Hayatı öyle hızlı yaşıyoruz ki, gerçek ve nitelikli düşünebilmek için zaman dahi bulamıyoruz. Alışkanlıklar, korkular, öğrenilmiş çaresizlikler, olumsuz telkinlerden, tembellikten, aile, çevre, eğitim, kültür, psikolojik nedenler, inanç gibi önemli etkenlerden dolayı düşünme görevinin bilim insanlarının, toplumu yöneten kişilerin görevi ve ödevi olduğunu zannediyoruz.
Fikir üretmekten aciz, bir iskelet ve et birleşiminden oluşmuş toplum, başka milletlerin bilim insanı dedikleri kişilerin düşünceleri olan kuramları ezberlemek ve taklit etmekten başka bir şey yapmayan, ciddi düşünmeyi sıkıcı bulan, çıkarları için birbirinin kuyusunu kazan, ahlaki değerleri kaybolmuş, tüketim ve eğlence meraklısı maddi bir varlığa dönüştük. Herkes halinden çok memnun. Hiç kimsenin de bunu değiştirmek için düşünme yetisini kullanmaya niyeti bile yok. Böyle gelmiş böyle mi gidecek?
Bu kitap: Klişe kişisel gelişim seminerlerinde bize dayatılan, şunları uygulamalıyız, şöyle düşünmeliyiz-den ziyade; toplumumuzda gözlemlediklerimi derleyerek, olumlu eleştiri tadında, hem sohbet edasında hem de biraz olsun düşünmenize katkıda bulunmak için; evde, okulda, parkta dert ortağınız olmaya taliptir.
Bu Kitap: Kaybettiğimiz gerçek düşünebilme yetisini tekrar geri kazanabileceğimizi, çok istediğimiz takdirde hayallerimize kavuşabileceğimizi, alışkanlıklarımızın kaderimiz olmadığını ve onları düşünce gücümüzle değiştirebileceğimizi, etkili düşündükçe var olabilmenin sırlarını keşfedebileceğimizi, var olmanın muhteşem hazzı ile yaşam sevincimizi ve mutluluğumuzu yakalayabileceğimizi öğrenmeyi temenni etmekte, gerçek düşünce dalgaları içerisinde sörf yapmayı garanti etmektedir.
———- GİRİŞ ———-
Ektiğimiz her zihinsel tohumun, yani her düşüncenin bir gün meyve vermesini garanti eden bir hayat yasası vardır. Meyveden hoşlanmazsak, ektiğimiz tohuma bakmamız gerekir…
Jack Ensign Addington
‘’BİLMİYORLAR’’
Gördüklerime, üzüleyim mi?
Yoksa, Hz. Muhammed’in (sav) söylediği gibi, ‘’Bilmiyorlar, bilseler yapmazlar’’ sözünü referans alarak, onları affederek, kendilerini geliştirmelerine, kendilerine ulaşmalarına vesile olmak için yol mu göstermeliyiz?
Günümüzde, bir insana dünyada kendisini bulma yolunda adım atmaktan daha sıkıcı gelecek ve mutsuzluk hissedecek başka hiçbir şey olmadığını düşünüyorum.
Günümüzde, insanlar her gördüğü İnternet uygulamalarını; boş sohbet edilen, görsel paylaşılan sosyal medya sayfalarına benzetmektedir. Sosyal medyayı da sadece; eğlence, hava atma, tanımadığı kişilerin hayatlarına karışma, düşüncelerine katılmama hakkına sahip olma, ona hakaret ederek küçümseme ve onu hor görme, başkalarını imrendirme, gösteriş platformu sandığı için biraz ciddi konulara ve insanın öz kaynağına ulaşmaya sıra gelince canları sıkılır. Öğrenmek veya aklımıza getirmek bizi korkutur. Düşünmemek için de hep eğlenceli bir şeyler yapmak isterler.
Hani, dedelerimiz, ninelerimiz tecrübe edindikleri yaşamdan, doğruları referans göstererek, kendi evlatlarına, torunlarına yol göstermek isterler. Onlara daha az hata yapmaları için öğüt vermek isterler ya. Çocuklar da ciddi konularda öğüt almak istemezler. Moralleri bozulur. Benim öğüte ihtiyacım yok, derler. Onların iyiliği için öğüt vermek isteyen büyüklerini pek sevmezler. Bu gibi şeyler, nefsin sevmediği şeylerdir işte. Nefsimiz, sadece eğlenceyi, zevki, hırsı, düşmanlığı, kini ve öfkeyi sever. Kimsenin kendisine öğüt vermesini sevmez. İnsanların da öyle davranmasını emreder.
Uyanmış bir birey olarak, hep beraber azimle ve cesurca, kendimize güvenerek, herkes için yararlı bir yolda yürüyerek, her şeyin eğlence olmadığını, sosyal medya veya ciddi İnternet platformlarının, boş sohbet, ona buna sarkma mekanı olmadığını, yeni neslin görmesini ve biraz olsun düşünebilmesini sağlayabiliriz.
Eleştirmek, doğruyu göstermek istersin, bir sırtlan gibi seni paramparça etmek için en vahşi bir biçimde sana dişlerini geçirip saldırmaya başlarlar. Tıpkı, akıl sağlığı problemi olup da kolları arkadan olan beyaz gömleği giydirmeye çalışırken, insanın kendisini bir canavar gibi oradan oraya atmaya çalışması, kendisine ve çevresindeki masum kişilere zarar vermeye çalışması gibi…
Kelime ve cümle kapasiteleri çok kısıtlı olduğu için sadece; hakaretle, küfürle, şiddete başvurarak, insan denen muhteşem varlığa hiç yakışmayacak şekilde, bir takım konuşmalarla, kendileri gibi bilgiden yoksun sandığı, insanlığın özünü kavrayan kimseleri küçük düşürdüklerini, onları ezdiklerini zannederler. Halbuki, yerin dibine soktukları ve acınacak kişinin kendileri olduğunu, farkına varamayacak kadar da akıl ve mantıktan yoksundur, Nefis!
İnsan denen muhteşem varlık kendisini farkına vardığındaki hissettiği mutluluğu, hiçbir dünya düşüncesine değişemeyeceğini anlamakla yetkindir.
Yıllardır, içimde bir girdap oluşturan bu eleştiri deryasını, nefsine köle olmuş ve hiçbir olumlu eleştiriyi kabul etmeyen insanlar yerine; bembeyaz, dinlemeden, araştırmadan, kaynağını sorgulamadan, açlıktan gözü dönmüş bir canavar gibi saldırmayan, eleştirilerimi yapıcı kabul eden bu sayfalara dökmek için sabırsızlanıyorum.
Yardım severiz fakat açıkça bir birey olarak değil. Oyun kurucu olmaktan ziyade, oyunun içinde olmak ruhumuzda var çünkü. İnsanların iyilikseverliği bana öyle yapmacık geliyor ki, bu kişinin dayatmalarla hareket eden bir birey olduğunu gösteriyor.
Okuma-yazmayı seviyorum. Neden? çünkü çoğu insana göre amacım bir eser sahibi olmak değil düşüncesel olarak insanlığı gerçek gayesine yönlendirmek. Ana gayem tanınmak değil. İnsanlara ayna olmak. Peki düşünme yetisini kaybetmiş insan kalıplarını gerçekten düşünebilen varlıklara dönüştürmek mümkün mü?
Bunu samimiyetle kendinize sorduğunuzu tahmin ediyorum fakat ikimizin de bildiği gibi amaç sadece içimizdeki o hissi bastırmak. Peki içindeki o histe ne?
Hani, tarihi bir tablodan anlamayan kimseler, sadece ona boş bir duyguyla bakar. Fakat o ruhu görmek başkadır. O ruhu görenler başkasının da görmesi için çaba sarfeder.
Bir gün belki o ruhu görmeyi başaran insan evlatları, bu sayfaya döktüğüm bilgi kırıntılarını, kendi dünyalarında gördüğü bir eksiği tamamlamak için, Hansel ve Gretel masalında olduğu gibi ormanda dolaşırken, dönüş yolunu kaybetmemek için yere serptikleri ekmek kırıntılarını toplar gibi toplamaya başlarlar. Beni bu dünyada var olmayı başarmış insanlar olduğuna inandırırlar.
Çocukluğundan şimdiki zamanına dair tüm hayalleri elinden alındığı için, var olmanın huzur dolu günlerine kavuşamayan kişi, var olabilmenin çakıl taşı dolu yollarında ilerlediğinin farkındadır.
Var olmayı keşfedebilmeniz dileğiyle…
Tags: #başarı #düşünce #eleştiri #hedef #iletişim #motivasyon #öykü #psikoloji #spiritüel #tarih #toplum aşk felsefe inanç mutluluk yaşam