‘Sen duvara bi ismi yazarsın,
Sinirlenip silmeye, üstünü çizmeye başlarsın.
O çiziğin altında harfler belirir,
Yine kendine kızarsın.
Hadi olmadı duvarı yık;
Bu seferse parçalarda ne olduğunu anımsarsın.
Sevmek zor iş be hayat…’
Diye başlamıştım kitaptaki yazılan ilk satırları okurken. Arka kapağında yazıyordu bunlar. Mavi bir kabağı vardı kitabın ve büyük harflerin olması yerine küçüktü başlığı. ‘…gökrüzgarı’ndan polaris’e…’ diye bir başlık. Kuzeydeki yıldızının adıydı polaris.
Peki ya gök rüzgarı neden birleşik yazılmıştı? Veya neden böyle bir belirsizlik vardı? Sahiya rüzgarın nereye doğru eseceği belirsizdi, rengi yoktu ya da… Yinede var olduğunu hissettirebiliyordu bize. Tenimize değdiği zaman mesela. Yahut bir kağıdı gökyüzünde uçuşturduğu an…
İşte benim hikayem de tam bu anda başlamıştı. Özgür olmak sanıyodum uçmayı; bir yerden başka bir yere gitmek…
Aslında uzaktan bakıldığında aşktı rüzgar, belki de bana öyle geliyordu.
Bulut benim adım. Bulut Ulusöz. İsmimi kullanmayı sevmem. Hatta gerçeği sorarsanız ofis dışında hiç kullanmayan birisiyim. Babam öldükten sonra bana bıraktığı şeylerden biri soyismi diğeriyse koca bir miras. Ailemi unutmadan… Şimdi diyeceksiniz ki bu kadar zengin bir adam hikayesine neden bu kadar hüzünlü başladı. Yazacağım son satırları okuyunca bunu anlayacaksınız. Tabi son satırları yazacakken kalemimin mürekkebi bitmezse eğer. Ofise pek uğradığım yoktu açıkçası. Beyefendiler, koşturup duran onca çalışan arasında üstün görünüp oturmalar… Ne bileyim bana göre değildi ordaki hayat. Abim ilgileniyordu orayla. Az biraz da annem. Ben daha çok öğretmen olmak istiyordum. Ya da ressam, Gezginlikte güzel ama onu zaten yapıyordum. Çocukları seviyodum. Sıkıldığım anlarda elimdeki kağıdı karalamayı yahut… Kendime bir hedef belirlemedim şimdiye kadar. Olmak istediklerimi düşündüm ara sıra, bu doğru. Ama hiçbir zaman kesin değildi bunlar…
…Keşke seninle daha fazla vakit geçirebilseydik ‘baba’…
Babam tam bi işkolikti. Gece ne zaman eve geleceği belirsizdi. Çoğu zaman gelmediği de oluyodu. Bundan dolayı doğru düzgün bi sevgisini bile göremedim. Tabi benimde ona olan sevgim zamanla azaldı. Değerli gözüken bir şeye odaklanırken ondan daha iyisini feda ediyoruz. Halbuki elimizde olan şeyler elimize geçmemişlerden daha iyidir. En azından ne zaman gerekeceğini biliyor insan…
…Aşk küçük bir masal yada derin bir uykudan ibaret…
Hiç kendinizden uzak kaldığınız oldu mu? Ya da şöyle diyeyim; Kendinize yakın hissettiğiniz birileri oldu mu hayatınızda? Kendinizden bile daha yakın…
Benim oldu. Olmuştu yani. Bir kız vardı okul sıralarında. İlk karşılaşmamızı dün gibi hatırlıyorum sanki.
Saçları omuzlarına kadar geliyodu. Beraber voleybol oynamıştık. Bizim buralarda erkekler genelde futbol oynarlardı. Nedense ben pek sevmiyordum. O kıza ne zaman aşık oldum bilmiyorum. Ya da neyine aşıktım? Niye aşık? Aşk…
Belki de her sabah günaydın deyişini sevdim. Ya da o kendini büyükmüş gibi gösterten ama aslında çocuk kalpli karakterine aşık oluverdim.
Sincap yüzlüydü biraz. Işıl’dı adı. O beni seviyor muydu bilmiyorum ama ben onu çok seviyordum. Hani derler ya ‘o benim herşeyim’. Bende de öyle bi duygu belirmişti işte. Yaşamamı sağlayan bir varlıktı gözümde adeta. Ekmek gibi olmuştu artık benim için. Su gibi…
Öyle tesadüflerle dolu hayatımız yoktu belki de ama yine de bir şekilde bağlandım ona. Sevmiştim ve aşıktım…
Mutlu olmak için kalbinin bi bakışı yeterli.
…Unutma ki hayat rengarenk…
Bu sabah sosyal medya denilen çöplükten bir mesaj geldi telefonuma. Adını görünce hemen bakmadım. Hatta silsem mi dedim içimden. Ona tekrar bağlanmaktan korkuyordum…
Ben bazen kimsenin olamayacağı türden şeylere ihtiyaç duyuyordum. Denize mesela ya da gökyüzüne… En azından istediğim zaman bakabiliyodum. İstediğim zaman yanımda olabiliyolar. Deniz yoktu yanımda belki ama gökyüzü hep benimle olacak. Şimdi de kendimle yalnız kalıp gökyüzüne bakmak istiyorum. Hava biraz rüzgarlı ama olsun. Rüzgar esince Işıl’ın saçlarına değiyo sanki ellerim. ›Rüzgar onada uğramıştır‹ diye düşünüyorum içimden…
‘Acaba beklesem ne zaman yazacak yıldız gökrüzgarına?’ diye yazmıştım bir zamanlar Işıl’a. Baya yazmıştım ama cevaplamıyordu bi türlü. Bende yazmayı bıraktım o günden sonra; son söz olarak bunu bırakmıştım. Ona yazmak yerine geceleri bir defter çıkarıp üzerine yazıyordum. Her şeyim vardı o defterde. Ama hayatımı o kadar karışık kelimelerle anlatıyordum ki bazen ben bile anlamakta güçlük çekiyordum. Hatta bi ara okuldayken Işıl almıştı defterimi. Sebepsiz yere tedirginleşmiştim. Yazdıklarımı kimse anlamıyordu. Ama ben ışılın anlayacağını hissettim nedense…
Bu gün yazmıştı Işıl sonunda. Bilemediğim bir mutluluk tekrardan içimde canlandı. Yine gökyüzüne daldım uzaktan uzağa. Onu düşünürken hep gökyüzündeki yıldızlara bakardım. Odamın kuzey tarafında cam vardı. Anlayacağınız Polaris’e bakıyordum. Işıl Ay’a bakmayı daha çok severdi. Ama ben küçüklüğümden beri bu yıldıza baktım. Belki aşık olduğum kızdan bile daha çok… Bazen Işıl’a Polaris diye seslenesim geliyordu. Polaris benim için farklılık demekti. Ve bende farklılıkları seviyorum.
Hayatta mutluluktan güzel ne var ki? Bende böyle mutluydum. Uçurumun yamacına oturmuş Polaris’i seyre dalmışken ellerimi açıp gökrüzgarını hissetmektir mutluluk; korkularını yenebilmektir mutluluk…
Gecenin sessizliğinde yazıyorum.
Kafamda hayalin, kalbimde ruhun kalmış…
Bir yere her ne kadar çöplük denilse de o yerde çoğu kimsenin bulamadıklarını bulursun. İşte bende sosyal medya denilen çöplüğümde bazen kalbimin kendi kalemiyle gelen sözlerimi yazıyordum.
Yine daldım gökyüzüne uzaktan uzağa,
Seni düşünüyorum yine ben.
Çoğalıyor yeniden kalbimdeki yineler
Yine bir yıldız gökyüzünde;
İsmi sen diye esen rüzgar, dağlarda haykırışlar.
Sevmekti belki bunlar;
Yahut sevdiğimi farketmek yeniden
…
Böyle bir sözü yazıp paylaşmıştım. Ve altına en ummayacağım kişiden kapmıştım yorumu. Polaris’in yorumuydu. Mutluluğu belirten emojiler yollamıştı. Yazdıklarıma fazla yorum gelmezdi genelde. Hatta doğrusunu söylemek gerekirse hiç gelmezdi. Onunla biraz konuşunca tanıdık çıktı. Işıl…
O hesabın bana ait olduğunu biliyor muydu? Yoksa bu, hayattaki ilk tesadüfümüz müydü? Bilmiyorum. Bilmekte istemiyorum. Bazen bazı şeylerin olduğu gibi kalması daha güzel. Bende hiç adımı söylemeden devam ettim. Bitmesini istemiyordum. Ama bitirmezsem canımın yanacağı tereddütüyle işimin olduğunu söyleyip çıktım. Uzun bir süre kapattım bilgisayarı; aynı şekilde telefonumuda. Dışarda yağmur yağıyordu. Islanmaktan nefret ederdim. Ama nedense bugün üzerime bir şeyler almadan çıktım. Öylece yürüdüm. Yürüdüm. Ve yürüdüm…
Islanıyor bedenim. Ve mutluydum. Nedense mutluluk için çabalarken birbirinden farklı zorluklarla karşılaşıyoruz. Fakat bi durup bulunduğumuz yere baksak; geçmişten ne çok şey getirmişiz bugüne, farkında olmadan ne çok şey sevmişizde gözardı etmişiz. Ne kadar şanslıyız da haberimiz yokmuş. Kimi zaman böyle bi gün yaşamak için bir yılımızı harcıyoruz. Fakat bi dursak, durup arkamıza baksak…
Işıl’ı gördüğüm anlar mutluluğun hep onda saklı olduğunu sanıyodum. Halbuki kalbimin sesiydi bu. Ee simyacı boşuna yüreğinde yanılır demiyordu. Böyle diyorum da aşkı bir yanılma olarak görme. Nedense onca insan varken sen birine aşık olursun. O çevrendeki herkese benziyorken, sen onu herkesten farklı bulursun. Yürürken yeniden farkettimki yine mutluydum. Ve bu mutluluğu ben değil, bu kez gerçektende Işıl vermişti bana.
Yağmur dinmişti. Bense hâla yürüyordum. İlerde bir bisikletçi vardı. Bazen buraya geliyorum. Abi hemen tanıdı.
›Mavisinden mi yine?
dedi gülümseyerek. Bende hiç bozmadan
›Mavisinden ustam.
diye cevapladım.
Nedense usta diye hitap ediyordum kendisine. İlk karşılaşmadan alışkanlık olmalı herhalde. O zamanda gençlerden biri bisiklet kiralarken usta demişti. O zaman buraya yeni taşınmıştık. Sebepsiz bi mutlulukla bu yolda yürüyodum. İçimden bisiklet sürmek gelmişti. Usta bana
›En sevdiğin renk nedir?
diye bir soru sorunca
›Mavi
demiştim.
›O halde sen mavi bisikleti sür. Sevdiğindedir mutluluk.
diye devam ettirmişti Usta. O günden bu yana buraya her uğrayışımda mavi bisikleti sürüyordum. Bisikleti alıp ormana doğru yol aldım. Yarım saat ormanda ilerledikten sonra ağaçlar azalmaya başladı. Uçurum kenarına ulaşmıştım nihayet. Bisikleti bırakıp ilerdeki kayanın üzerine uzandım. Genelde canım sıkıldığında buraya gelirdim. Mutluydum ama bugün nedense buraya getirdi beni kalbim. Olsun. İnsanın kalbiyle yalnız kalabildiği yerlerinin olması güzel…