Salih, hastaneye geldiğinde Büşra’nın normal odaya aldığını duydu.
Aldığı bu habere oldukça sevinen Salih, hızlı adımlarla onun odasına geldi. Tam içeriye girecekti ki vazgeçti ve geri döndü. Birkaç adım atıp hastaneden çıkacaktı ki durdu. Ardından tekrar Büşra’nın odasına doğru yöneldi. Bu hareketi birkaç defa tekrarladı. Her seferinde geri dönüyordu, fakat Büşra’nın odasına girip girmeme de kararsız kalıyordu.
Ya o beni kabul etmezse, ya o beni beğenmezse, ya o da diğerleri gibiyse… gibi sözler kafasında sürekli dolanıyordu. Bu yüzden de girip girmeme konusunda kararsız kalıyordu.
Onun odasının kapısına son kez elini attı Salih. Derin bir nefes aldı. Yavaşça kolu çevirdi. Kapıyı açıp adımını attı. Bir iki adım attı ve yine durdu. Tekrardan derin bir nefes aldı. O adımını atıp içeriye girdiğinde Türkan’da oradaydı.
Türkan, onu gördüğünde oturduğu yerden kalktı. Güler yüzle onun yanına vardı. Ona ‘Hoş geldin’ dedikten sonra:
‘Çekinme de içeri gel’ deyince Salih sessiz bir şekilde:
‘Bir dakika dışarıya gelebilir misin’ dedi ve dışarıya çıktı. O dışarı çıkınca Türkan, Büşra’ya dönerek:
‘Büşracım, bir dakika dışarı çıkıp geleceğim’ dedi ve o da dışarıya çıktı.
O dışarıya çıkınca:
‘Türkan, onu uzaktan gördüğümde bile kalbim yerinden çıkacak gibi oluyor. Onu yakından görsem kim bilir ne halde olurum’ dedi Salih, utanmış bir şekilde.
Türkan, onu gülerek dinledikten sonra:
‘Salih abi, seni anlıyorum. Senin yerinde ben olsam aynı durumda olurdum’ dedikten sonra kolundan tutarak ‘abi, bir de şöyle düşün, içeride muhtaç biri var. Onun elinden tutulmadığı takdirde daha kötü durumlara düşme ihtimali var. Böylesi bir durumda sen ne yapardın’ deyince Salih:
‘Elbette elinden tutar kurtarırdım’ dedi Salih, başını yere eğerek.
‘Mademki kurtarırım diyorsun, öyleyse içeriğe gir ve onun elinden tut. Zira onun böyle bir duruma çok ihtiyacı var’ dedi Türkan, bunu derken sesi biraz sert çıkmıştı.
Salih, başını kaldırmadan annesiyle aralarında geçen konuşmayı aktardı. Ardından ona:
‘Şimdi söyle bana, ben ne yapayım. Bir tarafta ailem bir tarafta sevdiğim kız. Ne annemi atabilirim ne de Büşra’yı’
‘Tabi ki aileni atamazsın. Fakat Büşra’yı da düşün. Onun bizden başka sığınacak kimsesi yok. O yüzden şimdi içeri gir ve kendini tanıt’ dedi Türkan.
Aralarındaki konuşmadan sora ilk önce Türkan odaya girdi ve Büşra’ya misafirlerinin olduğunu söyledi. Büşra, bunun üzerine toparlanıp başını bağladı.
Salih, kalbi küt küt atarak içeriğe girdi. İçeriğe girmeden evvel de içeridekilerin toparlanması için hafifçe öksürdü. Ardından odaya girdi.
İçeriğe girmesine girmişti ama utancından Büşra’nın yüzüne bakamıyordu. Büşra’da ona karşılık aynısını yapıyordu.
Büşra’nın duyguları bambaşkaydı. Rüyasında kendisini kurtaracak genç karşısındaydı. Üstelik hem hayatını kurtaranın o olduğunu ve avukatı tutanın da olduğunu öğrenmişti.
Bir müddet öylece birbirlerine bakmadan durdular. Birbirlerine bakmıyorlardı ama kalpleri birbirleriyle adeta konuşuyordu. Birbirlerine kavuşmak için can atarcasına.
‘Büşra Hanım, neler yaşadığınızı Türkan Hanım’dan öğrendim. Üzerinize atılan iftirayı da biliyorum. Bu konuda hiç merak etmeyin. Allah Teâlâ’nın izniyle düştüğünüz durumdan sizi kurtaracağız. Bu arada düştüğünüz o durumdan kurtulduğunuz takdirde sizi tekrar o bataklığa atamayız’ deyince Türkan araya girerek:
‘Evet, bu konuda Salih Bey haklı, hapishaneden kurtulduğunuz takdirde ne yapıp edip size kalacağınız bir yer ve iş bulmalıyız’
Büşra, duydukları karşısında ne diyeceğini bilemedi. Demek ki artık çektiği sıkıntılar bitmek üzereydi.
Birkaç gün sonra hastaneden taburcu oldu. Taburcu olduktan sonra polisler onu hapishaneye geri götürdüler.
***********
O hapishaneye geri getirilmişti. O eziyet çektiği ve şişlendiği yere. Orada ona sadece Handan sahip çıkıyordu. Birde Nalân vardı. Semiha ve onun yanındakilere ne olmuştu, ona mutlaka bir ceza verilmiş olmalıydı. Yoksa kendisini yine rahat bırakmazlardı.
Umutla umutsuzluk arasında koğuşa girdi. İlk baktığı şey Semiha’nın yatağıydı. O boştu, diğerleri de aynı şekilde boştu.
Nalân, onu görür görmez yatağından fırlayıp kalktı çığlık çığlığa. Onun çığlığı bütün koğuşun uyanmasına yetmiş artmıştı bile. Nalân’dan sonra ilk uyanan Handan olmuştu.
O uyanır uyanmaz hemen ayağa kalktı. Diğerlerini de uyandırıp ayağa kaldırdıktan sonra kendisi de Büşra’nın yanına vardı.
‘Geçmiş olsun. Umarım bundan sonra böyle bir şeyle karşılaşmazsın. Ha bu arada seni bu hale getirenler başka bir hapishaneye nakledildi. Yani, anlayacağın bundan sonra rahatsın’ dedi Handan.
‘Abla, seni gördüğüme ne kadar mutlu oldum bir bilsen’ dedi Nalân.
‘Hepinize çok teşekkür ederim. Siz yardım etmeyip beni orada bıraksaydınız şimdiye kadar çoktan ölmüştüm’ dedi Büşra, üzgün bir şekilde.
Onlar konuşurken koğuşun kapısı açıldı. Gelen gardiyanlardan biriydi. Gardiyan ona:
‘Handan, ziyaretçin var’ dedi ve çıktı.
Nalân, ziyaretçi lafını duyunca Handan’a bakarak:
‘Hadi yine iyisin abla. Her zaman ki gibi her halde yine o geldi’ dedi iç çekerek.
‘Bilmem, her halde o gelmiştir’ dedi Handan ve gardiyanın peşinden gitti.
O gittikten sonra Büşra, merak içerisinde:
‘Nalân, o kim? Her zaman geliyor mu ki böyle söylediniz?’ dedi merak içerisinde
‘Bizde bilmiyoruz. Sadece onu gizemli kız diye tanıtıyor’ dedi Nalân.
Gardiyanın peşinden giden Handan, ‘Yine o geldi herhalde. O geldiğine göre mutlaka önemli bir şeyler olmalı’ diyordu kendi kendine.
Evet, gelen yine gizemli kızdı. Herkesin yardımına koşan kız kimdi? Böyle davranmasının sebebi neydi ve Handan’la ne ilişkisi vardı. Bu soruların cevabı ileride belli olacaktı.
Tags: #din #aşk #İslam