PicsArt_12-04-07.27.41

Ders 1: Geçmiş Denilen Yalan 

   “5762 sefer sayılı İzmir uçağı kalkış için hazır. Yolcuların 345 nolu kapıya gelmeleri önemle rica olunur.” duyduğumuz anonsla 345 nolu kapıya doğru yürümeye başladık. Rusya’daki evimizden İzmir’e gitmeden önce uçakla aktarma için İstanbul’daydık ve hala geri dönme şansımız vardı. 

 

   Uçağa binmeden önce son kez babama döndüm. Gözlerinde bir tereddüt ifadesi aradım. Yoktu. Her zamanki gibi oldukça kararlı bakıyordu. 

 

   Babama her zaman çok saygı duymuştum. Ve hayır, bu korkudan gelen bir saygı değildi. Ona hayrandım. 

O benim beyaz atlı kralımdı. Ve beni bir gün kraliçe olmam için hazırlıyordu. 

Bu en büyük ikinci hayalimdi en az onun kadar yüce ve üstün olmak… Birinci hayalim mi? Onu boş verin gitsin. 

 

   Emin olmak ve son kez kendimi ifade etmek için dudaklarımı araladım. “Gerçekten gidiyoruz, geri dönüş yok baba.” dedim. 

Bunu duyan babam durdu ve bana doğru döndü, derin bir nefes aldı. Ardından dizlerinin üzerine çöktü ve ellerimi tuttu. Tekrardan konuşmaya başladım. “Ben aslında biraz korkuyorum baba, ya öğrenirlerse…”derken babam sözümü kesti ve “Öğrenmeyecekler!” dedi ve ardından derin bir nefes daha alarak “Sen çok güçlü, çok güzel bir kızsın ve seni çok seven bir babaya ve bir anneye sahipsin. Sen Elizabeth Harper’sın, benim kızımsın. Sakın korkma kimse sana zarar veremez. İzin vermem.” diye ekledi. Babamın sözleri gülümsememe neden oldu ve onu onaylarcasına başımı salladım.

 

  Biz babamla konuşurken annem çoktan uçağa binip koltuğuna yerleşmişti. Bizde babamla konuşmamız bitince hızla onun yanına gittik. Koltuklarımıza yerleştik ve uçağın kalmasını beklemeye başladık. Cam kenarında oturuyordum daha uçak kalkmamış olmasına rağmen uçağın camından dışarıyı izlemenin verdiği garip bir huzur vardı. Dışarıda uçağı hazırlayan görevliler, son kontrolleri yapanlar… Herkes kendi halinde işeriyle ilgileniyordu. Kendi halinde kendi hayatlarını yaşayan farklı insanları seyretmek bana hayattın tek taraflı olmadığını hatırlatıyordu ve kararlarımı buna göre almamı sağlıyordu. 

 

  Başımı pencereden anneme çevirdiğimde hostla konuştuğunu gördüm. Galiba uçuşla alakalı bir şey konuşuyorlardı. Bir dakika ne!!!!!! Annemin yüzündeki flört gülümsemesi miydi yoksa bana mı öyle geliyordu. Bu kadın bunu her yerde, herkesle yapmak zorunda mıydı acaba? Babamı her fırsatta aldatmak için sanki büyük bir çaba harcıyordu.

 

  Host ve annemin arasında geçen kısa bir fısıldaşmanın arkından host duyabileceğim bir ses tonuyla “O zaman size tuvaletin yerini gösterebilirim.” dedi ve koridorda ilerlemeye başladı.

 

  Hadi ama bunların iş ahlakına ne oldu!! 

 

   Annemin göz göre göre bunu yapmasına tabi ki izin veremezdim. Annem tam ayağa kalkacakken onu kolundan tuttum. “Şey anne acaba yanımda kalır mısın yalnız kalmak istemiyorum.” dedim. “Hadi ama kızım sadece tuvalete gidip geleceğim iki dakika hem yalnız değilsin ki baban…” derken sözünü kestim ve “Babam kız mı anne?? Seninle özel bir konu konuşmam gerekiyor, hem de şuan acilen!” sesim biraz yüksek çıkmış olacak ki uçaktakilerin anlık olarak bize baktığını fark ettim. 

 

   Annem daha fazla zorlamadan tekrar oturduğu yere yerleştiğinde aslında bir şey demeyeceğimi bildiğinden sustu ve bir daha uçaktan inene kadar konuşmadı hatta yolun yarısından çoğunu uyuyarak geçirdi. Annem uyurken babamla birer şarap söyledik ve bilgisayarımdan önceden indirdiğim filmi izledik. 

 

   İzmir’e iniş yaptığımızda babamın şoförü çoktan valizlerimizi arabamıza koymuş bizi bekliyordu. Arabaya bindiğimizde heyecanım yavaş yavaş artmaya başlamıştı acaba nasıl bir evde kalacaktık. Büyük müydü, yoksa daha mütevazi ufak bir ev miydi, yoksa deniz kenarında mıydı ya da dağda ya da havuzu var mıydı acaba? diye düşünürken evle alakalı düşüncelerimi bölen annemin sesi oldu.

 

   “Babanla konuştuk bizim burada bir özel okulumuz vardı 2 yıl önce devralmıştık. Seni oraya göndermeyi düşünüyoruz. Hem aslında söylemeyecektim ama duyduğuma göre baban geçen yıl Cem’in babasıyla konuşup onunda oraya yazılmasını sağlamış. Yani…” annemin cümlesini bitirmesini bekleyemeden boyuna sarıldım ve tekrar oturuşumu düzeltip camdan dışarıyı izlemeye başladım. Çok mutluydum Cem’i uzun zamandır görmüyordum ve Cem’i çok seviyordum. Tabi ki şimdi siz Cem kim diyeceksiniz. Cem benim ilk aşkım ve çok yakışıklı, çok sempatik ve çok mükemmel biridir. Bir birimize geçmişte söz vermiştik ‘Bir daha nerede ne zaman görüşürüz bilemeyiz ama hep bir birimizi seveceğiz’ diye o gün o sözü verirken daha 12 yaşındaydık şimdiyse 18iz ama ben o günden sonra hiç kimseyle ne çıkabildim ne de kimseyi sevebildim. Aklım hep Cem’deydi. Ve gözüm ondan başkasını görmüyordu. Bir nevi ölüm bizi ayırana dek gibiydi benim gözümde.

 

   Araba bir evin önüne yanaşıp durduğunda hemen arabadan çıkıp eve baktım. Burası Rusya’daki evimizden daha küçüktü ama gene de güzeldi ve hoş bir manzarası vardı. 

 

   Ben evi izlerken annemde yanıma gelmişti babamsa valizler için şoföre yardım ediyordu. 

 

   “Eeee hadi girelim o zaman” annem sessizliği bozup eve doğru yürümeye başladığında bende onu takip ettim ve evin kapısını açmasını bekledim. Kapıyı açtığında evin içindeki sıcak hava yüzümüze çarptı. İzmir tabi ki Rusya’nın yanında çok sıcak kalıyordu ama gene de Aralık ayında sıcak bir ev gibisi yoktur. 

 

  Hızla evin içine daldım ve kocaman salona bakmaya başladım. Fıstık yeşili duvarlar ve gene yeşilin farklı tonlarında eşyalarla ve ufak biblolarla süslenmiş bir salondu. Salona dahil olan oldukça geniş Amerikan mutfak ve mutfağın tam yanından bir üst kata çıkan merdivenler. Salonun diğer tarafındaysa bahçeye açılan bir kapı. 

 

   Bu katı es geçip üst kata çıkmaya başladığımda babamın sesiyle adımlarımı yavaşlattım. “Koridorun sonundaki odayı sana hazırlattım.” dediğinde ona gülümsedim ve koridorun sonundaki odanın önüne vardığımda derin bir nefes aldım ve kapıyı açtım. Kocaman oldukça güzel döşenmiş bir odaydı: Yoğunlukta olan kırmızı ve siyah renkleri odaya asil bir hava katıyordu. İki kişilik kocaman bir yatak ve üzerinde beyaz ufak yastıklar; yatağın iki yanında birer komodin ve yatağın sağında kalan kocaman dolap ve ayna, yatağın hemen önünde çalışma masası…

 

   Eşyalarımı yerleştirmek için dolabı açtığımda babamın verdiği emir üzerine zaten pek çok eşya alınıp koyulduğunu fark ettikten sonra kendi valizimde olan eşyalarımı da onların yanına yerleştirdim. Ardından laptopumu açıp çalışma masasına yerleştirdim ve şarjını taktım. Laptopun şarjı dolarken odamın balkonundan deniz manzarasını çekip altına ‘Merhaba İzmir!’ yazdığım bir tweet atıp yatakta telefon bakmaya başladım.

 

   Kısa süre sonra kapının tıklanmasıyla kendime geldiğimde uyumuş olduğumu fark ettim ve doğrulup “Gelebilirsin” diye seslendim. Kapı aralanıp göz hizama giren kişiyi görünce gözlerim büyüdü ve yüzümde garip bir sırıtış oluştu, kalp atışlarımın hızlanmaya başladığını hissedebiliyordum. Bu mavi gözleri her yerde tanırdım…

 

   “Cem seni çok özledim.” diyerek hemen olduğum yerden fırlayıp Cem’in boynuna atladım ve ona sımsıkı sarıldım. Bir an duraksasa da sonra oda bana sımsıkı sarıldı ve “Bende seni çok özledim Kızıl Belam” dedi. Ondan ayrılıp gözlerimi devirdim. “Hadi ama hala 12 yaşında mısın? Bu konuyu kapattığımızı sanıyordum.” dediğimde kocaman bir kahkaha attı.

 

   Aman tanrım bu bir insanın atabileceği en sexy kahkahalardan biriydi. “Namın senden önce ulaştı İzmir’e insanlar sizden korkuyor.” dediğinde bende kocaman bir kahkaha patlattım. “Gülme, haklılar size bulaşanların başına gelenleri herkes iyi biliyor.” dedi.

 

   Ona doğru bir adım atıp aramızdaki mesafeyi iyice kapattığımda onun kokusu başımı döndürmeye başlamıştı bile. Onun derin mavi gözlerine baktım ve “Artık bu konuyu kapatsak mı acaba?” diye fısıldadım. Geriye doğru bir adım attı. “Galiba ben gitsem iyi olur, babana selam söyle” dedi ve kapıyı ardından çekip odadan çıktı.

 

   Arkasından sadece “Söylerim.” diyebildim. 

 

   Kokusunun ne kadar büyüleyici olduğunu unuttuğuma inanamıyorum. Hatta ondan bunca süre ayrı kaldım diye kendimi suçlamadığımı söylesem yalan olur. 

 

   Tanrım o tam anlamıyla benim için yaratılmış bir mucize gibi. Benden başkasının olması fikri beni bitirirdi. Aslında onunla tam anlamıyla beraber sayılmıyoruz. Ama sadece arkadaş kalmak istemediğim de ortada. Zaten beni böylesine büyüleyen biriyle nasıl arkadaş kalabilirim ki. Evet kararımı verdim, onunla bunu konuşacağım en yakın zamanda. Mesela yarın akşam baş başa bir yemek yiyebiliriz.

 

   Bu fikri anne ve babamla paylaşmak için hemen yanlarına gittim. Salonda oturduklarını gördüğümde Cem’in çoktan gitmiş olduğunu fark ettim. “Anne ve baba yarın akşam Cem ile yemeğe çıkmak istiyorum ve itiraz etmeden önce lütfen beni dinleyin. Şey şimdi ben düşündüm ki zaten Cemle uzun zamandır görüşemiyoruz. O yüzden azcık hasret giderir sohbet filan ederiz ve saat 2’yi geçmeden eve gelmiş olurum.” dediğimde güldüklerini fark ettim. Bende gülümsedim, bu kabul ettikleri anlamına geliyordu. Yanlarına gidip ikisine de sarıldım ve ardından koşarak odama çıktım. 

 

   Tabi ki İzmir de hasretiyle yandığım tek kişi Cem değildi. Hemen telefonuma sarıldım ve mesaj yazmaya başladım. “Seni çok çok çok özledim Maria ve bil bakalım kim İzmir’e döndü. Evet doğru tahmin, ben. Yarın sabah erkenden buluşuyoruz haberin olsun. Seni seviyorum. Görünce hemen yaz. Öptüm<33”

Mesajı gönderip dolabımı açtım ve üstüme dizlerimin hemen altında biten siyah salaş elbisemi giydim. Çevre keşfi yapmayı planlıyordum. Sonuçta artık burada yaşayacağıma göre çevremi öğrenmeye başlamam gerekiyordu. 

 

   Merdivenlerden aşağıya indim. Salonda annem oturuyordu. Babam da galiba işlerini düzenlemek için evden ayrılmıştı. Annemin hemen önündeki ufak pufa oturdum. “Ben biraz çevre keşfine çıkacağım” dedim. Annem gülümsedi “Ama çok geç kalma yarın sabah erkenden babanla okula bakmaya gideceksiniz.” dediğinde ‘tamam’ dercesine başımı salladım ve onu yanağından öpüp evden çıktım. 

 

   Kapıyı kapattıktan sonra telefonuma gelen bildirime baktım. Yazan Maria’ydı. 

“Belki yarın sabahı beklemeyiz ve bende seni çok özledim.” yazmıştı. Tam Maria’a cevap yazacaktım ki “Bir saat sonra attığım konumda ol” yazdı ve ardından konumu gönderdi. Buraya pek uzak değildi attığı konuma varmam maksimum 20 dakikamı alırdı bu yüzden geriye kalan sürede planladığım gibi etrafı gezecektim.

 

   Evin aşağısında gördüğüm okula doğru yürümeye başladım ve okulun adını görünce büyük bir klişeyle karşılaştım. Kocaman mor tabelada ‘HARPER OKULLARI’ yazıyordu. Tabi ki babamdan daha yaratıcı bir isim beklemem tuhaf olurdu. Umarım okula gittiğimde saçma sapan bakışlara maruz kalmazdım. 

 

   Okulun kapısının önüne vardığımda bugünkü derslerinden çıkan öğrenciler olduğunu görünce saate baktım saat neredeyse 18.00 olmuştu. Maria ile buluşmama daha 40 dakika vardı bu yüzden babamla yarın gelmeden önce bir kaç dakika okula şöyle bir dışarıdan bakmanın bir zararı olmayacağını düşündüm. 

 

   Okuldan çıkan öğrenciler oldukça şık görünüyordu. Kız ve erkek arkadaşlarıyla olanlar, yer yer gruplaşan öğrenciler… Herkes kendince ufak telaşlar içindeydi. O anda gözüme okulun en köşesinde herkesten uzakta duran siyah saçlı ve siyah ceketli çocuk ilişti. Birini bekliyor gibi bir hali vardı. Yeşil gözleri düşünceli bakıyordu etrafa. Acaba neden diğer öğrenciler gibi arkadaşlarıyla okuldan çıkmak yerine orada tek başına duruyordu. Açıkçası merakıma yenik düşüp yanına gitmeme çok az kalmıştı. Gidip sormak istiyordum.

 

   Bu huyum nereden geliyordu bilmiyorum ama insanları dışarıdan inceleyip gözlemlediğim hikayelerinin ne kadar doğru olup olmadığını onlara sorup öğrenmek için her zaman can atıyordum. Hele ki şuan bu çocuktan garip bir enerji almıştım yeşil gözleri etrafa diğer herkesten daha anlamlı bakıyordu. Sanki baktığı her yerin, her şeyin, her kişinin içini görüyormuş onların duygularını hissediyormuş gibi, Onları anlıyormuş gibi…

 

   Çocuğa çok fazla baktığımı fark edip başka öğrencileri incelemeye başladığımda gözüm bu seferde oldukça güzel, sarışın ve uzun boylu bir kıza takıldı. Oldukça iddialı bir görünümü vardı ve dürüst olmak gerekirse çok hoşuma gitmişti. Kız tam bir manken vücuduna sahipti ve tekrar dürüst olmak gerekirse aşırı çekiciydi. Bir dakika kız demin gördüğüm yeşil gözlü çocuğun yanına mı gidiyordu?? Acaba ne konuşuyorlardı, acaba sevgilisi miydi? Yoksa başka bir şey mi? Kafamda gene bir sürü soru oluşmaya başlamıştı. İnsanları izleyip hikayelerini düşünmek güzel şey ama aşırı merak duygusundan insanı öldürebilecek bir güce de sahip.

 

   Beni düşüncelerimden ve merak duygumdan ayıran şey telefonuma gelen bildirim oldu. Açıp mesaja baktığımda Maria’nın yazdığını gördüm. “Nerede kaldın kızım? Yaşıyor musun?” yazmıştı. Gözüm saate kaydı. Gitmem gerek saati tam 10dk geçmişti. Hemen ona cevap olarak “Biraz işim vardı saatin nasıl geçtiğini fark etmemişim kusura bakma. Hemen geliyorum.” yazdım.

 

   Hemen ilk gelen taksiyi durdurdum ve adresi tarif ettim ve camdan dışarıyı izlemeye başladım. Cemi düşündüm, Maria’yı düşündüm, okulda gördüğüm yeşil gözlü çocuk ve sarışın kızı düşündüm ve tekrar Cem’i düşündüm. Sonra aklıma bir daha asla hatırlamak istemediğim şey geldi. Gözlerim doldu, titremeye başladığımı hissettim. 

 

   Taksici “Vardık hanımefendi…” dedi. Ona parasını ödeyip taksiden indiğimde dışarıdan iğrenç gözüktüğüme emindim. Hemen çantamdan ıslak mendil alıp yüzümü sildim ve biraz toparlanıp bu konuyu bir daha kendime hatırlatmayacağıma söz verdim. 

 

   Maria’nın attığı konumdaki restoranın önündeydim. İçeriye girer girmez masada oturan Maria’yı gördüm ve ona doğru gidip yanındaki sandalyeye çantamı asıp oturdum. Geldiğimi hemen fark etmemiş olacak ki bir kaç saniye öylece telefonuna bakmaya devam etti ardından kafasını kaldırdığında göz göze geldik ve ayağa kalkıp bir birimize sarıldık. “Seni özledim Maria.” dedim. Tekrar oturduktan sonra “Bende seni özledim Betty ya da Kızıl Bela mı demeliyim acaba.” diyerek güldü. Omzuna hafifçe vurdum ve “Hadi ama herkes dalga geçmek zorunda mı?! Böyle denmesini ben istemedim hepsi insanların abartması ve ben bela filan değilim.” dedim. Maria’nın yüzündeki sırıtış büyüdü. “Artık Rusya’daki insanlara neler yaptıysanız baba-kız namınız İzmir’e kadar geldi.” dediğinde bende güldüm. “Biz hiç bir şey yapmıyoruz sadece ‘kurallara uygun bir şekilde’ bize bulaşanlara derslerini veriyoruz.” dedim imalı bir gülüşle. Konuyu kapatmak istediğimden garsona seslendim ve bize menü getirmesini rica ettim. Menülerden yiyeceklerimizi seçip siparişimizi verdikten sonra masada bir kaç dakika sessizlik oluştu ve bu sessizliği bozan Maria oldu. 

 

   “Cem’le konuştunuz mu ne zaman buluşmayı planlıyorsunuz?” diye sorduğunda ona Cem’in sabah bize uğradığını anlattım ve onunla yarın akşam yemeğe çıkmak istediğimi söyledim. Bir anda Maria’nın yüzü asıldı. Acaba kötü bir şey mi söyledim diye düşündüm ama hayır bir şey söylememiştim. “Ne oldu Maria?” diye sorduğumda “Elizabeth Cem’i seviyorsun biliyorum küçüklüğümüzden beri öyleydi ama çok şey değişti çok zaman geçti ve Cemde çok değişti. Belki şuan ki Cem’i sevmezsin.” dedi. Tam konuşmak için dudaklarımı aralamıştım ki Maria konuşmama fırsat vermeden “Üzülmeni istemiyorum.” diye ekledi. 

 

   Neden böyle dediğini anlamamıştım. Acaba Cem’le ilgili bir şey biliyordu da bana mı söylemiyordu. Ama ne olabilirdi ki. Acaba Cem’i filan mı kıskanıyordu. Ben yokken aralarında bir şey mi geçmişti ya da başka bir şey mi olmuştu. Aklımda milyonlarca olasılık ve milyonlarca olası sorun oluşurken başımın ağrımaya başladığını hissediyordum. Cem’le alakalı konularda kafamda her hangi bir soru işareti bile beni bitiriyordu. Kendimi çıkılması imkansız bir kuyuda gibi hissediyordum. Daha önce sevdiğim birini kaybetmemiştim ve kaybedersem nasıl davranacağımı bilmiyordum ve ilk kaybedeceğim kişinin Cem olması fikri hoşuma gitmiyordu.

 

   “Bence buradan gitmeliyiz” diye Maria beni çekiştirmeye başladığında anlık olarak başımı kaldırdım ve karşımda gördüğüm manzara tüm olası felaket teorilerimin gerçekleştiği andı…

 

   O an anladım ki verilen sözler, edilen yeminler, sevilen insanlar gitmiş. Geriye sadece anılar ve yalanlar kalmış, geçmişte verilen sözler geleceğin yalanlarına dönüşmüş. Mutluluğumuzu, ümitlerimizi ve sevgimizi sadece geçmiş denilen bir yalana inanarak geçirmişiz…

Tags:

Paylaş
0 Yorum

Bir Cevap Bırakın

© 2023 Yazokur. Sizin için sevgiyle hazırlandı. MacroTurk

İletişim

Sizlere daha iyi hizmet edebilmek için bize mail gönderebilirsiniz.

Gönderiliyor
error: İçerik Korumalı

Kullanıcı Bilgileriniz İle Oturum Açın

veya    

Bilgilerinizi Unuttunuzmu?

Create Account