Salih, Ceylan yüzünden holdingde annesiyle tartıştıktan sonra morali bozulmuştu. Sevdiği kızın yalancı şahit yüzünden hapishaneden çıkamaya bilirliğini duyduktan sonra da iyice huzuru kaçmıştı. O yüzden şen şakrak adam gitmiş yerine somurtkan adam gelmişti.
O kalbindeyken başka kimseyi düşünemiyordu. Ona kavuşmanın zor olduğunu bildiği içinde her şeyi içine atıyordu. İçine attıkça da dertleniyordu. Derdini de ancak deniz kenarına giderek atabiliyordu.
Böyle dertlenip deniz kenarına gittiği gün birisi yanına yanaştı. Yanına oturabilir miyim, demeden oturdu yanına. Salih, uzaklara öyle dalmıştı ki yanına birinin oturduğundan bile habersizdi.
Yanına oturan kişi atmışlı yaşlarında biriydi. Saçı sakalı birbirine karışmış gibiydi. Üstü başı yırtıktı, belli ki fakir bir kimseye benziyordu.
Yaşlı adam, Salih’e bakmadan ona:
‘Evlat belli ki dertlisin, ama bu kadar her şeyi içine atma. İçine attıkça hiçbir şeyi çözemezsin. Boşuna dememişler derdini söyle ki derman bulasın. Evlat, birbirimizi tanımıyor olabiliriz ama bu yaşlı amcana her şeyi anlatabilirsin’ dedi yumuşak bir ses tonuyla.
Yaşlı adamın sözlerinden sonra ona bakmadan:
‘Bey amca, hangi bir derdimi anlatayım bilemiyorum ki!’ dedi iç çekerek.
‘Evlat, bir yerden başla ki diğerleri de gelsin’ dedi onu rahatlatmak için.
‘Bey baba! Ben bir kız sevdim, ama o yakın olduğu halde uzakta. Annem, beni bir başkasıyla evlendirmek istiyor ama benim kalbim onda. Kalbim onda olduğu müddetçe bir başkasıyla nasıl evlenebilirim. Hem annemin evlendirmek istediği kız, ulu orta yerde sarılıp öpmeye çalışıyor, oysaki ben bunlardan hoşlanmıyorum. Bir de o kız çok üstten bakan biri, oysaki ben fakir de zenginde olsa insanların bir olduğunu düşünüyorum. O yüzden de her insana aynı mesafede yaklaşmayı tercih ediyorum’ dedi uzaklara dalarak.
‘Evlat, her şerde vardır bir hayır. Demek ki Allah Teâlâ böyle murat etmiş. O (c.c.) böyle dilemişse vardır bir bildiği. O yüzden her şeye kafana takma. Böyle kafana takarsan hasta olursun’ dedi yaşlı adam.
Aralarındaki konuşmalar böyle uzayıp gitti, ta ki akşam karanlığı çökene kadar. Akşam karanlığı çökünce her ikisi de dönüp birbirlerine baktı. Bakar bakmaz da birbirlerine sarılmaları bir oldu.
Salih, yaşlı adama hasretle baktıktan sonra ona:
‘Âdem amca, nerelerdeydin? Talip amcanın yanından ayrıldıktan sonra yıllarca seni aradım durdum’ dedi gözyaşları içerisinde.
Âdem Amca, Salih’in yüzünü hasretle okşadıktan sonra:
‘Benim güzel yavrum, sizi üzdüysem özür dilerim, ama habersizce gitmek zorunda kaldım’ dedi boynu bükük bir şekilde.
Salih, duyduğu söz karşısında şaşırdı. Bundan dolayı yaşlı adamın yüzüne saf saf baktı.
Âdem amca, onun şaşırdığını görünce:
‘Oğlum, belli ki sizin hiçbir şeyden haberiniz yok’ dedi ve ona ‘Oğlum, biliyorsunuz sen, Tarık, benim kızım, Türkan ve Halit neredeyse beraber büyüdünüz. Babanla Tarık’ın babası Talip Bey, ortaklığını bozduktan sonra Talip Bey oturduğu malikâneyi satarak başka bir yere geçti. O gidince ben ve kızımda onunla beraber gitmek zorunda kaldık. Ama asıl ortalıktan kaybolmamın sebebi başka aslında’ deyince Salih iyice kulak kesildi. ‘Talip Bey’in taşındığı yeni evinde bahçıvanlığa devam ederken kızım ve onun oğlu olan Tarık birbirleriyle çok iyi geçinmeye başladılar. Okula beraber gidip gelmeye başlayınca aralarında duygusal bir bağ oluşmuş. Bunu bizden saklamışlar ama o anası olacak kadın bundan haberi olmuş. Haberi olur olmaz benim yanıma geldi. O çirkef ağzını açıp bir sürü hakaretler saydırdı. Ardından bizi kapının önüne koydu. O sıralarda kızım annesini yeni kaybetmişti. Annesinin yokluğunu Tarık’la gidermeye çalışıyordu. O kadın bizi kapının önüne koyduktan sonra o kadar ağladı ki sanki annesini tekrar kaybetmiş gibiydi. Oradan ayrıldıktan sonra kızım uzun süre gelemedi. Ona o kadar nasihat ettim ki sayısını bile bilemiyorum ne kadar nasihat ettiğimin. Sonuçta bu nasihatlerim sonucunu verdi ve kızım kendine geldi. Kendine geldi ama Tarık’ı asla unutmadı’ dedi neden ortadan kaybolduğunu anlatmak için:
Tags: #din #aşk #İslam