GEÇİŞ -1-
Burası da neresi?
Ne ara geldim acaba bu odaya?
Odaya göz attığım zaman buranın bir arşiv odası olduğunu anlamam uzun sürmedi.
Dalgınlıktan büronun arşiv odasına mı gelmiştim.
Şaşkınlıkla etrafı biraz daha süzdükten sonra şuan ki vakamla ilgili bir şeyler bulur muyum diye yönümü gri dolaplardaki siyah, mavi, kırmızı dosyalara çevirdim. Belki benim vakama benzer daha önce yaşanmış olaylar vardır umuduyla tek tek, hızlı bir şekilde dosyaları incelemeye başladım..
Nitekim vakamla ilgili uzaktan yakından alakası olmayan dosyalarla karşılaşınca vazgeçmek zorunda kaldım.
Birinin beni heran basacak korkusuyla da daha fazla ilerlemeden dolaplardan uzaklaştım ama son kez dosyaları kısaca süzmekten de kendimi alamadım.
İyi ki de alamamışım.
Diğer dosyalardan farklı renge sahip olan altın sarısı dosyayı daha öncede fark edemeyişime kızarak adımlarımı dosyanın olduğu tarafa çevirdim. Dosyanın yanına geldiğim zaman ise büyük bir hüsranla karşı karşıya kaldım.
Şu kahrolası boyum yüzünden bir türlü yetişemiyordum.
Hemen dolapların önünde yer alan siyah masanın yanına giderek bulduğum sandalyeyi alıp, dosyanın yanına götürdüm.
Sandalyeyi yere sabitlediğimden emin olduktan sonra ise üzerine basarak dosyayı elime aldım.
Üzerindeki koca harflerle yazılan ÖZEL yazısı merakımı daha da kamçılıyordu aynı zamanda gülme hissi de yaratıyordu.
Kim özel bir dosyaya koca harflerle “ÖZEL” yazardı ki?
Tabi ki de Bahattin Bey gibi zeka parıltısı(!)
Özel yazarsa kimsenin okumayacağını falan sanıyordu herhalde. Benim gibi meraklı insanları buna katmaması ise oldukça gülünçtü.
Neyse ki sayesinde önemli bir bilgiye sahip olacacaktım. Daha fazla beklemeden merakımın tatmin olacağı sevinçle dosyayı açtım.
Açmam ile şoke oluşum bir oldu.
Bunun için mi bu kadar uğraşmıştım.
Boş bir evrak için mi?
Bahattin Bey o kadar da ahmak değilmiş demek ki. Sandalyeden inip hüsranla yönümü direkt çıkış kapısına çevirdim. Burada yapacak başka birşeyim kalmamıştı.
Kapının yanına giderek kolunu tuttum tam çevirecekken bana yaklaşmakta olan ayak sesleriyle ne yapacağımı şaşırdım. Eğer yakalanırsam Bahattin Bey beni kesin mahvederdi, casusu olduğumu bile düşünebilirdi!!
Sıkıntılı bir nefes vererek saklanabilcegim bir yer aramaya başladım ama aniden buranın neredeyse bizim büroyla aynı boyuta sahip, farklı bir yer olduğunu farketmemle başımdan aşağı soğuk sular döküldü.
Nereye gelmiştim ben böyle?
Burası da neresi?
Nasıl fark edemedim burasının bizim büro olmadığını?
Ayak seslerinin bana daha da yaklaşmasıyla düşüncelerimden hızlı bir şekilde çıkıp saklanabileceğim bir yer aramaya başladım. Nede olsa daha sonra bunları düşünürdüm.
Önce buradan çıkmalıydım. Arşiv odasına hızlı bir şekilde göz attım.
Kahretsin bu koca odada nasıl saklanılacak düzgün bir yer olmazdı?! Dolaplar arası aralık bile olmaması beni daha da çileden çıkarıyordu.
Yalnız, en iyi saklanılacak yerin odanın hemen ortasında ki masanın altı olduğu kanaatinde bulunup hızlı ve sinirli adımlarla masanın altına geçtim..
Masanın altına geçişimin hemen ardından kapının açılmasıyla ucuz atlatmıştım ama yinede tam olarak buradan çıkamadığım için sevincimin beni terk edişi o kadar da zor olmadı. Aynı zamanda napacağımı, nerede olduğumu buraya ne ara geldiğimi bilememek beni daha da harap ediyordu.
Oysa ben bir dedektiftim.
Böyle anlarda napacağımı iyi bilmem lazımdı ama şu lanet kalbim yüzünden bir türlü odaklanamıyordum, sakinleşmiyordu kalbim aksine daha da artıyordu ritmi.
İçerdekilerin sesleri kesilince düşüncelerimden kopup acaba gittiler mi diye biranlık şüpheye düştüm ama hemen ardından içlerinden birinin sesini duymamla gitmediklerini anlamam beni adeta umutsuzluğun derinliklerine itti.
Hele birde konuşan kişinin söylediklerini duymam, beni şoke edip zaten oluşan korku tohumlarımın filizlenmesine katkı da bulundu.
Tags: #gizem #geçiş #açelyaertürk #vakurnamdar #buton #soruişaretleri #dedektif #katil #gençkurgu #gerçeklik #kanlıbeş #vaka