” Nasılsınız Müjgan Hanım? Sağlığınız, sıhhatiniz yerindedir inşallah. Kaç gündür benimle konuşmuyorsunuz çok hüzünlüyüm. Lütfen benimle konuşun artık. Eğer, eğer size bir terbiyesizliğim olduysa affınıza sığınıyorum.”
Genç adam hüzünle büktü boynunu. Müjgan Hanım onunla konuşmayınca kendini dünyadan tat alamıyormuş gibi hissediyordu.
Ah Müjgan Hanım! nasıl da kendine bağlamıştı.
Diline pelesenk vurup uzandı yatağına. Müjgan Hanım onunla konuşana değin açmayacaktı dilinin düğümlerini.
Usulca kapandı gözleri. Yüreğinde ise tek bir dilek vardı. Uyandığında Müjgan Hanımın onunla konuşması…
” Zaim! Oğlum. Bak ben geldim. Hadi uyan! “
Genç adam kulağına dolan ninni gibi bir sesle açtı gözlerini. Uyku sersemi, tam olarak kim olduğunu anlayamamıştı. Aklında ise tek bir isim vardı.
Müjgan!
” Müjgan Hanım! Müjgan Hanım! Beni affedeceğinizi biliyordum. Çok müteessir oldum efendim. Çok müteessir…”
Arkasını döndü hızla. Gördüğü sima her ne kadar onu mutlu etse de, hezimete de uğratmıştı.
Zira gelen Müjgan Hanım değil annesi idi.
Safiye Hanım üzgünce baktı oğluna.
” Hayır oğlum, Müjgan Hanım gelmedi. Ama eminim gelecektir. O seni çok seviyor. Seni affedecektir.”
Genç adam sevinçle olduğu yerden kalktı. Odasında bir o yana bir bu yana gidiyor bir yandan da konuşmaya çalışıyordu.
” Evet anneciğim, evet! Müjgan Hanım en az benim onu sevdiğim kadar beni çok seviyor. Beni affedecektir! “
Safiye Hanım yaklaştı usulca oğluna.
” Biraz dışarı çıkalım mı? Bak bugün sonbahar rüzgarları esiyor. Sen çok seversin.”
Genç adamın dudaklarına memnun bir gülümseme yerleşti. Daha sonra kolunu dirseğinden kırıp annesine uzattı. Annesi bir majeste edasıyla girdi oğlunun koluna.
Dışarı çıktıklarında bir çınar ağacının altında bağdaş kurup oturdular. Rüzgar estikçe yapraklar bir bir düşüyor, özgür bir kuş edasıyla salınarak gökyüzünde uçuyorlardı.
Genç adam kurumaya yüz tutmuş çimenlerin üzerine kendini bıraktı.
” Anneciğim Müjgan Hanım gelir değil mi?”
Genç adam Müjgan Hanımın her ne kadar kendini çok sevdiğini bilse de onu affetmeyeceğinden korkuyordu.
” Gelecek oğlum.”
Genç adam gülümsedi.
” Peki o zaman. Sen git ve ona burada olduğumu söyle. Bu çınar ağacının altında onu beklediğimi… Ona ondan özür dileyeceğimi söyle. Gelir o zaman.”
Safiye Hanım gözü yaşlı oturduğu yerden kalktı. Ne olacaktı oğlunun bu hali hiç bilmiyordu.
Genç adam kapadı gözlerini. Bu güzel günde burada birazcık uyusa bir şey olmazdı. Hem Müjgan Hanım geldiğinde burada olmak istiyordu.
” Zaim Beyefendi! Zaim Beyefendi! “
Genç adam hızla açtı gözlerini. Bu ses… Bu kez gelmişti. Müjgan Hanım gelmişti.
” Müjgan Hanım!”
Hızla doğruldu yattığı yerden.
” Beni affedeceğinizi biliyordum.”
Müjgan Hanım arkasına saklandığı çınar ağacından başını uzatıp konuştu.
” Hayır efendim. Sizi affetmiş değilim. Buraya size veda etmeye geldim. Artık, artık sizi sevmiyorum.”
Genç adam beyninden vurulmuşa döndü adeta. Ne demek sevmiyorum!
” Yoo! Hayır! Yalan söylüyorsunuz Müjgan Hanım, yalan! Sırf kalbinizi kırdım diye bunları söylüyorsunuz.”
Müjgan Hanım eğdi başını, konuşmasına öyle devam etti.
” Hayır efendim! Yalan değil bu söylediklerim. Sizi terkediyorum. Elveda!”
Genç adam çimenlerin üzerinden hızla kalktı. Olamaz, olamaz! Müjgan Hanım giderse ölürdü yaşayamazdı.
Daha fazla orada durmak istemeyen Müjgan Hanım hızla dış kapıya koşup gözden kayboldu.
Genç adam bağırıyor, çağırıyor ama geri dönmüyordu.
Mujgan Hanım gitmişti!
Ağlamaktan bitâp hale gelen gözlerini açtı genç adam. Sızlıyordu gözleri fakat umrunda değildi.
Kalktı yatağından hızla. Çınar ağacının oraya gidecekti.
Müjgan Hanımla konuştukları yere gelip oturdu.
Biraz sonra yanında bir hareketlenme oldu. Döndü baktı.
Annesiyle babası ayrı idiler. Babası daha sonra tekrar evlenmiş ve evlendiği kadından Semiha adlı bir kızı olmuştu.
Bilmediği bir nedenden dolayı Semiha onu hiç sevmezdi.
” Hah! Müjgan Hanımı mı bekliyorsun? Çok beklersin öldü o! “
Gözleri anında dolan genç adam aynı zamanda da cevap vermeyi ihmal etmedi.
” Sus Semiha. Müjgan Hanım dün buradaydı. Yalan söyleme.”
Genç kız kötü bir gülümsemeyle baktı genç adama.
” Sen kendini kandır. Anla artık o yok, çok uzakta, öldü o. Hem de yıllar önce.”
Genç adam şoka girmiş gibi hızla kafasını iki yana sallıyor yalan söylediğini ima etmeye çalışıyordu.
” Acizsin Zaim anladın mı ? Aciz! Ölü bir kadına aşık olabilecek kadar aciz. Ne var biliyor musun? Müjgan Hanım senin bu deli hallerinden kurtulmak için öldü. Sen ona saplantılı derecede aşık olmasaydın o belki de şuan yaşıyor olacaktı. Ama şimdi çok uzakta. Senin onu asla göremeyeceğin bir yerde.”
Genç adam daha fazla dinlemek istemiyordu onu. Müjgan Hanım yaşıyordu. Onu terketse de yaşıyordu.
Girdi odasına hızla. Gelecekti Müjgan Hanım. En son küstüğünde bir hafta dayanabilmişti. Eğer bir haftaya gelmezse…
1 hafta sonra.
Müjgan Hanım bir hafta geçtiği halde gelmemişti. Yapılması gereken belliydi.
Sabah erken sayılabilecek bir vakitte uyandı genç adam. Bulduğu bir kağıda içinden geçenleri bir bir yazdı.
Sevgili Müjgan Hanım,
Size bu satırları yazarken nasıl bir pişmanlık denizinde boğulduğumu anlatamam. Üvey kardeşim Semiha sizin öldüğünüzü söylüyor. Ah Müjgan Hanım. Ölümü size nasıl yakıştırabilirim bilmiyorum. Ama bir hafta geçtiği halde gelmediğinize göre… Söyleyemem Müjgan Hanım, söyleyemem.
Şu bir haftadır bazı şeyleri az da olsa hatırlıyor gibiyim. Sizinle ilk tanışmamızı, evlenirkenki o heyecanımızı, sonra sizin beni acımasızca terkedişinizi. Bir bir hatırlıyorum. Ama ben sizi affetmiştim Müjgan Hanım siz beni neden affetmediniz? Gitmiştiniz ama geri gelmiştiniz. Yoksa kendimi mi kandırıyorum. Kafamın bana oynadığı bir oyun musunuz bilmiyorum? Sadece tek bir şey biliyorum o da sizi seviyorum.
Elveda!
” Doktor Bey! Doktor Bey! “
Doktor Fuat endişeyle ayağı kalktı.
” Ne oldu?”
Hemşire üzgün bir yüzle, hatta ağladı ağlayacak bir halde konuşmaya başladı.
” Efendim 312 deki hasta. Zaim Bey… İntihar etmiş! “
Fuat Bey hızla çıktı odasından. Koşuşturan insanları takip ediyordu. Biraz sonra bahçeye çıktıklarında gördüğü manzara onu da ağlatmaya yetmişti.
Genç adam kendini bağladığı çarşaflarla çınar ağacından asmıştı.
Boynunda da bir mektup. Fuat Bey mektubu alıp okuduğunda Müjgan Hanımın bir gün bu adamın sonunu getireceğini söylediğinde kimsenin ona inanmayışı geldi gözünün önüne.
Mektubu seslice okuyup bitirdi. Herkes ağlıyor, ah vah edip duruyordu.
Fuat Bey cenaze işlemleri için kimseyi arayamayacağını biliyordu. Zira genç adamın kimsesi yoktu. Zaim Bey buraya getirildiğinde üstü başı yırtık, kirden güzel yüzü görünmeyecek bir haldeydi.
Uzun süre bir yakını var mı yok mu diye aramışlardı fakat kimseyi bulamamışlardı.
Onun dilinde tek bir isim vardı:
Müjgan!
Müjgan Hanım!
Kavuşamadığı biricik aşkı. Zaim Bey o kadar yalnız bir adamdı ki buraya geldikten kısa bir süre sonra kendi kafasında uydurmuştu Müjgan Hanım’ı ve diğer herkesi, her şeyi.
O ileri derece bir şizofreni hastasıydı. Müjgan Hanım ise onun kafasındaki tek yakını, arkadaşı, dostu, ailesi, evi, karısı, çocuğu, kardeşi, annesi, babası, her şeyi.
Müjgan Hanım Zaim Bey’in hem en yakını hem de en uzağıydı.
Elini uzatsa tutabilecek kadar yakın, ama aslında hiç olmayacak kadar uzak.
O uzaktaki aşktı!
Tags: #paranormal #yalnız mektup Șizofren