20220612_234639_0000

ÖLÜM PERDESİ

     Bir bahar akşamının son demleriydi. Hava iyiden iyiye açılmaya, karanlığın o kasvetli yüzü kendini aydınlığa bırakmaya başlamıştı…

     Günler her zaman ki gibi akıp gidiyordu ancak baharın insanın içinde yarattığı o tarifi  imkansız duyguyla sanki günler daha güzelmiş gibi geliyordu. Doğa, ölü toprağını üstünden atmış yeniden doğmuştu. Çimenler yeşermiş, çiçekler açmış, karıncalar çoğalmıştı. Gece bekçisi değildim belki ancak geceleri gezmeye bayılıyordum. Geceleri yolda yürürken anlamsız bakışlarla karşılaşmıyordum çünkü. O önyargılı bakışlardan kurtulmak için ikide bir telefonuma bakmak zorunda da değildim. Hem parkta dilediğimce şarkı da söyleyebiliyordum. Tabii bekçilere denk gelmediğim sürece. Sesimle alay eden olmuyordu. Kirli bakışları üzerimde hissetmiyordum. Avuçlarımın içi de terlemiyordu. Konser verdiğim üç arkadaşım da vardı hem: Maksut, Ömer ve Semih. Onlar bazen rüzgar çıktıkça uğulduyor ve ben de bunu şarkımı beğendiklerine yoruyordum. Uyku düzenim iyice alt üst olmuştu ama olsun umurumda değildi. Geceleri çılgınlar gibi eğleniyordum sabahları ise okulda uyuyordum. Zaten okulda pek arkadaşım da yoktu hani. Bir iki kişi konuşmaya çalışmıştı bir kaç kez ama ben pekte oralı olmamıştım. Zaten benim gibi biriyle ne konuşulurdu ki. Çirkin, aptal ve işe yaramazın tekiydim. Yaşıtlarımdan hep küçük gösteren çelimsizin biriydim işte. İyi olduğum tek bir konu vardı o da ders çalışmak. Bütün hayatım boyunca başka hiçbir halta yaramadım. Başlarda derslerimde başarılı olmak iyiydi. Arkadaşlarım hep benimle ilgilenirdi. Nasıl yüksek notlar aldığımı merak ederlerdi. Hani bu gizem ve başarının sırrının sadece bende olması hoşuma gitmiyor da değildi. Ancak bu ilginin zamanla kopya istemek için gösterilen yalancı bir samimiyet olduğunu görünce arkadaşlık ilişkilerini bir kenara atmaya karar verdim. Hani günümüzde moda bir laf vardır ya tek tabanca takılmak diye işte ben onun yüz bulmuş haliydim. Liseye geldiğim zaman sınıftan bir kaç kişi hariç hiç kimsenin adını bilmiyordum. Kimseyle konuşmayı yeğlemiyordum. İsmini bildiğim bir kaç kişi ise en yakın arkadaşlardı. Onlardan da birine aşık olmuştum. Sınıfta her gün uyarı yiyiyordum uyuduğum için fakat sınavlardan yüksek notlar alınca gece çalıştığım için sabah  uyuduğumu düşündüler ama işin aslı o değildi. Ben sadece sınavlardan bir gün önce çalışırdım. Müthiş derecede bir ezber yeteneğine sahiptim zaten küçüklüğümden beri ne derlerse papağan gibi onu tekrar ettim benim ne düşündüğümün hiç bir önemi yoktu. Ben daha doğmadan hayatımın planı çizilmişti. Aksi giden tek şey çirkin ve çelimsiz olmamdı. Bu çelimsizlik başıma dert açmaktan başka bir şeye yaramıyordu. Hatta bir keresinde daha demin bahsettiğim lisedeyken sevdiğim kıza mektup yazmıştım. Vermek gibi bir niyette değildim ancak bazı kendini bilmezler ders notu sanıp kitabımın arasından almışlardı. Tabii hadsizlik üst safhada olunca alay edercesine bunu sevdiğim kızın eline vermişlerdi. Kızda alay malzemesi olduğu için sınıfa girdiğim zaman yüzüme baktı ve aptal diye bağırarak yüzüme bir tokat indirdi. Ben ne olduğunu anlayamadan kendimi müdür yardımcısının odasında buldum. Mektup elinde bir tokat da o attı. ‘Arkadaşını taciz etmeye utanmıyor musun?’ diyerek bu tokadı da haklı çıkardı. Kendimi savunmama fırsat dahi bulamadan apar topar odadan kovuldum. Sınıfa geldiğimde gördüğüm o sırıtışları hiçbir zaman unutamadım. Çıkışı babam arabayla aldı okuldan eve gidene kadar azarlar aldı başını gitti. Ben cevap vermedikçe daha da sinirlendi. Zengin ve otoriter ailenin gariban bir çocuğuyum ben. Eve gelince bir araba laf da annemden yedim. Odama çıktım ve göstermelik biraz ders çalıştım. Saat on bir olunca uyku vaktidir bizim evde ve herkesin uyuması gerekir. Benim için ise kaçış vaktidir. Yangın merdiveni odamın kapısının hemen yanındadır. Kapıdan sessizce çıkar çıkış kapısı kapanmasın diye taş koyarım aralarına. Sabaha kadar alt üst ederim sokakları gün aydı mı da eve atarım kendimi. Alarmım çalar sanki sabaha kadar uyumuşum gibi kalkarım yataktan üstümü giyinir kahvaltıya inerim. O gün de kahvaltıya indiğim zaman okul kıyafetlerimi değişmem istendi benden dün o mektup olayından sonra okuldan alınmam için babama yazı verilmiş ne de olsa okulun sahibinin kızıydı mektubu yazdığım kişi bu durum gayet normal olmalıydı! Kıyafetlerimi değiştim babam yine benim fikrimi sormadan nakil işlemlerine başlamıştı. Özel okullarda nakil işlemleri fazlaca sürmez bir günde okulum değişmişti. Yolda giyim mağazasına uğradık babam sağ olsun nakil işlemlerini hallederken bir yandan da kıyafetler için anlaşmalı mağazaya beden ölçülerini vermişti. Hemen deneme kabininde yeni kıyafetlerimi giyinmeye başladım. O sırada yanımda ortaokula giden bir çocuk da hemen yan kabinimde yeni pantolon deniyordu. Çocuk, pantolonunu annesine göstermeye gittiği zaman usulca onun bulunduğu kabine girdim. Beden ölçülerimiz bire bir aynıydı. Tek bir fark vardı: O ortaokul öğrencisiydi ben ise lise. İşte o zaman zayıf, çelimsiz ve işe yaramaz olduğumu tokat gibi yüzümde hissettim. Yeni okuluma varmıştım. Babam müdürle bir iki bir şey konuştuktan sonra yeni sınıfıma götürdüler. Sınıftan içeriye girdiğim zaman sanki herkes bana bakıyordu. Telefonumu elime almış ve usulca arkaya en arkaya giderek boş gördüğüm yere oturdum. Birkaç kişi sohbet etmeye çalıştı ama kimseyle pek konuşmadım. Hiç arkadaş da edinmedim. Hoşlandığım bir kız vardı sadece arada ona hayran hayran bakardım o kadar. Başka bir şey yapmaya cesaret edemezdim. Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer sonuçta. O kızın güzelliğini geceleri ağaçlara anlatırdım. Günler böyle akıp giderdi. Bazen dışarı çıkamadığım olurdu hava şartlarından dolayı. O günlerde de bolca kitap okurdum. Hayatın rengini, Aşkların mükemmelini, sevginin ve vefanın gerçek halini bulurdum kitaplarda. Artık lise de bitmiş göstermelik bir mezuniyet töreninden sonra dereceyle bitirdiğim okulumdan diplomamı almıştım. Üniversite sınavında da derece yaparak özel bir üniversitede tam bursla hukuk fakültesine yerleşmiştim. Okulumun daha ilk günüydü. Sınıftan içeri girer girmez onu gördüm. Gözlerinin içindeki o tılsımlı ifade beni benden almıştı. İki yıl boyunca platonik bir aşk yaşadım. Kendi sanrı dünyamda defalarca onunla konuştum, sohbet ettim, dertleştim ve sabaha kadar bazen güldüm bazen ağladım. Ama kompleks oluşturmuştum zihnimde bir defa. Hiçbir zaman gidip konuşmayacaktım. Eğer konuşursam tekrar tacizci olurdum! Hep ona şiirler yazdım. Hiçbir zaman o şiirleri yanımdan ayırmadım. Kimse de görmesin diye hep cüzdanımda sakladım. İkinci yılımın sonuna gelmiştim. Sınıfta samimi olduğum iki arkadaşım vardı. Nadir de olsa üniversitede iki arkadaş edinmiştim. Bir gün beni zorla sınıfça düzenlenen bir partiye götürdüler. Hayatımda sigara dahi içmemiş olan bana meyve suyu diye alkol içirdiler. Bütün sınıf oradaydı. Alkol bende değişiklik yaratmıştı. Kendime hakim olamıyordum. Cesurlaşmıştım adeta. Sevdiğimin yanına sokuldum. Yürek inimin en derininden gelen sözleri söyledim ona. Yüreğimin kapılarını sonuna kadar açtım. Şaşkınlıkla beni dinledi ve güldü. Hiçbir tepki vermeden mutlulukla yanımdan ayrıldı. Ertesi gün yanıma geldi sohbet etmeye koyulduk. Meğer ne çok ihtiyacım varmış anlaşılmaya. Biz birimizle dertleştikçe birbirimizi tamamlayan iki parça olduğumuzu anladık. Ben artık kendimi bir insan gibi hissediyordum. Zayıf, çelimsiz, işe yaramazın teki değildim.

 

     Günler geçmişti hazırlıklarımı tamamlamış evlilik teklifi etmeye hazırlanıyorum. . Okulumuzun son senesindeydik şimdi kendi aramızda yüzük takmanın tam zamanıydı. Bütün hazırlıklarım tamamdı güzel bir yerde evlilik teklifi edecektim. Aradım buluşmak istediğimi söyledim. Konuştuktan bir saat sonra telefon geldi. Dünyam başıma yıkıldı. Hastaneden aramışlardı. Yolda köpekler saldırmış köpeklerden kaçmak isterken yola fırlamış ve hızla gelen arabanın çarpması sonucunda feci şekilde canını teslim etmişti. Ben o olaydan sonra belli bir süre psikiyatri kliniğinde tedavi altına alındım. Hissettiğim suçluluk duygusu hiç bir zaman üstümden gitmedi. Eğer o gün ben onu çağırmasaydım köpekler saldırmayacak ve o da ölmeyecekti. Psikiyatri kliniğindeki son günüme gelmiştim. Onlar benim düzeldiğimi sandılar ama ben onlara numara yapmıştım. Mezarının başına gittim ve HiraiZerdüş’ün kitabından okuduğum şu sözü tekrarladım: Ey kederi yağmur ağlatan; sen bende eksik kalacak en son şeydin. Gece karanlığında sokaklarda dolaşmaya başladım.

     Bir bahar akşamının son demleriydi. Hava iyiden iyiye açılmaya, karanlığın o kasvetli yüzü kendini aydınlığa bırakmaya başlamıştı ve benim de dünyadaki miladım dolmuştu. Bir uçurumun kenarına gittim. Şu mısraları bağırarak okudum:

 

Bir uçurumun kenarındayım

Aşağısı ne de güzel özgürlük kokuyor!

Ölümüm sonsuzluğu yüreğimi yokluyor

Atlasam kanatlanır mıyım dersin

Kanatlanıp yanına varabilir miyim dersin

 

Bir uçurumun kenarındayım

Dünya ne de güzel gözüküyor!

Rengarenk çiçekler açmış, kuşlar kaf dağına kanat çırpıyor

Kuşlar diyiyorum beni de götürün kaf dağına

Hayır, diyiyorlar hayır!

Hiç bir beşerin kaf dağımızı kirletmesine izin vermeyiz diye yakarıyorlar.

 

Bir uçurumun kenarındayım

Kaf dağı ile dünya arasındaki araftayım

Ya sensiz kalıp Dünya da azap çekeceğim

Ya da kanatlanıp yanında sefa süreceğim.

 

Ertesi gün bir yerel kanaldan geçen son dakika haberi: Kimliği henüz daha tespit edilemeyen bir şahız ölü olarak bulundu. Şahsın üzerinden kimlik çıkmazken cebindeki kağıttan şu not çıktı: ‘ Yanında sefa sürmeye gidiyorum. Beni sevdiğimin yanına gömün.’

 

 

 

 

Tags:
Paylaş
0 Yorum

Bir Cevap Bırakın

© 2023 Yazokur. Sizin için sevgiyle hazırlandı. MacroTurk

İletişim

Sizlere daha iyi hizmet edebilmek için bize mail gönderebilirsiniz.

Gönderiliyor
error: İçerik Korumalı

Kullanıcı Bilgileriniz İle Oturum Açın

veya    

Bilgilerinizi Unuttunuzmu?

Create Account