Onun aradığını gören Salih’in yüzü düştü. O şekilde arayıp alo dedi. Ona karşılık Ceylan’da alo dedikten sonra:
‘Aşkım, nerelerdesin? İki gündür seni göremiyorum. Ha bu arada, söz vermiştin yemeğe çıkaracağım diye’ daha başka sözler diyordu, ama Salih onu duymuyordu sanki.
Ona söz vermişti. Çünkü annesi öyle istemişti. Annesini kıramadığı için o an için söz vermişti, ama sonra verdiği sözü unutup gitmişti. Şimdi ise Ceylan, verdiği sözü üstüne basa basa hatırlatıyordu.
Türkan, onun durgunlaştığını görünce üstüne düşmek istemedi. O yüzden onu yalnız bırakmanın en iyisi olduğunu düşünerek yanından kalktı.
O kalkıp gittikten sonra Salih’te ayağa kalktı. Ameliyathanenin önüne geldi. Kafasını duvara koydu. Ardından kendi kendine ‘Sen içerde ölümle pençeleşirken nasıl bırakıp gidebilirim. Hem gittim diyelim, aklımda sen varken ne konuşabilirim. Hem onu sevmiyorum ki, sevmediğim halde seni seviyorum nasıl diyebilirim’
Onun konuşmalarını arkadan dinleyen Türkan, ona dokunarak:
‘Salih abi, hadi artık kendine gel. Burayı da hiç merak etme. Burası önce Allah Teâlâ’ya sonra bana emanet. Yalnız o kıza fazla ümit verme. Birde ondan bir an evvel kurtulmaya çalış. Zira ondan kurtulamazsan içeride yatan hastaya hiçbir zaman kavuşamazsın’ dedi teselli etmek için ama sanki teselliden çok ikaz gibi görünüyordu.
Salih, Türkan’ın ikazından sonra umutla umutsuzluk arasında hastaneden ayrıldı. Ceylan’ı öğlen yemeği için davet etti. Ardından onu davet ettiği lokantaya gitti.
Ceylan, onun davet ettiği yere gitmek istemiyordu. Çünkü orası lüks bir yer değildi. Herkesin gidebildiği bir yerdi. Oysa o kendinden küçük olanlara tepeden baktığı için böyle yerlere gitmezdi.
O burun kıvıra kıvıra denilen yere gitti. İçeriye girip etrafına bakındı. Gözleriyle Salih’i arıyordu. Onu arkası dönük bir şekilde otururken gördü. Oraya varıp sertçe yanına oturdu. Ardından ona:
‘Beni buraya niçin getirttin? Biliyorsun ki ben buralardan hoşlanmıyorum. Hem lüks bir yer varken neden alelade bir yere getirdin?’ dedi burun kıvırarak.
Onun sözleri Salih’in çileden çıkmasına yetmişti. Ama sakinliğini koruması gerekiyordu. O da aynısını yapıp sinirlenmemek için yumruğunu sıktı. Sakinliğini korumak için birkaç kez derin derin nefes alıp verdi.
O halen daha aynı soruyu sorup duruyordu. Salih’in hiçbir şey demeden sustuğunu görünce o da susmak zorunda kaldı.
Ceylan, bir ara onun elini tutmak istedi ama o anında elini geri çekti. Bu hareket onun sabrının taşmasına yetmişti.
‘Yeter artık, herkesin içinde böyle hareketleri sevmediğimi bildiğin halde neden her seferinde aynı hareketlerde bulunuyorsun?’ dedi sinirle bağırarak.
Onun bu sözleri karşısında Ceylan, sadece sırıtmakla yetiniyordu. Üstelik ağzında sakız vardı ve sesli sesli çiğniyordu, herkesin ona baktığına umursamadan.
Salih, onun bu tavrı karşısında iyice çileden çıktı ve oradan kalkıp gitmek istedi ama onu Ceylan engelledi ‘Nereye gidiyorsun?’ diye.
O kendisini durdurunca arkasına döndü. Ona kızgın bir şekilde bakarak tekrar yerine oturdu.
O tekrar yerine oturunca Ceylan:
‘Salih, ne olur buradan götür beni? Bu insanları gördükçe kusacağım geliyor’ dedi laubali bir şekilde.
‘Seni buraya niçin getirdiğimi tahmin edebiliyor musun?’ dedi Salih, dişlerini gıcırdata gıcırdata.
Tags: #din #aşk #İslam