Kiraz çiçeklerinin gök yüzünde özgürce süzüldüğü mevsimsel bir günde pembeliğin arasından süzülerek ilerleyen bir karaltı çıktı. Üzerinde su yeşili kimonosu ve onun da üzerine geçirdiği yere kadar uzanan siyah ceketiyle beraber karşısında tüm fakirliğiyle içler acısı bir köye doğru yürümeye devam etti.
Köyün fakirliğine birkaç saniye bakmasıyla hiçbir duygu içermeyen mahkeme suratı öfkeden damarlaşmaya başladı. Çatık kaşlarının üzerinde çıkan birkaç damarla beraber köyün ağzında kümelenmiş üç haydutun küçük bir kız çocuğunu hırpaladığına şahit oldu.
Diğer iki serserinin lideri olan cılız bedenli keltoşun gözleri pörtlemiş, ağzından köpek gibi salyalar saçarak konuştuğunu gördü. “Hey, velet! Neden erzaklarının yerini bize söylemiyorsun, he?” bir deri bir kemik kalmış ayağını çocuğun yüzüne geçirerek çiğnerken, “Zaten sen buralarda hayatta kalamazsın.” bir anda öfke patlaması yaşayarak, “Sakladığın pirinci bize ver!” diye haykırarak tekmesini küçük kız çocuğunun böğrüne savurdu, ayağı gözlerinin önünde süzülerek yan tarafa düştü.
“He?”
Bakışları bulanıklaşırken ayaksız kanlı bacağına baktığı sırada yanında yoktan varolan samurayın heybetli bakışlarıyla göz göze geldi. Samurayın, göğsündeki arma ve giyim tarzını gördüğü gibi, “Sen-” hiçbir şey diyemeden kellesi de bedenini havada süzülerek terk ederken diğer iki serseri sadece korkudan oldukları yerde dizlerini bir birlerine vuruyorlardı.
Samuray, yalvarmalarına dahi izin vermeden tek bir hamlede ikisinin de başlarını azad ederek bedenlerini birer kan fıskiyesine çevirdi. Yerde, yüzü ve bedeninde çeşitli morlukları bulunan, üzerinde alelade bir paçavra geçirmiş halini görünce kılıcını kınına soktu ve binlerce insanın canını aldığı merhametli eliyle küçük kızın tel tel ayrılmış saçlarını yatırdı.
“İşte, şimdi oldu.”
Küçük kız çocuğu hemen adamın yakalarından tutarak yüzünü göğsüne geçirdi, ve titremeye başladı. Çocuğun sıcak nefesini göğsünde hisseden samuray çocuğun başını kaldırırken, “Hey, velet. Cidden ağla-” başını kaldırmasıyla pişmiş kelle gibi otuz iki diş sırıtırken, kıkır kıkır gülen, gözleri etrafa bembeyaz ışıklar saçan bir halde gırtlağında ayrı telden çalan binlerce ses harmanlaşarak bu dünyaya ait olmayan bir sesle, “Ronin Minamoto Kusagi Uesugi,” dedi.
“SÜRÜLDÜN“
Minamoto, hışımla geriye doğru sıçradı lakin küçük kız çocuğu inanılmaz bir hızla göğsüne tek eliyle dokundu, ve dünya Minamoto’nun gözünden ters dönerek büküldü, uzadı ve soluklaştığı gibi tekrar dünya düzeldiğinde kendisini gecenin bir yarısı ıssız bir ormanda sırtını ağaca vermiş yerde, ay ışığının altında yatarken buldu.
“Her şey.. . rüyamıydı?”
Tags: #başka1dünya #büyü #Eyvah17Yaşındayım #tarih engel fantastik geriyedönüş güç romantizm