86144B18-DF5D-4357-B2B3-F96E6E1F2C62

Bir Felsefe paradoksu içinde Devinimsel macera arayan Karakterin Hiçliğe erme Yolculuğu

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

Sertleşmiş bir ayazın ürkütücü bakışları arasında tırmanıyordu yokuşu. Tırmandığı yol sanki zihninin damarlarını tırmalarcasına hissettiriyordu. Hiç bir zaman yaşamadığı bir serüven gibi çığlık atmak geliyordu içinden gökyüzünün ufuklarına Doğru. Baharın sert ve cilveli gülüşmeleri bütün  armonisini sergiliyordu sabahın seherinden gün batımına. Aldırış etmeden, arkasına aldığı sert esen rüzgârın titrek sesleri ile adımları hızlanıyor ve heyecanla varmak istiyordu Mitan Dağındaki bilge ağacın yanına. Her adım da bir önceki günden kalan öğrendiklerini tekrarlıyor, her tekrar bir tekerlek gibi hızını arttırıyordu Siruni’ nin. Bir Mezopotamya çocuğu olan i Süryani bir ailenin oğluydu. Mitan’ ı ve oradaki ağacı çok sever tüm günü, gün batımına kadar orda geçirirdi. Siruni cevvalliği ve cesareti ile bilinen bir gençti.  Ancak Ne kadar cevval ve heybetli de olsa    seyrek esen yumuşak rüzgarlar bile tanımadığı coğrafyaların korkunç topraklarına sürüyordu kendisini.  Henüz on beşe düşmüş olmasına rağmen heyecanlı, atik ve zeki bir gençti. Gözleri yeşilin tüm tonunu barındıran kudretli dağların doruklarına bakıyordu. Gözleri toprağa değmeyen gözlerdendi. Onu gök yüzü, ufukların aklı, dağların esrarengiz gizemi, yıldızların çekici sırları besliyordu ve tabi birde Mintandaki bilge ağaç. Bunun yanında sahip olmak istedikleri, sahipliği öğretiyordu kendisine. Olmadığı için, “olmayı” çok isterdi. Belki de Mintan’a her gün ondandı gitmeleri. Her seherde, serçelerin ötmediği, çiçeklerin süslerini sergilemediği vakitte kalkar ve Mitan Dağının zirvesine giderdi. Her gittiğinde bir şey daha olup gelirdi. Denilene göre ‘’erirdi’’. Her geldiğinde ise başka bir coğrafyaya gittiğini anlatamaması görülmemişti. Mitan nedense iyi gelirdi kendisine. Her daldığında, her daraldığında Mitan’ a koşardı.

Mitan dağını  o kadar çok severdi ki ana rahmine düştüğü köyün sımsıcak ve hüzün dolu saçakları arasında yürürken sürekli ‘’ Dağlara çıkmayan Uzakları göremez ‘’ derdi. Yaşıtları ise alaylı bakışlarla geçip gider ancak Siruni umursamazdı. Ayrıca kimse merak bile etmezdi Mitan  dağını.

Yine bir sabah vakti  yüzüne göğü ışıldatan güneş vurmadan uyandı Siruni. Toprağı oyar gibi övdü gözlerini ve kuyu suyunun serin dokusu ile yüzünü yıkadı. Hazırlandı ve Mitan’ a yola koyuldu .

Yetişmek için adımlarını hafif ama hızlı bir ritimde atmaya başladı. O sıra gece ayrılıyordu yavaş yavaş günün içinden . Gecenin ayrılması biraz hüzün verse de Siruniye gün neşe ile geliyordu .Böyle tuhaf hisler içinde vardı bilge ağacın yanına . Birden ayağa kalktı ve Çekti içine doğanın enfes nefesini .Köyü izledi Mitandan . Dilber dağına baktı. Bunların hepsini hızlıca tavırlarla hissetti. Sonra bir daha baktı. Ancak bir sonraki bakış derin bir iç çekişle yankılandı mitan dağının doruklarında. Sanki dağı titretir gibi ,sanki yankılara ,yalnızım der gibi.

         Bir an sonra Bilge ağaç  dallarını kıpırdattı ve bir anlam vermeye çalıştı bu olanlara .Ancak başaramadı zira senfonin çubuğu sirunin ellerinde dans ediyordu. Birden far ettiki dallar istem dışı hareket ediyor ve bunu siruni yapıyordu. Rüzgarın fısıltıları, serçelerin cıvıltıları ,otların çimenlerin ve yaparakların hışırtıları… .Ve Mitan’ın yıkılmaz Kayalıkları ….

Saniyeler sonra Siruni büyük bir coşku ile   Bilge ağacın dallarından tuttu ve her zaman dokunduğu yaprağına dokundu ve ‘’Sende hissediyor musun Bilge ağaç ‘’ dedi.

Bilge ağaç biraz daha şaşırdı. Coşku korkuya verdi yerini .Düşündü ve sordu .. “Elbette hissediyorum ancak Nasıl oluyor bunlar..’’dedi.

        Her şey o kadar hızlı gelişiyordu ki ,Bilge ağaç yetişemiyordu  Siruni’nin heyecanına . Bu onun için güzel anlamlı ancak deli dolu ve göz önü perdeli bir yolculuktu. Bu dağı, bu yolda bu kadar hızla gitmek korkutucu sonuçlar doğurabilirdi ve  ansız yıkımlar ve vazgeçişler barındırabilirdi. Siruni coşkunluğu içinde Seherin sessizliğinde demlenirken , bilge ağaç onun efkarının hangi dağda Çiçek açacağını aramak ile meşgul olamaya devam ediyordu.

Siruni artık sakinleşmişti ki göğün  ihtişamlı göğsünden tanecikler damlamaya başladı  yanaklarına. Bilge ağaç  dallarını kapatarak bir korunak hazırladı Siruni’ye Siruni ağır adımlarla sırtını ağacın gövdesine yasladı ve baharın deli dolu yağmurunun geçmesi için beklemeye koyuldu bilge ağaç ile.

          Baharın , hicran göz yaşları dökülmeye devam ederken yerin yüzüne , Siruni ayağa kalktı ve kuşbakışı doğduğu köyün manzarasını izlemeye koyuldu. Bir ,iki adım ilerledi ve dönüp Bilge ağaca ‘’ Bu köy hep karanlık hep umursamaz hep gündelik ‘’ dedi . ‘Şimdi doğduğum mekana ışık vakti aydınlık vakti gelmedi mi Bilge ağaç dedi’

Sen gölge ederken ,aydınlık saçıyorsun efkarıma ama gölgelediğini zannediyorsun oysa senin  gölgenin içinden aydınlık zuhur ediyor zihnimin damarlarıma. Ancak bu insanlar aydınlığında bir gölge taşıyor . Gölgeleri o kadar karanlık ki içinde rahat bir nefes şekilde veda etmeye bile yer yok. Ama Senin gölgen  aydınlık saçıyor’ dedi.

         Bilge ağaç bir an için çok şaşırdı Uğradığı uğrak yerler bu öğretileri ulaklara ve uğraklara, çokça anlatmıştı . Nasıl olurdu da böyle genç bir cevvalin zihni bu yaşta ufuklarda süzülüyordu . Hayretfeza bir bakış ile efkarını diliyle şakırdatıyordu.

        Siruni bir nefes aralığında dinlendikten sonra konuşmaya devam etti. ‘Mesela bak senin adaletin yerin yüzünde yaşayanlardan daha berrak, daha şeffaf ve daha adil . Sen tüm hücrelerine ,yapraklarına dallarına eşit şekilde hayat suyu taşıyorsun . Sen onlara ufukları dağları , dorukları anlatıyorsun. Ve böyle olmasaydın Senin yerin Mitanın en zirve yeri olmazdı. Sen adilsin. (parmağıyla doğduğu köyü işaret ederek) peki ya onlar..!’ dedi.

          Gün rahminde taşıdığı  geceyi doğurmak üzereydi. Yıldızlar aydınlanmış, Mitanı bir gece mehtabına bırakmaya hazırlanıyordu. O sıra Siruni ise veda busesi bırakıp bilge ağaca,  Mitanın keskin kayalıkları arasında bir ceylan gibi sekerek, ovada kurulu, köyüne doğru yol almaya başlamıştı. Gün gecenin içine doğru süzülürken Sirunin zihninin  damarlarına  yıldırımlar düşüyor, her düştükçe siruni biraz daha sinir harbine giriyordu. Bunun sebebini kendiside çözemiyor bir kör düğüm gibi elektrik akımı dönüp dolaşıp körlenen yerde tıkanıp duruyordu. Siruni bu durum karşısında bulunduğu yerde durarak rüzgarın titrek sesini kulaklarına doldurdu ve  sakinliğin yurduna varmak istedi. Bu hali azda olsa işe yaradı ve sonunda  köye geldi.

          O sıra Annesi Mervan hanım akşam sofrasını evde hazırlarken bir aklı da Sirunin ne zaman evde olacağını düşünmekle yorgun düşüyordu. Bir an toparlandı ve gelmek üzeredir diyordu ki Siruni eve girdiğinin ışıklarını annesinin yanaklarına dokundurdu. Mervan hanım ,  oğluna çok düşkün ve diğer tüm köydeki çocuklardan ayrı biri olduğunu hisseder ve ona öyle davranır ve korurdu. öyledir ki çile ile yoğrulmuş , hasret ile büyümüş ve acı ile demlenmişti. Çilesi bir kıştan daha çetin,  hasreti bir destandan daha gerçek ve acısı bir ateşten daha yakıcıydı. Zira Siruni doğduktan sonra kocası Tahiri elim bir vakıada kaybetmiş ve tüm acı ve kederi  göğsüne gömmüştü .

          Mervan hanım,  tabaklara sanat eseri yemekleri doldururken Siruni ellerini yıkadı ve sofraya oturdu. An geçmedi ki. bir an atıldı ve Anne dedi.” Benim nereye gittiğimi Merak ediyor musun.’’ Mervan Hanım şaşırdı ve şöyle dedi ‘’Ne için Gittiğini bilmiyorum oğlum ancak nereye gittiğini biliyorum’’. Siruni ise bu titrek esen yanıttan sonra kısa bacaklarını birbirine değdirerek dudaklarından bir asil kartal gibi süzülecek cümleleri zihninde hazırlarken  bir iç çekti ve gözlerini annesine doğru mıhladı. Keskin bir bakış ile derin bir zihin arasında gidip geldikten sonra  Mervan Hanıma “ Ben dağları, ufukları ve dorukları seviyorum Anne” Aklım dağlarda ,ufuklarda iken Evimizin soframızın ovada olması yoruyor beni” dedi. Mervan hanım bir an için şok etkisi yaratan bu cümlelerin içinde aklı ile dolaşırken kan pompalayan atar damarları hızlı adımlarla tüm zihnini sardı..

        Mervan hanım Neden oğlum Diyemeden..!  Sirunin dillerinden içinde fırtınalarla süzülen akıl ufukları evde esmeye başlamıştı bile. Siruni önündeki tabaktan bir kaşık çorbayı yudumladıktan sonra annesine tekrar bakıp konuşmaya devam etti” Anne Mitanda bir sırdaşım var O Benim ağrıyan başımın  Sızlayan zihnimin tek öğreticisi. Bu gün ondan adaleti  öğrendim. Çünkü o çok adil . Peki ya bu köydekiler..? Mervan hanım bir an durdu  ve sordu” Bu ne ağacı nasıl bir ağaç bu seninle konuşabiliyor mu” diye irkilerek sordu. Siruni bir an bile tereddüt etmeden “ tabiki konuşabiliyor her sözü bir bir kütüphanemde yer edindi kendine “ Sirunin bu sözleri Mervan hanımın şaşkınlığını biraz daha ziyadeleştirdi. Ancak saatin geç olduğunu fark ederek yatması için siruniye “ Daha sonra Konuşuruz Bunları oğlum şimdi yatağa lütfen” diyerek uyuması gerektiğini hatırlattı . Siruni ise emin ve biraz hüzünlü adımlarla yatağına doğru ilerledi . Bir zaman sonra derin bir uykuya dalıp sabahın açmasına el uzattı.

 

Tags:
Paylaş
0 Yorum

Bir Cevap Bırakın

© 2023 Yazokur. Sizin için sevgiyle hazırlandı. MacroTurk

İletişim

Sizlere daha iyi hizmet edebilmek için bize mail gönderebilirsiniz.

Gönderiliyor
error: İçerik Korumalı

Kullanıcı Bilgileriniz İle Oturum Açın

veya    

Bilgilerinizi Unuttunuzmu?

Create Account