?*1*?
Genç kadın, buluşma noktasında kendisini almaya gelen limuzine bindiğinde arabada onun yaşlarına yakın olduklarını düşündüğü iki genç kız daha olduğunu gördü ama yaptıkları ağır makyaj yüzünden yaşlarından çok da emin olamıyordu. Onları tanımıyordu, kızlar da birbirini tanımıyor gibiydi ve buna sevinmişti. Yarın bir gün bir yerde karşılaşma ve tanışık çıkma ihtimalini hiç istemezdi. Sonuçta bir gecelik bir şeydi, kendisi dışında hiç kimseyle paylaşamayacağı bir deneyim olacaktı. Hoş, zaten kendi yüzünde de abartılı, ağır bir makyaj vardı, dahası normalde dümdüz ve uzun olan saçlarına özellikle doğal görünümlü dalgalar verdirmişti. Onu normal hâliyle kimsenin tanıyamayacağından fazlasıyla emindi.
Sessizce alınan yolun sonunda İstanbul’un en prestijli otellerinden birine geldiklerini fark etti. Onları karşılayan kadının takındığı ciddiyet dolu ifade, ister istemez hâl ve hareketlerine çeki düzen verme dürtüsü uyandırıyordu. Buna rağmen geldikleri yer ne kadar lüks olursa olsun, şu an köle pazarında alıcı bekleyen biçare kadınlara benziyorlardı. Birileri onları seçmişti, ama kendilerine aynı şans verilmemişti.
Gülnihan neyin içine düştüğünü gayet iyi biliyordu, normalde çılgın kararlar alma konusunda oldukça temkinli bir yapısı vardı ama şartlar anormalleştiğinde vereceği tepkiler de duruma uygun şekilde yön değiştirebiliyordu. Şu an burada olması da buna en iyi örnekti.
Kadının peşi sıra lobiden doğruca asansöre yönelmişlerdi, düğmeye bastığı sırada kadının, yani bir nevi onları pazarlayan ara bulucunun telefonu çalınca huzursuzca kıpırdandı. Kadın kısa ve net cevaplar verip telefonu kapattı, ardından onlara dönüp “Bekleniyorsunuz hanımlar. Sizi doğruca odalarınıza götüreceğim.” diyerek kapıları açılan asansörü işaret etmiş, diğer kızlar heyecanla mırıldanarak içeri geçerlerken o ses çıkarmadan asansöre binmiş, önlerinde arkası dönük hâlde durmakta olan kadını incelemeye başlamıştı.
İşinde tecrübeli olduğu kadının her halinden belliydi. Görüntüsü kadın ticareti yapan birinden ziyade, kaliteli bir restoranda iş yemeğine katılacak mevki sahibi kadınlara benziyordu. Pahalı olduğundan hiç şüphe etmediği aynı renk eteği ve ceketi bile kumaşıyla kalite kokuyordu. İyi kazanıyor olmalıydı, ne de olsa zengin müşterilerle çalışıyordu.
Asansörden indiklerinde kadın, “Sen burada bekle.” diyerek onu asansörün önünde bırakıp kızlara el işareti yaptı. Koridorda birkaç oda geçtikten sonra kızlardan sarı saçlı olanı bir odanın önünde durdurup gözlerini siyah bir bandajla bağladı. Bir şeyler söyledi ve sonra kapı açıldı. Bir kol kızı içeri çekti. Ardından diğer kızı az daha ilerideki bir odaya götürdü ve aynı sahne gerçekleşti. Geri dönen kadın, asansörü tekrar çağırıp binmesini söylediğinde sıranın ona gelmiş olmasıyla gerilmeye de başlamıştı.
Asansöre bindiklerinde kadının en üst kat düğmesine bastığını fark ettiğinde istemsiz olarak yutkundu. İşi gereği, böyle ultra lüks otellerin en üst katlarında özel kişilere ayrılan özel odalar bulunduğunu biliyordu ve onu seçen zengin adam her kimse, onu sadece zengin diye nitelemesi bu noktada hakaret bile sayılabilirdi. Fark ettiği bir diğer şeyse artık buradan dönüşü yoktu, şimdiye kadar sessizliğini korumasını sağlayan şey geldiği andan itibaren başka şeyler üzerine düşünmesi ve aklını olacaklardan uzak tutmaya insan üstü bir çaba göstermesiydi. Asansör durduğunda kadının peşinden geniş bir koridora çıkarken kalp atışları hızlanmaya başlamıştı.
“Buraya kadar geldim, yapabilirim. Para ödendi ve geri dönemem, sakin olmalıyım. Korkacak bir şey yok…”
Koridordaki tek kapının önüne geldiklerinde nasıl bir hissiyat içerisinden olduğundan habersiz kadın durdu ve onun gözüne de diğer kızlara yaptığı gibi siyah bir bandaj bağlarken, “Bandı çıkarmak yok, müşteriyi görmek yasak. Eğer o isterse çıkarır. O izin vermeden konuşmayacaksın. Korkmana da gerek yok, sana kötü davranılmayacak, sadece senden istenileni yap ve müşteriyi memnun et. Anlaşıldı mı?” dedi.
“Evet.” diye cevap verirken sesi titremiş, fısıltı gibi çıkmıştı.
Odanın kapısı açıldı ve bir el uzanıp elini tuttu. Güçlü bir el tarafından usulca içeri çekildi. Kalbi az öncesinden de hızlı atarken onu tutan elin hafif baskısıyla birkaç adım daha attı ve durduruldu. Aldığı titrek nefesler eşliğinde karşı tarafın bir şey söylemesini bekledi ama duyduğu tek ses kapının kapanma sesi olmuştu. O an geri dönemeyeceği bir yola girmiş olduğunu daha iyi idrak etmiş ve yutkunmuştu. Daha önce hiç böyle bir ortamda bulunmadığı gibi böyle bir şeye de kalkışmadığından ne yapması gerektiği hakkında hiçbir fikri yoktu.
Omzundan sarkan çantasının usulca alınıp yanlarında bir yere konduğunu anladı, adam elini uzatmak dışında adım dahi atmamıştı. Aynı el uzanıp saçına dokundu, Gülnihan nefesini tuttu. Saçından yüzüne inen el, parmağın ucuyla harekete geçtiğinde kısa, ürkek bir nefes alıp verdi. Adamın parmağı, yüzünden, boynuna inerek orada biraz oyalandı ve hafif dekolteli elbisesinin izin verdiği ölçüde göğüs kısmına doğru inerken korkuyla gerildi. Tam da o anda böyle bir şeyi hangi akla hizmet kabul ettiğini sorgulamaya başlamıştı.
Adamın parmağının ucuyla kurduğu temas, içinden kendine yaptığı telkinlerin uçup gitmesine, o ana kadar kendi kendine verdiği tüm gücü geri almaya başlamıştı. Bacakları titriyor, ayakta durmaya devam edebilmek için iki eliyle elbisesini kavramış hâlde dümdüz dikiliyordu. Adamın düzenli nefes alış verişleri dışında odada tek bir ses dahi yoktu ve gözlerinin bağlı olmasının da etkisiyle kapana kısılmış, çaresiz bir kuştan farksız hissediyordu.
**************
Sabah erken uçuşuyla Türkiye’ye geldiğinde tüm hafta koşturduğu için fena halde yorgundu. Oteldeki odasına geçmiş ve sıcak bir duşun ardından yatıp güzelce dinlenmiş olarak kalkmıştı. Bir kahve içip kendine gelme isteği baş gösterdiği sırada içeri giren adama baktı.
“Kahveni getirip bugünkü programı ileteyim. ” diyerek kahve makinasının olduğu açık mutfak kısmına yönelen adamın arkasından gülümsedi. Neyi ne zaman istediğini sadece bakarak anlayan bu adamı seviyordu. Uzun süredir hayatının her noktasında yer almayı başaran ender insanlardandı Tulpar. Adını aldığı Türk Mitolojisi’nin tek boynuzlu atı gibi ona her konuda yardım eden adamı olağandışı bulduğu anların sayısı çoktu. Güven duygusunu hiç kimsede bu kadar net hissettiği olmamıştı ve güvenmek, insanlarda aradığı özellikler arasında liste başıydı.
Kahvesini önündeki sehpaya bırakan Tulpar, Argun’un karşısındaki koltuğa geçerek oturdu ve elindeki tableti açtı. “Bir saat sonra otel yöneticileri ile genel toplantı var. Finans Departmanı ve Personel Departmanı genel toplantı sonrası ayrı bir toplantı talep ettiler. Öğleden sonra Holdinge gideceğiz, imzalaman gereken alım-satım belgeleri var ve gelecek ayın ithalat programına da onay vermen gerekiyor. Bu nedenle Dış İlişkiler Müdürü ile kısa bir görüşme ayarladım.
Sonrasında bugün için herhangi bir program yok, yolculuk sonrası dinlenmen için geri kalanları yarına erteledim. Ayrıca Caharkale’ye (Grozny*) yapılan teslimat yerine ulaşmış, ancak teslimat sırasında yine sıkıntılar olduğunu bilgisi ulaştı. Ruslan Alkayev bu konuda özel olarak görüşme konusunda ısrar ediyor.”
Tulpar’ı dinlerken kahvesini yudumlayan Argun, “Ayrı toplantı talebini bir dahaki gelişimize ayarla. Holding’e de yarın gideriz, bugün imza falan uğraşamam. Teslimatlarda bu ara çok sık sorun çıkıyor, durum hakkında araştırma yapalım ve Ruslan’a döndüğümüzde görüşeceğimizi ilet. ” diyerek iş konularını bitirdi.
“Ben toplantı için hazırlanırken akşama bir ayarlama yap, yol yorgunluğunu keyifli bir şekilde atalım üzerimizden. ” diye ekleyip üzerini değişmek üzere odaya geçti.
Zamanı geldiğinde sahibi olduğu otelin toplantı salonuna giren Argun Turayev’in gelişiyle oval biçimli ahşap masanın etrafında oturmakta olan tüm departman müdürleri ayağa kalktılar. Masanın başındaki yerine geçen genç adamın belli belirsiz gülümseyerek verdiği baş işaretiyle herkes tekrar yerine otururken Argun da oturmuş, toplantı başlamıştı.
Her ay sadece bir hafta kaldığı Türkiye’de ulaşım kolaylığı nedeniyle kendi otelindeki lüks suitte kalmayı tercih ediyordu. Sorunlarla baş etmek anlamında da burada kalmak rahatına geliyordu ama tercihinin en önemli sebeplerinden biri de ev ortamında çok fazla kişiye ihtiyaç duyacak olmasıydı. Etrafında ne kadar az insan olursa o kadar iyiydi, bu yüzden yıllardır gidip geldiği ve işinin büyük bir bölümünü aktarmış olduğu Türkiye’de mülk sahibi olmayı hiç düşünmemişti.
Toplantı sonrası bunalmış vaziyette odasına geçen Argun, ceketini çıkarıp koltuğa attı, kravatını gevşetip bir bardak içki hazırlayarak odasına özel terasa çıktı.
İstanbul… Güzel şehirdi, burada yaşayanların tüm olumsuz şartlarına rağmen şehri ikiye bölen Boğaziçi’nin manzarasıyla her şeyi unutup, gecenin de yardımıyla ona tekrar aşık oldukları meşhur kurt kapanı. Kendisini de kurda benzeten çoktu, belki de bu yüzden İstanbul ile aralarında farklı bir bağ olduğunu düşünürdü hep. Her ne kadar doğduğu toprakların, Çeçenistan’ın yeri apayrı olsa da İstanbul’u da seviyordu Argun.
Akşam üzeri manzarası eşliğinde içkisini yudumlarken yanına gelen Tulpar’a baktı. “Kıymetini bilen çok az ama güzel bir şehir İstanbul, değil mi?”
“Kesinlikle, ” dedi Tulpar. Konu sadece iş olduğunda resmiyete bürünen ilişkileri, iş dışında iki samimi dost gibiydi. Bir ağabeyden farksız gördüğü Argun’a canını emanet edebileceğinden hiçbir zaman şüphesi olmamıştı ve aynı şeyin kendisi için de geçerli olduğunu çok iyi biliyordu.
“Ayarlamayı yaptım. Birkaç saat sonrası için odanı ayırttım. Az sonra kadınların fotoğrafları gelecek. ” diyerek İstanbul manzarasına çevirdi bakışlarını.
“Güzel, bir şeyler yiyelim o hâlde. ”
“Restorana mı inelim yoksa odaya mı isteyelim? “
“Odaya getirsinler, kravatla falan uğraşmak istemiyorum. Rahat rahat yeriz burada. ” diye cevap veren Argun, son yudumunu aldığı içkiden sonra içeri geçmiş, peşi sıra gelen Tulpar da odaya yemek söylemek üzere restoran kısmını aramak için telefona yönelmişti.
Yemekten sonra fotoğraflardan istediği kadını seçmiş, durum karşı tarafa bildirilmişti. İlk seçim hakkı her zaman Argun Turayev’e verildiğinden seçtiği kadının bir başkası tarafından seçilme şansı asla olamazdı. O, çok tanındığı kadar hakkında en az şey bilinen sayılı iş adamlarındandı. Herkes, Argun’un bilinmesini istediği kadarını biliyordu ve bu kadarı bile birçok kapının ardına kadar açılmasına yetiyordu.
Ayarlanmış olan otele doğru yola çıktılar. Otelin girişinde Argun’u bırakan Tulpar, kendisine ait olan akşamın geri kalanını geçirmek üzere ayrılırken Argun ise resepsiyona yönelip suitin anahtarını almış, asansöre binerek en üst kata çıkmıştı. Suite girdiğinde yapması gereken tek şey beklemekti.
Çok geçmeden odasının kapısı tıklatılmış, kapıyı açtığında gözlerinde bant olan genç kadını usulca tutup içeri almıştı. Doğrusu Tulpar kadınların fotoğraflarını gösterdiğinde sadece o bir anlık etkilenmeyi hissettiği kadın olarak onu seçmişti ama böyle yakından gördüğünde doğru bir seçim yaptığını düşündü. Fotoğrafta gördüğünden daha büyük duruyordu ama açık kumral saçları, şu an kapalı da olsa fotoğrafta gördüğü ve ela olduğunu bildiği gözleri, hafif belirgin olan elmacık kemiklerini ön plana çıkaran küçük, düz bir burun ve hemen altındaki tam kararında diyebileceği dolgunluktaki dudaklarıyla hoş bir yüzü vardı.
Fizik olarak da gayet hoş bir kadındı, biraz ürkek duruyordu ama bu çok normaldi. Tanımadığı bir adamın yanındaydı ve dahası gözleri kapalıydı. Saçlarının şekillendirilmiş olduğu tüm o doğal görünümlü buklelere rağmen fazlasıyla belliydi, yine de elini uzatıp saçlarını okşadı. Dokunduğu anda titreyen kadının tedirginliğini görmezden gelerek işaret parmağıyla yanağına dokunurken başını hafifçe yana eğmiş ve kulağının hemen altında yan yana duran iki küçük beni görmüştü. Hoş bir detay olduğunu düşündüğü benlerden gözlerini kusursuz olan boynuna çevirmiş, usulca hareket eden parmağı da gözlerini izlemişti. Şah damarında hızla atan kalbini parmağının ucunda hissederken o an dikkatini kadının boynundaki kolye çekti, oldukça ince bir el işçiliği ile özel olarak yapıldığı belli olan birbirine geçmiş iki “S” harfi vardı gümüş kolyenin ucunda. Kolyenin ucu, buraya gelene kadar koşmuş da nefes nefese kalmış gibi hızla inip kalkan göğüsleriyle eşzamanlı hareket ederken, parmağı bakışlarını takip ederek elbisesinin dekoltesinden göğüs arasına doğru indi.
Kadının izin verilmedikçe konuşmaması konusunda uyarıldığını biliyordu, tıpkı gözlerindeki bandı çıkarmaması gerektiği konusunda uyarıldığını bildiği gibi. Bu gizlilik Argun için önemliydi, ne kadar az tanınırsa o kadar güvende olacağından seçimini her zaman gizlilik esası yönünde kullanırdı.
Göğsünden çekti elini, kadının elini tutarak yatağın olduğu kısma yönlendirdi. Hiç itirazsız ama temkinli adımlarla peşinden gelen kadını yatağın yanına geldiklerinde durdurdu ve arkasına geçerek elbisesinin fermuarını yavaşça açtı. Omuzlarından aşağıya usulca bıraktığı elbise, kadının ayaklarının dibinde kumaş yığını haline gelirken Argun’un bakışları daha yavaş şekilde iç çamaşırlarıyla kalan bedeni süzüyordu. Göğüslerinin dolgun olduğunu az önce gayet iyi anladığı kadının ince beli ve dolgun kalçaları da hoşuna gitmişti.
Genç kadın, elbisenin üzerinden kayıp gidişiyle vücudunu saran heyecan dalgası ve üşüme hissi yüzünden ürpermişti. Ayakkabılarını yavaşça çıkarırken hissettiği heyecan yaşayacağı ateşli bir geceye dair değil, tamamen korku yüzündendi. Daha hiçbir şey olmamıştı ama hissettiği korkudan ötürü fazlasıyla gergindi.
Duyduğu seslerden görmediği adamın da soyunmakta olduğunu anladı, derin bir nefes çekti içine.
Kadının arkasında üzerindekilerden kurtulan Argun, odayı oldukça az aydınlatacak şekilde ışıkları kıstı ve tekrar kadının yanına gelerek sütyeninin kopçasını açtı. Kadının kesik kesik solumaya başlamasını tamamen yanlış algıladığının farkında olmaksızın onu usulca kucakladığında bedenine değen tenin pürüzsüzlüğü karşısında mest olmuştu. Her ne kadar uzaktan bir seçim yapmakla risk almış olduğunu bilse de ten uyumuna aslında önem verirdi ve kucağında yatağa çıkıp uzanmasını sağladığı kadını ilk kez yakından görmeden seçtiğine memnundu.
Ama gördüğü kadarıyla yatağa boylu boyunca uzanmış olan kadın memnuniyetten ziyade belirgin bir tedirginlik hissediyordu. Bakire olabilir miydi? Hayır, bakire istemediğini gayet iyi bilen Tulpar böyle bir hatayı asla yapmazdı. Öyleyse bu tedirginliğin sebebi kadının ilk işi olması olabilir, diye düşündü. Bu da büyük bir sorun değildi, az sonra alacağı zevk sayesinde ilk kez bu şekilde bir erkekle birlikte olma düşüncesini hızla unutacaktı.
Dolgun ve diri göğüslerinin hızla inip kalkıyor oluşu, seyri doyumsuz bir manzara gibiydi. Avuçlarını dolduran manzaranın tadına bakmak için eğildiğinde kadının ten kokusunu almış, böyle şeylerden kolay etkilenmediği hâlde kadının kokusu içinde bir şeyleri harekete geçirmişti. Konuşmak pek tercih ettiği bir şey olmasa da dudaklarını göğüslerinden çekip boynuna götürdüğünde istemsiz bir inlemeyle “Tenine ve kokuna bayıldım,” diye fısıldadı.
Gülnihan da bayılmak üzereydi ama korkudan. Adamın elleri ve ağzı bir dakika durmaksızın bedenini keşfederken aldığı hazzı inkar etmiyordu. Hiç tanımadığı, ne daha öncesinde ne de şu an için hiç görmediği bir adamın dokunuşları ona nasıl ve neden zevk veriyor, anlamıyordu ama bedeni yaşadıklarına kayıtsız kalamıyor, sanki yıllardır beraber olduğu bir erkekmişçesine aşinalık duyuyor ve zevk aldığının işaretlerini veren bedeniyle adama içgüdüsel ayak uyduruyordu. Ancak ne zaman adamın ellerini bacaklarında hissetse gerilmeye, heyecan ve zevk yerini korkuya bırakmaya başlıyordu. Üstüne üstlük gözlerinin bağlı olması, karanlık bir boşluğun içinde nereye gideceğini bilemiyormuş hissi yaratıyor, elleriyle çarşafı kavrayıp bir şekilde boşlukta süzülmediğini kendine kanıtlama ihtiyacı duyuyordu.
Argun ise daha önce hissetmediği duygularla karmakarışık olmuştu. Bu kadın inanılmazdı, tamamen kendisinin yönlendirmeleriyle acemice karşılık veriyor olsa da ilk kez bir gecelik ilişkide ön sevişmeyi olabildiğince uzatmak istiyor, diğer yandan onu kısa sürede sınıra taşıyan kadının derinliklerinde kaybolmak için sabırsızlanıyordu. Şimdiye dek hiçbir zaman tek gecelik ilişkilerde ikinci tur yapmayı düşünmemişti ama bu kadınla sabaha dek defalarca birlikte olabileceğini hissediyordu ve bu onu korkuttuğu kadar heyecan da veriyordu. Hayatında ilk defa akışına bırakmaya karar verdi ve daha fazla dayanamayacağını hissederek ilk seferi hızlı geçme düşüncesiyle kadının bacakları arasında yerini aldı. O an tam olarak avına kilitlenmiş bir şahin kadar içgüdüsel davranıyordu. Dünyayla ilişkisi kesilmiş, yalnızca altında uzanan kadına odaklanmıştı.
Kadının zevk aldığının tamamiyle farkında olan Argun, bacaklarının arasına doğru sokulmaya başladığı anda saniyeler öncesinde ona çekinik de olsa karşılık veren bedenin korkuyla kasıldığını fark ederek bir anlığına duraksadı. Bu pek de ilk kez gözleri bağlı ve tanımadığı biriyle **** yapma korkusuna benzemiyordu ama üzerinde düşünemeyecek kadar sınıra gelmiş olduğundan saliselik düşünceler olarak geçip gitmişti aklından. Kadınlığına doğru kendini ittirirken karşısında etten bir duvar olduğunu hissetmek beklediği bir şey değildi, ama kadının az önce yeterince ıslak olduğuna bizzat şahit olmuşken bir anda kupkuru olması daha şaşırtıcıydı. Yalan söylemiş, bakire olduğunu gizlemiş olabilir miydi? Tekrar birleşmek için hamle yaptığında aynı şekilde sert bir duvarla karşı karşıya kalmak sinirlerini bozmaya başlamıştı, bu saçmalık da neyin nesiydi? İçine bir milim bile giremediği kadına öfkeyle baktı.
“Ne oluyor? İlk işin mi bu? Yoksa bakire misin? ” diye söylenerek üçüncü kez denedi, bakışlarını kadından ayırmamıştı ve karşılaştığı engelin değişmemesi, dahası kadının bariz bir şekilde öğürmesi bardağı taşırmaya yetmişti.
Hışımla kadının üzerinden kalkarak uzaklaştı, “Kahretsin, bakiresin değil mi? ” diye sorarken istediğini alamamaktan ötürü duyduğu öfkeye, ne ara mide bulandırıcı bir adam olduğu sorusunun sinir bozucu oluşu ekleniyor, öfke katsayısı istemsiz olarak artıyordu. Düzgün düşünemeyecek kadar berbat bir durumun ortasında kalmıştı Argun. Bedeninin alt kısmı fena hâlde zonklayarak ona durumun hiç de iç açıcı olmadığını -sanki bilmiyormuş gibi- bildiriyordu ve bu durum her şeyi daha da zorlaştırıyordu. Bakire olması dışında az önce olanları açıklayacak aklına hiçbir şey gelmiyordu, verdiği çekingen karşılıkların sebebi de bu olmalı diye düşünüyordu.
“Bakire olduğunu saklayıp beni dolandırmak niyetinde miydin ha?” diye bağırdı yataktan kalkarken. Odayı inleten sesindeki öfke, kadının korkuyla sıçramasına, yattığı yerde daha çok büzülmesine neden olmuştu. Az önce sabaha kadar birlikte olmayı düşündüğü, ilk defa inanılmaz bir zevkle basit bir **** yapmak yerine sevişmeyi istediği kadına katıksız bir öfkeyle bakıyordu. Sesinden böyle korkuyorsa bir de yüzünü görse ne yapardı acaba, diye düşündü. Muhtemelen onu görebilseydi öldüreceğini ya da öldüresiye döveceğini düşünürdü.
Oysa Argun hayatı boyunca bir kadına el kaldırmamıştı, hak ettiklerini düşündüğü kadınlara denk geldiği anlarda bile. Herkesin sınırları vardı ve Argun için kadınlar oldukça kalın çizilmiş bir kırmızı çizgiydi. Tabii bu sınıra sahip olması, öfkeden kudurmak üzere olduğu gerçeğini değiştirmiyordu.
Sinir bozukluğu bir yandan, tatmin olamamışlığın sancısı bir yandan Argun ne yapacağını bilemezken bir de kadının ağlamaya başlamasıyla zıvanadan çıkmıştı. Hışımla kalktı yataktan, kadının bileğinden tuttuğu gibi onu da kaldırdı.
“Buradan defolup gitmen için on dakikan var. Duştan çıktığımda seni burada görmek istemiyorum!” dedi dişlerinin arasından. “Para kalsın, en azından ikimizden biri amacına ulaşmış olur.” deyip sertçe itekleyerek bıraktı kadını ve dönüp banyoya geçti.
Banyonun kapısını öyle sert çarparak kapatmıştı ki kadının giyinmek ve gitmek için göz bandını çıkarabileceği işaretini muhtemelen bütün otel duymuştu.
***&***
(*) Caharkale: Bir dönem hüküm sürmüş olan “Korkunç Ivan” lakaplı rus çarının lakabından yola çıkılarak “korkunç” anlamına gelen “Grozny” adındaki şehrin yeni ismidir. Çeçen Cumhuriyeti’nin başkenti olan şehir, ilk Rus-Çeçen savaşında şehit düşen efsane Çeçen lideri Cahar Dudayev’in anısına “Caharkale-Cahar’ın şehri” adını almıştır.
Tags: #çeçen #gençkızedebiyatı #sevda aksiyon aşk evlilik Gençkurgu genelkurgu romantizm
Argun’un aksanı farklı mı?
Hayır, uzun süredir Türkçe konuştuğu ve burada çalıştığı için değil.
4. bölümdeyim,güzel gidiyor.
Keyifle okuyun 🙂
Gerçekten sabah başladım bu kitaba ve soluksuz bıraktı tebrik ederim çok güzeldi ? bir çok yerde alması gereken dersler vardı harikaydı ?
Beğenmenize sevindim, çok teşekkür ederim ? Bir şeyler katabilmişsem ne mutlu ?
Oysa atar atmaz okumaya başlamıştım bölüm çok güzeldi yine ne çok adetleri varmış ne zor iş Çeçen kızı gelin etmek eline emeğine yüreğine sağlık yazarım ?
Bayağı değişik ve zorlu adetleri var evet, bölümü beğenmene sevindim ? Çok teşekkür ederim ?
Rica ederim sen hep yaz ben hep okuyayım çok güzel yazıyorsun yaşıyorum adeta saygı ve sevgiyle Allah’ın muhabbeti üzerine olsun ???
Oy çok teşekkür ederim tekrardan, ne mutlu yaşayarak okuman ? Amin, cümlemizin üstüne olsun canım benim ??
Okumaya başlayıp yarım bırakmayı sevmediğim halde yine aynısı oldu ??
Oluyor bazen, sıkma canını ?
Okurken helede tam kaptırmış giderken birşeyin engel olmadı çok sinir bozucu
Sonunda tulpar ve marjan evlendi ?
Evet, onların da başını bağladık hayırlısı ile ?
Argunun sahiplenmesi severken incitmeye korkuyor olması o kadar iyi ve okadar güzel anlatıliyor ki bayıldığım bir kitap oldu bile eline emeğine yüreğine sağlık yazarım kalemin kuvvetli olsun zihin çarkların hiç susmasın