- BÖLÜM 2022-07-27
Güzel bir güne başlamak hayal olmuştu benim için. Zira bir pazar sabahı, yan daireden gelen ‘zartt zarrt’ inşaat sesi tüm sabahımın içine etmişti. Üstelik yaz tatilimin ilk günüydü bugün!
Ellerimle yüzümü sıvazladım. Güne nasıl başlarsam, bütün günü o enerjiyle geçiriyordum. Bütün günüm huysuz geçecekti. “Sen bana sabır ver Allah’ım!” Gayet de tersimden bir şekilde yataktan kalktım. Odamdan çıkmak için kapıyı açtım, salona yaklaştıkça sesler daha çok artıyordu. Pazar kahvaltısı için sofrada buluşan ailemi buldu gözlerim. Canım annem elindeki çaydanlığı bırakırken konuştu:” Günaydın kızım, elini yüzünü yıka da gel.” ters ters anneme baktım. O kadar mutsuz ve huysuzdum ki! Başka türlü bakmak elimden gelmiyordu.
Az sonra içeriye kız kardeşim Pelin geldi. “Yan daireye biri mi taşındı? Kim bunlar, sen tanıyor musun anne?” Kocaman bir şekilde esneyen Pelin iyice asabımı bozmuştu. “Kadriye Hanım vefat ettikten sonra eşi evini satmıştı. Yeni ev sahipleri taşınacakmış, mutfağın dolaplarını değiştiriyorlar.” Anneme şaşkınlıkla baktım, “Sen nereden biliyorsun mutfağı değiştirdiklerini? Tanıştın mı hemen onlarla? Sabah sabah?” dedim. Annem gülerek saati gösterdi, “Saat öğlen on iki oldu kızım. Sabahı mı kaldı? Ayrıca tanıştım, ne olmuş yani? Hadi dikilme öyle de git elini yüzünü yıka gel! Şeytan yalar yüzünü.” Yüzümü buruşturdum. “Sabır ver Allah’ım! Sabır.” havaya bakarak söylemiştim.
“Önce ben gideceğim!” dedi Pelin. “Yaa, önce ben kalktım!” dedim ve arkasından gitmeye başladım. “Bana ne, çocuk musun?” dedi on beş yaşındaki ergen kardeşim. Tuvalet sırasından nefret ediyordum. İnşaat sesinden de! “Başlayacağım böyle işe!” dedim ve “Çabuk çık” deyip odama doğru ilerledim.
***
“DİN DONG, DİN DONG”
“Biriniz kapıya bakın, elim deterjanlı”. Poflayarak yattığım turuncu koltuktan kalktım ve ayağıma geçirdiğim terliği sürterek kapıyı açmaya gittim. Sipariş ettiğimiz su gelmişti sanırım. Kapıyı açtım ve baktığımda içimden şöyle geçti: OH MY GAD ALLAH’IM! NE KADAR DA YAKIŞIKLI. TAŞ MAŞALLAH TAŞ! “Buyrun?” dedim gayet cool bir şekilde. İç sesimi iyi ki duymuyor beyefendi.
Çocuk on sekiz-yirmi yaş arası görünüyordu. Rahat bir seksen beş boyu var, beyaz tenli. Gözleri kahverengi. Tıpkı benim oppalarım gibi. Maşallah Allah’ım.
“E, şey”, başını kaşıdı ve utangaç bir şekilde gülümsedi. GAMZELERİN DE Mİ VAR SENİN ÇOCUK? YERİM SENİ. “Annem gazete kağıdınız var mı diye soruyor, rica etsek varsa verebilir misiniz?”
Gazete kağıdı da neymiş çocuğum? Sen iste, ben sana bir sürü gazete yaparım. Fabrika açarım.
Boğazımı temizledim. “Ihhm, bir anneme sorayım. Olması lazımdı.” dedim. Ben, Buket Cingöz. Ayağıma kadar gelen taş gibi çocuğu boş gönderir miyim? ASLA!
“İsterseniz içeri girin, ben de anneme bir sorayım.” dedim. “Aaa, bu arada isminiz neydi?” dedim. Buket topu aldı, hızla kaleye doğru ilerliyor. Çok heyecanlı sayın seyirciler, gol olabilecek mi?
“Serkan ben.” dedi çocuk ve uzattığım elimi tuttu. “Buket ben de.” dedim. İçimden ‘gool’ nidaları gelirken, dışımdan hiçbir şey belli etmeyerek “Memnun oldum.” dedim. “Annem bekliyor, içeri girmeyeyim şimdi.” dedi. O da ne, top kaleden geri çıktı. Gol iptal! “A, lütfen” dedim ve şirince gülümseyerek Serkan’ın geçmesi için kenara çekildim. Serkan bir kendi evlerine bir de bizim eve bakarak “Peki” dedi ve ayakkabılarını çıkardı. “Sayı” dedim. “Efendim?” dedi Serkan. Boğazımı temizleyerek, “Gazeteler mutfaktaydı sanırım.” dedim. Holden geçtik ve Serkan’a elimle turuncu koltuğu göstererek oturmasını işaret ettim. “Ben anneme bir sorayım” dedim ve sırıtarak mutfağa girdim. “Anne gazete var mı?” dedim. “Ne gazetesi kızım? Ne yapacaksın gazeteyi?” dedi.
“Yeni komşumuz geldi, annesi istiyormuş.” dedim. “Şu çekmecede olacaktı.” annemin gösterdiği yere baktım. “Al da ver bakalım” dedi annem. Çekmeceyi açtığımda üstüme gazete yığını çıktı. Bir tomar gazeteyi elime aldım, bunlar yeterdi herhalde.
Ben, Buket Cingöz. Ayağıma gelen topu gol atmadan bırakır mıyım? Cık, asla. Gazeteleri mutfak masasının üstüne koyduktan sonra buzdolabından annemin yaptığı limonatayı çıkardım. Dolaptan bir bardak çıkardım ve limonatayı bardağa boşalttım. “Sen ne yapıyorsun?” diye sordu annem. Hınzır bir gülüşle “Müstakbel damadına götürüyorum anneciğim” dedim. Annem şaşkınlıkla bana bakakaldı. “O ne demek kız?” dedi elinden köpükler akarken. Omuz silktim. Ne demekse o demekti! Bardağı ve gazeteleri alarak içeriye geçtim.
***
“Buyur Serkan?” dedim. “Kaç yaşındasın bu arada? Abi diyeyim?” dedim. Görüyor musunuz sevgili çocuklarım, siz ilerde doğabilesiniz diye babanızı tavlamaya çalışıyorum.
Serkancığım uzattığım limonatadan bir yudum içti ve gülümseyerek “On sekiz” dedi. Ben de gülümsemiştim. “Sen kaç yaşındasın?” dedi. “Ben de on sekiz yaşındayım” dedim. Annem yanımıza gelip oturdu. Çaktırmamaya çalışarak güldüm. Mutfakta söylediğim şeylerden sonra merak ederek yanımıza gelmişti hemen. Seni gidi Ebru Hanım! Duydun tabi kızın gelin olup gidecek. Kıs kıs kıs.
“Hoş geldin Serkancığım.” dedi annem. “Hoş buldum Ebru Abla” dedi. Annem, Serkan abla deyince mutlu olmuştu. “Siz tanışıyor musunuz?” diye sordum gözlerim ikisi arasında gidip gelirken. “Sabah iki kez daha gelmiştim. Sağ olsun Ebru Abla çok iyi biri.” dedi Serkan. “Hmm” dedim başımı sallayarak. Serkan her şeyden habersizce limonatasını içerken, anneme kaş gözle ‘Nasıl çocuk ama?’ diyordum. Sonra hemen, hanım hanımcık kız moduna geçtim. “Bitti mi tadilat işiniz?” diye sordu annem.
Serkan gülümseyerek “Bitti Ebru Abla. Annemle kardeşim mutfağı toparlıyor. Diğer odaları çoktan yerleştirdik. Sadece mutfak kaldı.” dedi. Annem gülümseyerek, “İyi bakalım, bir yerleşin de siz, komşularla ‘hoş geldine’ geleceğiz.” dedi. Benim kibar beyefendim “Olur tabi, bekleriz” dedi. Pek de bir misafirperver canım. Annem ayağıma vurduğunda kendime geldim, aval aval gülümseyerek Serkan’a takılı kalmış bakışlarım çektim. “Hadi kızım sen Serkan’ı yolcu et” dedi ve “Annene selam söyle Serkancığım” dedi annem. “Aleykümselam Ebru Abla.” dedi Serkan.
Birlikte kapının önüne geldik, Serkancığım ayakkabısını giydi, “Limonata ve gazete için teşekkürler.” dedi. Ağzım kulaklarımda “Ne demek, rica ederiz.” dedim, “Yine beklerim, görüşürüz.” Yine bekleriz ne demekse artık? “Görüşürüz Buket” dedi. Senin Buket diyen ağzını yerim Serkancığım.
Evlerinin kapısını kapatmasına rağmen bir iki dakika daha öylece arkasından baktım ve kapıyı kapatıp ben de salona geçtim. Kendimi televizyonun hemen karşısındaki koltuğa bıraktım.
***
“Ben aşık oldum” dedim gülümseyerek. “Ben de Buket isem, Serkan ile evleneceğim” dedim. “Al şu peçeteyi de ağzının salyalarını sil.” dedi annem. Yüzüme attığı peçeteyi çektim ve “Nasıl da kibar ama yaa! dedim “Selvi boylum, kurt bakışlım. Dalyan yiğidim” dedim. Annem bir çimdik attı bacağıma. “Ya, ne yapıyorsun anne ya?” dedim. Çimdik attığı yeri ovuşturdum. “Etini kopartırım senin Buket! Şu ağzından çıkan laflara bir dikkat et! Komşumuzun oğlu o! Ne o öyle, kocaya yanmışlar gibi.” Bir anda ayağa kalktım ve ‘ben sana yandım Zühtü’ türküsünü kendime uyarlayarak söyleyip oynamaya başladım:
“Ben sana yandım Serkan.” Ben kıvırtınca annem “Hey Allah’ım Ya Rabbi! Ben akıllansın diye dua ettikçe kızım iyice salaklaştı.” dedi. “Otur şuraya çabuk.” dedi annem. “Babanın yanında da böyle konuşma.” Anneme şöyle bir baktım. “Niyeymiş? Güzel kızının aşık olduğunu ve evleneceği erkeği bilmeye babamın da hakkı var!”
“Evleneceği erkekmiş! Serkan’ın da haberi var mı bundan?” Bozulan ev topuzundan çıkan saçlarımı düzeltemeyince tamamen açtım.
“Söyleyince olur!” dedim ve mutlulukla tavana baktım. “Acaba neleri seviyor, ne yapmaktan hoşlanıyor evimin direği, çocuklarımın babası?”
Annem değişik bir şeymişim gibi bana bakıyordu. “Gideyim de poğaça yapayım Serkan ve yeni aileme.” dedim.
“O nasıl laf kızım?” dedi annem.” Gel buraya! Buket! Kime diyorum ben?”
Kollarımı sıvadım ve poğaça tariflerine baktım.
Tags: #gençkızedebiyatı #genelkurgu #gençlik #morletta arkadaşlık aşk Gençkurgu komedi romantizm üniversite
Merhaba, 2.bölüm yayında! Yeni bölümde görüşmek üzere:)
Merhaba, ilk bölüm yayında! Yeni bölümde görüşmek üzere. Yorumlarınızı bekliyorum:-)