HAYAL
Gözlerime söz geçirebilseydim eğer, onun o okyanus gözlerine tekrar tekrar bakar mıydım sanıyorsunuz?
Gözlerimi kör ederdim, yine de bakmazdım.
Burnuma dolan kokusuna engel olabilseydim eğer, onun o tarifsiz kokusunda sarhoş olur muydum sanıyorsunuz?
Olmazdım. İnanın bana olmazdım.
Bana her dokunduğunda, kalbimden mideme doğru uçuşan kelebeklere engel olabilseydim, o kelebekleri yaşatmak için uğraşır mıydım sanıyorsunuz?
Bir gün bile yaşamalarına izin vermez, kendi kalbimin katili olurdum. Her gün, her an ve her saniye.
Kumral saçlarına ilk dokunduğum anı geriye sarabilseydim, o yumuşacık ipek saçlarına en başından hiç dokunur muydum sanıyorsunuz?
Dokunmazdım, parmaklarımı keserdim yine de dokunmazdım.
Bizim için kurduğu hayalleri, o güzel sesinden dinlemesem inanır mıydım gerçek olacaklarına sanıyorsunuz?
İnanmazdım, hiçbir zaman inanlara kolay inanan biri olmadım. Güzel hayalleri, felaketlerle değiştirirdim, yine de o dudaklardan dökülen kelimelerin bir tanesine bile inanmazdım.
Kalbime söz geçirebilseydim eğer, onu sever miydim sanıyorsunuz?
Sevmezdim. Kalbimi yerinden sökerdim, yine de sevmezdim.
Ama sevdim. Ama inandım. Ama gördüm. Ama duydum. Ama her şeyi hissettim.
Kalbime söz geçiremedim. Onu yerinden söküp atamadım.
Yine de söktüğüm bir kalp vardı. Kendi kalbim yaşasın diye feda ettiğim bir kalp…
Bir gün, biri bana en yakın arkadaşıma, canıma, kanıma ihanet edeceğimi söylese inanır mıydım sanıyorsunuz?
Dedim ya, hiçbir zaman kolay inanan biri olmadım.
Ettim. Ben. En. Yakın. Arkadaşıma. İhanet. Ettim.
Bir kalbi yerinden söküp attım dedim ya. Ben diğer yarımın kalbini ellerimle yerinden hiç düşünmeden söküp attım.
Pişman mıyım?
Bu sorunun cevabı da diğer sayfalarda saklı.
Ben Hayal. En yakın arkadaşının kalbinin katiliyim.
Bu hikayenin yan karakteri olması gerekirken kendini birden başrolde bulan, bir çoğunuzun belki nefret edeceği ama bir yerde anlayacağı kişiyim. En azından beni anlayacağınızı umuyorum.
RÜZGAR
Kapatın gözlerinizi.
Kapatın ve hayal edin.
Turuncu, ipek gibi saçları olan bir kız var karşınızda. O güzel saçlarını savuruyor rüzgarla inatlaşırcasına. Üzerinde bembeyaz bir elbise. Parmaklarını elbisenin eteklerine dolamış saçlarıyla beraber savuruyor. Bir beyaz elbiseye bakıyorsunuz bir de o ipek gibi turuncu saçlara.
Siz de o saçlardan gözlerinizi alamdınız değil mi? Dürüst olun. O etek, o sütun gibi bacaklar umurunuzda bile olmadı. Saçları o kadar büyülü ki…
Size doğru savurduğu saçlarından gelen kokuyu duyuyor musunuz? Ben buradan bile duyabiliyorum o kokuyu. O kadar büyülü bir kokusu var ki. Bir kere doldu mu ciğerlerinize, bir daha asla kopamıyorsunuz.
Şimdi size doğru yürüdüğünü hayal edin. Gördünüz mü o minik çillerini? Yüzünün birçok yerinde belli belirsiz bir sürü çil. Aklınızdan geçirdiğiniz şeyi tahmin edebiliyorum. Çünkü, ben de ilk gördüğümde aynısını düşündüm. Çok yakışıyor değil mi? Sanki çillerine de onun güzelliği bulaşmış.
Gözlerine bakın lütfen. Saçlarıyla aynı renk olduğuna eminim. Siz ne düşünüyorsunuz? Duyamıyorum sizi. Hey, o kadar çok da bakmayın!
Size güldü değil mi? Ah, öyle güzel güler ki o… O gülüşün kıymetini bilin. Neden mi? Gözünüzün içine bakarak gülmesi o kadar kıymetli ki. Bunu, hiç yaşayamamış biri olarak söylüyorum size. Bana inanın.
Yanınıza geldikçe kokusu iyice ciğerlerinize işledi biliyorum. Hayır deseniz de inanmam size.
Minnacık elini tanışmak için size uzattığını biliyorum. Lütfen o yumuşacık eline dokunduğunuzda kalbiniz titremesin. Biliyorum, çok zor ama kıskanıyorum beni de anlayın. Sadece, anlayın işte.
Ona beni sormayın. Sorarsanız üzülür. Bana gülümsemiyor belki ama size gülümsesin. O, hep gülümsesin.
Onu dinleyin olur mu, kendini çok suçluyor. Suçlamasın.
Eğer, size anlatırsa neler olduğunu. Ona tüm suçun bende olduğunu söyleyin. Bunu o kadar içten söyleyin ki, inansın size.
Onu mutlu bir hayat beklediğine inansın. Bunu söylemek beni bitiriyor ama sevsin. Öyle çok sevsin ki onayaşattığım her şeyi silsin, unutsun ve beni asla hatırlamasın.
Lütfen, ona söyleyin mutlu olsun.
Ben mi?
Beni boş verin.
RENK
Adımı babam koymuş.
“Rengârenk bir kız olsun benim kızım Ayten, neşesi gözlerinden taşsın insanların mutsuzluğuna karışsın, alsın götürsün bütün kötülükleri, yerine güzellikleri versin,” demiş anneme doğduğum gün.
O yüzdendi saflığım.
O yüzdendi iyi niyetim.
Ve yine o yüzdendi ihaneti anlamayışım.
O kadar babamın istediği, hayal ettiği gibi bir insan olmuştum ki, o kadar kötülük ne hayatım boyunca bilmemiştim ki, böyle büyük bir ihaneti anlamamı beklemek zaten aptallık olurdu.
Yine de ne var biliyor musunuz?
Kendime onlardan daha çok kızıyorum.
Anlamadığım, fark etmediğim veya kalbinde en ufak bir kötülük bile barındırmayan bir insan olduğum için değil.
En yakın arkadaşımın gözlerindeki o acıyı göremediğim için.
Sevdiğim adamın gözlerindeki hüznü anlayamadığım için.
İyi bir oyuncuysanız eğer ve perdeleyebiliyorsanız bütün mutsuzluğunuzu gerçekten, kimse bir şey anlamıyor.
Emin olun anlamıyorsunuz. Yirmi sene boyunca bir gününüzü bile ayrı geçirmediğiniz, mimiklerinden düşüncelerini bile okuyabileceğiniz bir insanın bile gözlerindeki hüznü göremiyorsunuz.
Belki de perdeleri kapatan sizsiniz, onu bile anlayamıyorsunuz.
Bir de gözler her şeyi açık eder derler. Ah, ne büyük yalan!
Küçükken her şeye cevabım hayır veya asla olurdu. Babam hep “asla, asla deme kızım, büyük konuştuğun ne varsa başına gelir,” derdi. Her şeyi kadere, kısmete emanet ettim en sonunda. Bir tek şey hariç; Hayal ve ben. Bize bir şey olmazdı. İstediğim kadar büyük konuşabilirdim. Yirmi senedir olmamıştı. Şimdi de olmazdı.
Oldu.
İhanet eden taraf ben değildim sanıyorsunuz değil mi?
Size kötü bir haberim var, hepiniz beni bu hikâyede mağdur sanıyorsunuz ama öyle değil.
Ben mağdur değilim.
Ben, en yakın arkadaşının gözleri önünde acı çekerek ölmesini bekleyen bir katilim.
Beni bir aşkın katiliyim.
Bu hikayede baş rol olması gerekirken yan rollerden biri haline gelen ama bunu çok geç anlayan, bencil bir insanın tekiyim.
Ben aslında babamın hayallerinden olabildiğince uzak, kötü, nefret dolu, mutsuz ve simsiyah kalmış o kızım.
Ben Renk.
Tüm renklerini beyazın saflığına emanet etmiş, karanlığın gölgesine çırılçıplak sığınmış o kızım.
Tags: arkadaşlık aşk romantizm