik atak krizi geçirdiniz. Serumla sakinleştirici verdik. Kendinizi nasıl hissediyorsunuz? “
” Bilmiyorum, başımın ağrısı gözlerime vuruyor ve göğsüm çok ağrıyor… “
” Geçirdiğiniz atak nedeniyle bu çok normal. Gözlerinizi açmayı dener misiniz? “
Ruşendil büyük bir gayretle gözlerini araladığında Emre kendini mavi ve yeşilin harmanlandığı gözlerin güzelliğinde kaybolurken buldu. Böylesine güzel bir renge sahip o gözleri ilk kez görüyordu.
” Böylesi güzel olan gözlerin görmemesi adaletsizlik değil mi? “
Kendi yaşadığı adaletsizliğin yanında belki de bu hiçbir şeydi. Birkaç saat önce kız kardeşinin kaçtığını öğrenmiş, sonrasında aşiretin verdiği berdel kararıyla sinirleri bitap düşmüştü.
” Emre Bey? Emre Bey! “
Emre Ruşendil’in seslenmesiyle kendine gelirken, saatine baktı. Nöbetinin bitmesine çok az kalmıştı. Bir an önce konağa gitmek ve bu berdel işini halletmek istiyordu. Aslında böyle bir durumda burada durması bile çok saçmaydı ama nöbetini devir edecek bir arkadaşını bulamamıştı.
“Kusurabakmayın, nöbetim çok yoğun geçti dalgınım biraz. Bir şikayetiniz mi var? “
” Ben ne zaman çıkabilirim? “
” Serumunuz yarım saate biter. Hemşireniz gelip serumu çıkardıktan sonra sizi taburcu edebiliriz. “
” Çok teşekkür ederim. “
Ruşendil’in kumral saçları yastığın dört bir köşesine yayılmışken dudağından çıkan zoraki tebessüm Emre’nin yüreğini okşamıştı.
Hastasına karşı engelinden dolayı duyduğu bir yakınlık ve merhamet duygusu hissetti yüreğinde. Güldüğünde yüzünün ne denli güzel olduğunu da kabul etti. Gözlerindeki hıüzünlü bakışların sebebini öyle çok merak ediyordu ki.
” Rica ederim. En kısa zamanda bir pskiyatri doktoruna gitmenizi tavsiye ederim. Ben şimdi diğer hastalarımla ilgilenmek zorundayım. Çok geçmiş olsun. “
” Sağolun doktor Bey. “
Hangi doktor çare olurdu bu yarasına? Hangi ilaç olanları düzeltebilirdi? Karar verilmişti işte. Evlenecekti onunla.
Aklındaki düşüncelerden hemşirenin kolundaki iğneyi çıkarmasıyla sıyrıldı. Hiçbir acı yüreğinin acısıyla boy ölçüşemezdi.
Hemşirenin yardımıyla acilin çıkış kapısına yürüyen Ruşendil’in koluna babası girmiş birlikte arabalarına doğru yürümeye başlamışlardı.
” Bizi çok korkuttun kızım iyi misin? “
” İyiyim baba korkma. Yüreğim kaldıramadı işte haberi…”
Yol boyunca ne Hasan Bey, ne de Ruşendil bir daha hiç konuşmadılar. Eve geldiklerinde Ruşendil annesine sıkıca sarıldı. Birlikte Ruşendil’in odasına gittiler. Hasan Bey ise avluda kalıp bir sigara yaktı.
Songül Hanım kızını yıkayıp geceliklerini giydirip saçlarını kuruttu. Birlikte yatağa uzandıklarında Ruşendil kendini çok yorgun hissediyordu. Gözleri istemsizce kapandı ve derin bir uykuya daldı. Songül Hanım ise kızının üstünü güzelce örtüp sessizce odadan çıktı ve kocasının yanına doğru yürümeye başladı.
Bir evde yas sessizliği varken diğer evde yer yerinden oynuyordu. Emre abisi ve babasıyla büyük bir tartışma yapıyordu. Hiç tanımadığı bir kız ile kardeşinin hayatına karşılık evlenlemesini istiyorlardı. Bu dedikleri şey çağ dışı bir düşünceden başka birşey değildi.
Tartışmayı daha fazla uzatmamak ve babasının kalbini kırmamak için konuşmayı yarıda kesip salondan avluya çıktı. Evdekilerden kaçmak için her zaman gittiği arka bahçeye doğru hızla yürüyüp büyük taşın üzerine oturdu. Bir sigara yakıp derin bir nefes çekmişti ki duyduğu ses ile başını sağa doğru çevirdi.
Dicle yengesi elinde iki fincan ile yanına doğru geliyordu.
” İyi misin? “
” Bilmiyorum yenge bilmiyorum…”
” Al şundan bir yudum iç iyi gelir. Bitki çayı yaptım sana. ”
Emre eline aldığı fincandaki çaydan büyük bir yudum aldı. Keşke herşey şu çayı içince geçip gitseydi.
” Eğer sakin olmazsan herşey daha da kötü olacak. “
” Daha ne olabilir ki yenge? Ne kadar kötü olabilir? “
” Kardeşim aradı beni biraz önce. Şey… “
Emre, yengesinin ağzında birşey gevelediğini anladığında kaşlarını çattı.
” Ney yenge? “
“Onu hastaneye kaldırmışlar. Haberi duyunca sinir krizi geçirmiş. “
Emre yengesinin bulmaca gibi konuşmasıyla daha da çok sinirlenmeye başladı.
” Yenge şunu açık açık anlat. Dediklerinden hiçbir şey anlamıyorum. “
” Evleneceğin kızı hastaneye kaldırmışlar. Nesini anlamadın Emre? Hem de senin hastaneye getirnişler. “
Emre duyduklarıyla kaşlarını çatıp bugün acile gelen hastaları düşünmeye başladı. Ama aklına kimse gelmeyince gözlerini yeniden yengesine çevirdi.
Dicle çayından büyük bir yudum alıp Emrenin yanındaki taşın üzerine oturdu.
” Yengem sana söylemem gereken bir haberim daha var. “
” Yenge artık ne söyleyeceksen söyler misin? Zaten çok sinirliyim sabrım kalmadı. “
Dicle derin bir nefes alıp gözlerini Emre’nin gözlerine dikti.
” Emre ben kızla ilgili birşey daha öğrendim yengem. Kız görmüyormuş… “
Emre duyduklarıyla adeta yerinde çivilendi. Yengesinin söyledikleriyle aklına gelen kişi onu büyük bir duygu karmaşasına sokmuştu. Nasıl hissetmesi gerektiğini bilmiyordu.
” Ruşendil… Bugün gelen o kız… “
Bugün ikisinin birbirlerinden habersiz karşılaşmaları, kaderin kendilerine oynadığı bir oyun muydu?
~~~~~~~~~
“ Sesini ilk duyduğumda yaşadığım şoku anlatmam imkansız. O gün, o hastanenin acilinde benimle ilgilenen doktorun o oluşu, kaderin bize oynadığı bir oyundu. Sıcacıktı elleri, kokusu ise tarif edilemezdi… Sesindeki çaresizlik ve telaşı hissetmemem mümkün değildi. Benimle ne konuşacağını, nasıl konuşacağını bilemiyordu. Gerçi ikimize de söyleyecek bir söz bırakmamışlardı. Biz istesek de istemesek de artık kaderimiz birdi. Ben de korkmuştum. Eli elime ilk değdiği an irkilişim bu yüzdendi. Suçlu bir çocuk gibi karşısında titreyişimi durduramamıştım. Ellerim nereye sığınacağını bilemezken, ellerinde kaybolmuştu. Ne kötü bir söz ne de başka birşey söylememişti bana. Kurulması gereken birkaç cümleden ibaretti sohbetimiz. Anlamıştım… İkimizin de birbirimizden bir farkı yoktu. O da zifiri karanlıklar içinde savruluyor, bir çıkış yolu aramaya çalışıyordu. Yüreği güzel bir adamdı Emre. İyi bir adam olduğunu bana ilk dokunuşunda anlamıştım anlamasına ama bu herşeye yetecek miydi? Geleceği kimse bilemezdi. Sevdanın yasak olduğu yüreklerimiz, belki iyi birer dost olurdu… ”
Ruşendil daktilosunun tuşlarından çekti parmaklarını. Yazdığı kağıdı dosyasının içine koyup dosyanın kapağımı kapattı. Üzerini değiştirip pijamalarını giyindi. Yatağına yattığında battaniyesine sıkıca sarıldı.
Gözlerinden akan yaşlar yüreğinin yangınını söndüremezdi. O öyle bir yangındı ki , küle dönse de yüreği yanmaya devam ederdi.
Abisi geldi aklına… Ona kızgın mıydı? Hayır… Kızgınlık, hissettiği duyguların yanında hafif kalırdı. Abisine kırgındı Ruşendil.
Masal gibi dinlediği o sevdasının sonunda kendisinin hiç düşünülmeden kurban edileceğini nereden bilebilirdi ki…
Yazık olmuştu ikisine de.. Belki de kendisinden çok Emre’ye… Böyle güzel kalpli bir adamın kaderinde kendisi olmamalıydı. O sevdiği, aşık olduğu kadınla mutlu olmayı öyle çok hakediyordu ki.
Daha sevdaya çocuktu Ruşendil. Sevmesini bilmeyen ve hiçbir zaman bilmeyecek bir yüreğe sahipti.
Peki ya Emre, Ruşendil’e söylememişti ama belki de bir sevdiği vardı. Ya da bir beklediği… Hasret ölüme eşdeğerken, bir ömür yaşarken ölmeye nasıl dayanacaktı yüreği?
Elinin tersiyle gözlerinden akan yaşları sildi Ruşendil. Komodininin üzerinden telefonunu alıp tuş kilidini açtı. En yakın arkadaşı, Rozerin’in ismini rehberde bulup arama tuşuna bastı.
Rozerin, telefonunun zil sesiyle zorla uyanıp bu saatte kimin aradığına baktı. Ekranda Ruşendil’in ismini gördüğünde korkuyla yatağında doğruldu. Hiç bekletmeden ekrandaki yeşil tuşa basıp aramayı cevapladı.
“Kuzum, hayırdır bu saatte? “
Ruşendil yatağında doğrulup başucundaki demirlere sırtını yasladı. Bir elinde telefon varken diğer elini boğazına götürüp derin bir nefes çekti içine. Konuşmak, boğazında cam parçaları varken öyle zordu ki.
” Rozerin… Ben hiç iyi değilim. “
Rozerin, Ruşendil’in sesini duyduğunda gözlerinden yaşlar sicim gibi akmaya başladı. En yakın dostunun, kardeşinin canı acıyor, bile bile ölüme gidiyordu ve onun elinden hiçbir şey gelmiyordu.
” Ruşendil beş dakikaya sizdeyim kuzum. “
” Yok gelme, baban kızmasın şimdi. “
” Yine sarhoş geldi zıkkım içesice. Sızdı kaldı salonda. Top atsan uyanmaz. Bekle beni geliyorum. Sen böyleyken uyuyabilir miyim ben? “
Rozerin, Ruşendil’in birşey demesine izin vermeden kapadı telefonunu. Hızla üzerini giyinip yer yatağında yatan kardeşlerinin açılan üzerlerini örttü. Odadan çıkıp annesinin odasına gitti. Ruşendil’in yanına gideceğini söyleyip sessizce evden çıktı. Ruşendil’in evi hemen karşılarındaydı.
Ruşendil hiç ses çıkarmadan üzerine bir ceket alıp bahçeye çıktı. Bahçe kapısının önünde arkadaşının gelişini beklemeye başladı.
Rozerin kapıyı çalıp kısık sesle Ruşendil’in ismini seslendiğinde, Ruşendil yavaşça kapıyı açtı ve arkadaşını içeriye aldı.
Rozerin, Ruşendil’in içindeki o acıyı yok etmek istercesine sımsıkı sarılmıştı arkadaşına. Ruşendil ise güç almak istedi kardeş bildiğinden. Şu son birkaç gündür kolu kanadı kırılmış bir kuş misaliydi.
Birlikte evin arkasındaki salıncaklı ağacın yanına gelip salıncağa oturdular. Ruşendil’in babası Hasan Bey, ikisi küçükken binsinler diye yapmıştı.
” Ben ne yapacağım Rozerin? Yüreğim yangın yeri gibi… “
Rozerin başını Ruşendil’in omzuna koyup beline sımsıkı sarıldı.
” Bu olanlara halâ inanamıyorum. Abinin bu yaptığı, senin o Emre denilen adamla evlenecek olman. Hepsi birer şaka gibi. “
” Bugün Emre geldi biliyor musun? “
” Ne? Niye geldi? Sana birşey yapmadı değil mi? “
” Benimle konuşmak istediğini söyledi. Birlikte bir kafeye gittik. “
” Peki ne konuştunuz? Sana nasıl davrandı? “
” Biliyor musun? Onunda benden bir farkı yok. Benimle ne konuşacağını, nasıl konuşacağını bilemedi. Ama elimi tuttuğunda anlad…”
” Ne! Elini mi tuttu? “
“Kaldırımda yürürken ayağım takıldı. Düşmeyeyim diye de elimden tuttu. “
” Kusurabakma ben böyle hep aşırı tepki gösteriyorum ama daha evleniyor olduğunu bile kabullenemedim. Yakında kocan olacak tabi isterse tutar elini. “
” İnan ben de alışamadım bu fikre. Sanki ben değil, bir başkası evleniyormuş gibi geliyor bazen. Çok korkuyorum Rozerin. Bugün Emre bana karşı tek kötü bir söz söylemedi. Kötü bir hareketi de olmadı. Aksine o kadar iyiydi ki. Bana nasıl yaklaşacağını, nasıl konuşacağını bilemedi. O kadar nazik ve anlayışlıydı ki. Engelimle ilgili bir tek söz etmedi. İkimiz de konuşma boyunca girdiğimiz o şoktan çıkamadık ki. “
” Ne oldu ki? “
” Hani sana acildeki doktordan bahsetmiştim hatırlıyor musun? “
” Evet hatırlıyorum da konumuzla ne alakası var? “
” İşte o doktor Emre’ymiş. “
” Ne demek o doktor Emre’ymiş? Saçmalama kızım koskoca Hacıoğullarının veliahtlarından Emre Hacıoğlu’ından bahsediyoruz. Devlet hastanesinin acilinde ne işi var? “
” İlk başta ben de öyle düşündüm. Belki sesleri benziyordur dedim ama dediğim gibiymiş işte. Emre de ilk başta inanamadı. Düşünsene, birbirimizle evleneceğimizden habersiz kader bizi karşılaştırdı. “
” Eee, sonra ne oldu? “
” Çok birşey olmadı. Evlenince konakta yaşayacağımızı, istersem benim çalışabileceğimi, yarın akşam beni istemeye geleceklerini söyledi. “
” Ben seni çalıştırmaz sanmıştım ama medeni insanmış helal olsun. O zaman yarın sabah erkenden yanına geliyorum kuzum. Hazırlıklarda her birşeyde yanında olacağım. Asla yanlız bırakmayacağım seni. “
” Sen olmasan ne yaparım ben? Gitme eve gel yanımda uyu. Zaten yatağım büyük. Bu gece tek başıma kalmak istemiyorum. “
Rozerin cebinden telefonunu çıkarıp annesine Ruşendil’de kalacağını haber verdi. Birlikte odaya çıktıktan sonra Rozerin, Ruşendil’in pijamalarından giyip yatağa, Ruşendil’in sol yanına uzandı.
Tags: #aşk #genelkurgu #mutluluk #romantizm #töre #görmeengelli #engelli #aşkengeltanımaz
Beklediğimize değdi çok güzel bölümdü ⚘⚘⚘
Yav kızı arasana emreeeeeee
ya bu hakana gıcık oldum gel de gebertme. Ulan emre 3 ay nedir başkasına nasıl gidersin ??
şerefsiz hakan in boyle bir sey yapacağı belliydi.ama doktoru falan çok güzel ayarlamış. Ama yine de acaba gerçek mi demeden de kendimi alamıyorum. Ameliyat ettirse keşke. Cok duygulu bir bölüm dü.
Çok teşekkür ederim ablacım keşke gerçek olsaydı 🙁