♠ BÖLÜM 1 ♠
İran sıcaklarının kavurduğu bir sabaha açtı gözlerini Mitra. Dik oturuşa geçerek geriye doğru esnedi. Bu hareket biraz da olsa dün ki yorgunluğu biraz dindirmişti. Kapının çalmasıyla evin çalışanlarından biri girdi içeriye.
“Küçük hanım babanız sizi kahvaltıya bekliyor”
“Tamam geliyorum” dedi yarım Türkçesiyle.
Yatağından kalkarak dokunmaya bile kıyılamayacak olan ipek perdesini aralayıp camı açtı. Keskin ve kararlı bakışlarıyla karşılaştığı gözlerinin bayram ettiği hazar denizi. Tüm maviliğini adeta Mitra için sergileşmişti sanki. Gözlerini kapatıp derin nefesler aldı. Uykusunun açıldığından emin olduktan sonra pencereye arkasını dönüp altın varaklı dolabının yanında asılı olan İRAN GÜZELİ MİTRA HOSROVYAN yazısıydı.
Kendiyle bir kez daha gurur duydu mitra. Emin adımlarla işlerini hallettikten sonra düğün salonunu andıran odasının içinde ki diğer kapıyı açtı. Burası da odasından farklı değildi dört duvar kıyafetleriyle, ayakkabılarıyla, çantalarıyla doluydu ve son olarak içi mücevher dolu kasası, giyinme odası bunlardan ibaretti.
Burada para var diye bağıran kıyafetlerinin yanına gidip. Güpürlü haki yeşili kalem elbisesini alıp giydi, ren rengi ayakkabıları elbisesine güzel bir uyum sağlıyordu. Giysi odasından çıkıp makyaj masasına oturdu. Kapkara gözlerine çektiği eyeliner gözerine daha da çekicilik katıyordu. Dolgun elmacık kemiklerine sürdüğü pudra yanaklarının güzelliğini ortaya çıkarmıştı son olarak kiraz gibi olan dudaklarına sürdüğü hafif rujuyla hazırdı mitra.
Odasından çıktığında temizlik yapan görevliler mitrayı görünce başlarını öne eğerek selam verdiler. Her bir adım attığında merdivenlerde çıkan tok ses sarayı inletiyordu. Elbisesini ve saçlarını son kez düzelterek oturdu yemek masasına. Eğer baba yanındaysa rahat davranmak yasaktı. Hiç olmayan gergin bir hava sarmıştı yine masayı. Mitra bu duruma alışık olduğu için rahatsız olmuyordu.
Diken üstünde kahvaltısını yaparken babasının sesiyle çıkan çatal bıçak sesi son bulmuştu.
“Mitra”
“Buyur baba”
“Biliyorsun dün iran güzeli seçildin. Haline, tavrına, davranışlarına artık daha çok dikkat etmelisin. Anladın mı?” Mitra’nın aksine babası annesi gibi çok iyi türkçe konuşuyordu. “Anladı ben” dedi mitra yarım türkçesiyle. Artık tek bir hata bile yapsa babasının gözünde suçlu duruma düşecekti. Masada çıkan iki kelamdan başka çıkan tek sesler çatal bıçak sesiydi.
Kahvaltının ardından mitra’nın babası işe gitmek için ayağa kalkınca mitra ve annesi de ayağa kalkmıştı. Sonuçta MAHAN HOSROVYAN DAN BAHSEDİLİYOR. İRAN’IN BAŞKENTİ OLAN TAHRA’NIN BAŞKANIYDI BABASI. ÜLKENİN DÖRT BİR YANINDA MOBİLYA VE TEKSTİL FABRİKALARI OLAN AYRICA KANADA OLAN PETROL YATAKLARININ SAHİBİYDİ. EN ÖNEMLİSİ MAHAN HOSRAVYA’NIN KIZI MİTRA HOSROVYAN OLMAK TEK BİR HATAYA BİLE TAVİZ VERMEK YAKIŞMAZDI.
Sessiz bir kahvaltının artından geniş büyük ve gösterişli salonun koltuklarında annesiyle karşılıklı kahve içiyordu mitra. Artık eskisi kadar rahat değildi. Olmayacaktı olamazdı. Babasının gözünde en iyi olması için rahat olamazdı. Derin düşüncelerden sıyıran ses annesinin sesiydi.
“Mitra iyi misin? Dalgın gördüm seni”
“Yok bir şey iyi ben. Dün yoruldu biraz ondan herhalde” dedi yarım türkçesiyle annesinin yanında 24 yıldır yaşamasına rağmen türkçeyi farsça kadar iyi konuşamıyordu. Mitrayı burada en iyi tanıyan annesi babasıyla alakalı bir durum olduğunu anlamıştı. Mitra’nın gözlerine bakınca bir annesinden gizlemezdi duygularını. Sert, dik duruşlu, güçlü ve havalı yetiştirilmişti mitra. Kendinden ödün vermez ve inatçıydı. Dediğim dedik olmasına rağmen babasının sözünün üstüne söz söylemezdi. Kahvesinin son yudumunu alıp ayağa kalktı mitra. Kendisine meraklı gözlerle bakan annesine bakıp konuştu yorgun bir sesle.
“İşe gitmek lazım ben. Malum baba gözünde iyi olmak istiyorum.”
“Böyle yapma canım kızım. Sen babanın gözünde en iyisisin. Ben senle gurur duyuyorum. Eminim baban da senle gurur duyuyordur.”
“İnşallah annecim. Baba da gurur duyar benle. Neyse ben geç kalmadan gitmem lazım.”
Bu konuşma hakkın da hiç bir şey düşünmemeye çalıştı mitra. Mitra’nın geldiğini uşak çantasını uzatmıştı mitraya. Sarayın büyük ve bir o kadar da kasvetli olan kapısı açılınca sarayın büyük avlusunda lüks arabasının yanında dikilen şoförü gördü.
Mermerle kaplı yolda yürürken topuk sesleri kendini belli ediyordu Mitra Hosrovya’nın ayak sesleriydi bunlar. Lüks arabanın kendisi için açılan kapısında arabaya bindi mitra. Şoför arabayı çalıştırdığında avlunun büyük demir kapısı açılıp İran sokaklarına daldı mitra. Şirket için ayrılan özel arabasıydı bu.
Tahran da bulunan kocaman yazılı HOSROVYAN HOLDİNG. Bu kapıdan girince hata yapma korkusu sarıyordu vücudunu. Bazen düşünüyordu mahan hosrovya’nın kızı olmak çok zor evet gerçekten de çok zor. Holdinge girdiğinde çalışanların açtığı yolda ilerliyordu. Babasının sağ kolu olan amir karşıladı mitrayı.
“Efendim babanız sizi odasında bekliyor” başıyla onaylamıştı mitra. Amiri takip edip babasının yanına gelmişti. Kapıyı tıklattığın da içeriden duyulan gel sesiyle çekingen ve korkarak içeriye girmişti.
“Buyur baba”
“Geç otur bakalım”
Masanın önünde duran iki kişilik. Altın varaklı kadife koltuklara oturmuştu. Meraklı gözlerle babasına bakıyordu mitra. Acaba ne diyecek yada ne hata yaptım diye düşünmeden edemedi. Mahan Hosrovyandı bu kişi ne yapacağı asla kestirilemezdi.
“Yorgun olmana rağmen işinin başında olman güzel. Aferim bu özelliğin güzel. Ne kadar dakik olduğunu gösteriyorsun. Fransa da açtığımız tekstil fabrikasında giden malların ve gelen fiyatın raporlarını çıkarttın mı?”
“Evet baba dün yarışmadan sonra halletti ben. Fakat bir sorun var!”
“Ne gibi bir sorun bu? Yine ne yaptın mitra!” İşte babası böyleydi. Mitra’nın günahını almaktan asla vazgeçmezdi.
“Fransa’ya gidecek olan mal biraz geç vardı fabrikaya. Uçakta sorun çıkmış. Mallar vardığın da yanlış yere yanlış mal gittiği için yüklü miktar da ödeme istediler”
“Ne kadar bu para”
“100 euro yani 5.124.641 riyal”
“Sen ne dediğinin farkın da mısın mitra? Bu kadar büyük bir mevlayı sen nasıl yaparsın. Bunlar olurken sen nerdeydin”
“Ee şey dün güzellik yarışmasındaydın”
“Yine bir şeyi başarırken bir şeyi batırdın”
“Özür dilerim baba. Ben böyle olsun istemezdi. İkisi bir arada yapamadı çok karışık geldi.”
“Yapmak zorundasın. Bir daha olmasın mitra! Gözünün yaşına bakmam Erfanla evlenmek için gün sayarsın”
“Hayır baba söz veriyor ben. Bir daha olmayacak”
Gözlerinin dolmasına engel olmak için odadan çıkıp sinirli alev saçan gözleriyle etrafa bakındı. İstediğini bulmuş olacak ki. Sinirli ve gür sesi koridorda yankılandı.
“Fransa’ya giden mallardan sorumlu olan kişileri derhal odama bekliyorum” diye bağırdı farsça. Babasına olan tüm siniri vücudunu esir almıştı. Şimdi ne yapsa da siniri geçerdi. Babasının kendisine bağırmasında ki haksızlığa dayanamaz olmuştu artık. Bunlara son verip kendisi için açılan yolda mermeri kırmak istercesine basıyordu yere. Topuklarının çıkarttığı kasvetli ses Mitra Hosrovyan’ın sinirli olduğu anlamına gelirdi. Odasına geldiğin boydan boya olan camın önüne geçti. Bütün tahran ayaklarının altındaydı.
Arkada oluşan hareketliliğe baktı Mitra. Odaya doluşanlara tüm sinirlerini siyah gözlerinden çıkan kıvılcımla göz gezdirdi. Herkes mahcup bir şekil de yere bakıyordu. Çünkü bir çalışan Mitra Hosrovyanın yüzüne bakamazdı.
“Siz işinizi doğru dürüst yapamayacaksanız neden buradasınız biz size boşuna mı milyarları sayıyoruz. Şu kadar kolay bir şeyi nasıl beceremezsiniz. Elleriniz de o kadar telefonlar tabletler varken. Uzaktan bile işi yürütmeye nasıl zorlanırsınız.
Benim güzellik yarışmasında olduğumu bilmiyor musunuz? Benim işim varken siz bana nasıl iş bırakırsınız? Söyleyin bana bundan sorumlu olan kim?” farsça söylemişti bunları. Çünkü en iyi farsça konuşurken rahattı. Orta da derin bir sessizlik varken istediği sorunun cevabını alamadığı için bağırmıştı bu sefer.
“Ben size bir soru sordum. Siz bana nasıl cevap vermezsiniz. Sorumlu olan kim?”
“Benim efendim.”
“Sen Abdullah bizim yıllarca çalışanımız. Sen bu küçücük ufacık hatayı nasıl yaparsın.”
“Özür dilerim efendim bir asla olmayacak”
“Dilediğin özür yerine geldi mi Abdullah. Bu ay maaş alamayacaksın”
“Ama efendim”
“Duyamadım”
“Peki efendim”
“Çıkın şimdi”
Herkes tek tek odadan çıkarken sinirle ayakları altın da olan tarhana döndü. Bazen diyorum keşke zengin biri olmasaydım. Keşke babam Mahan Hosrovyan olmasaydı. Ben de diğer insanlar gibi mutlu olmak istiyordum. Babamın bana dedikleri geldi aklıma ‘ sen Mitra Hosrovyansın, senin sıkılmak gibi bir hakkın yok. Boş zamanlarını gereksiz eğlencelere bırakmak yok. Senin istediğin kadar uyuma hakkın yok. Senin HATA YAPMA GİBİ BİR HAKKIN YOK MİTRA.’ Bana bunları demişti yıllar önce. Ben diğerleri gibi saatlerce uyuyamıyordum. Çükü Mahan Hosrovyanın kızı olmak bunu gerektirirdi. 6 saatten fazla uyumak yasaktı sarayda. Asla ayakkabısız dolaşamazsın. Eğer eve yabancılar geldiğin de başına şal almadan aşağıya inemezsin.
Bunları düşünürken vaktin nasıl geçtiğini fark etmemişti Mitra. Sert bir şekil de açılan kapıdan korkmuştu. Arkasına döndüğün de endişeli ve vücudunu korku saran babasını görmeyi beklemiyordu. Endişeli bir şekilde yanına yaklaşan babasına oda bir adım atmıştı ki. Hiç beklemediği bir şey oldu yıllardır hasret kaldığı babasının sarılması. Mitra da sarılıyordu babasına. Kendisinden ayrılan babasından aldığı gözlerine baktı. Artık o da korkuyordu bu durumdan.
“korumalar eve bıraksın seni. Hiçbir yerde durma.- belinden çıkarttığı silahı Mitra’ya uzatarak- al şunu yol boyunca sakın yanından ayırma. Kendine çok dikkat et”
Daha babasına nedenini soramadan korumalar gelmiş Mitraya yol gösteriyorlardı. Mitra çantasını alarak çıktı odadan yine aynı ses merdivenlerde yankılan o tek ses. Ama bir şey ifade ediyordu bu sefer korku çanlarıydı. Mitra’nın geleceğini bildikleri için holdingin ve arabanın kapısı açık bir şekilde bekliyorlardı. Mitra holdingden korumalarla çıkar çıkmaz havada patlayan silah sesleri insanların afallamasına sebep olmuştu. Mitra ne olduğunu anlamadan babasının kendisine verdiği silahı alıp ateş saçmaya başladı. Korumalardan bazısı vurulduğu için kendisi orta yerde kalmıştı. Kendisi için açılan kapının arkasına saklandı. Ateş etmeye devam ederken mermisinin bitmesi hiç iyi zamana denk gelmemişti. Kapının arkasında dururken son patlayan silah sesi akıllarda ki düşünceye ortak olmuştu. Kim vurulmuştu? İran toprakların da kim kana bulanmıştı?
Tags: #aşk #ayrılık #dram #acı #hayalkırıklığı #gençkurgu# ihanet #aşk #polis #doktor #gençkurgu #acı #mutluluk #hastane #başkomiser #tutku #türk #vatan #ceset #gizem #gerilim #psikoloji #sır #yalan #sanat #fotoğraf #aile #romantik #sevgi #katil