Bölüm 1
“Siz işe yaramayan bir düzine beceriksiz beni sonunda katil edeceksiniz!”
Karşısında duran on küsur korumaya öfkeli bir şekilde bakıp kimseyi konuşturmadı genç adam. Gerçi kimse onunla konuşacak cesareti gösteremezdi zaten. Bütün heybetiyle sinirli bir şekilde çalışma odasında gidip geliyordu. Beyaz gömleğinin altından beliren sert gövdesi sinirle inip kalkarken resmen burnundan soluyordu. Ya o an kendisi orada olmasaydı? Olacakları düşündükçe büyük bir sinir dalgası kaplıyordu bedenini.
“Sizi kovmadığım için şükretmelisiniz. Şimdi defolun gözüm görmesin kimseyi!”
Geniş çalışma odasında gergin bir şekilde dolaşırken kendini bitkince koltuğa bıraktı. İyice çekilmez ve sinirli bir adam oluyordu.
Lanet olsun!
Peki ya bu aptal işe yaramazlara ne demeliydi? İşlerini bile düzgün yapamıyorlardı!
Cansu!
Ya ona bir zarar gelseydi ne yapacaktı?! Bu beceriksiz korumalar hiçbir halta yaramıyordu.
Masasında duran resme gözü takıldı. Ne kadar da mutlu görünüyorlardı. Adam derin bir hüzün hissetti. Bunu onlara kimin yaptığını bilmiyordu ama en kısa sürede bunu bulmak için yemin etmişti.
Kapının tıklatılmasıyla sert ve sinirden kararmış gözlerini kapıya dikti. Biraz önce kimseyi gözü görmeyecek demişti. Bu evde ne zamandan beri sözleri dinlenmiyordu. “Gir!” dedi. Giren her kimse fazla cesaretliydi.
“Dayı!”
Küçük kız uykulu gözleriyle dayısına baktı. Adamın ise bakışları anında yumuşamıştı. Yeğeni Cansu uykudan uyanmış ve ürkek bir şekilde kapıda duruyordu. Ağır ağır kalktı koltuktan ve kızın yanında durup diz çöktü.
“Benim Can’ım uyanmış mı?”
“Evet. Sen neden bağırıyordun Dayıcım?”
Tabiki küçük kıza eve giren bir adamın aptal korumalarınca engellenemediğini ve kızın odasına kadar girdiğini, eğer onu kendisi görmese kızı öldürebileceğini söyleyemezdi.
“Sadece şakalaşıyorduk.” diyerek kızı kucağına aldı ve doğruldu.
Küçük kız tüy gibi hafifti ve her zaman parlayan gözleriyle dayısına bakıyordu.
“Sen yine sinirlenmişsin dayıcığım”
Dudağı kıvrıldı adamın. Bu küçük cadı gerçekten çok bilmişti.
“Bunu da nereden çıkardın?”
“Çünkü sinirlenince gözlerin çok kötü bakıyor. Korkuyorum!”
“Sen benim Can’ımsın ve insan kendi canına zarar vermez. Sakın benden korkma!” diyerek kızın gözlerinin önüne gelen bir tutam sarı saçı geriye doğru itti. Tıpkı ablasına benzeyen saçları, kokusu genç adama nadiren hissettiği bir huzur veriyordu. Uzanıp kızın alnından öptüğünde küçük kız başını sallayıp dayısına yasladı ve bir müddet öyle kalarak uykuya daldı.
Kızı yatağa dikkatli bir şekilde yatırdığında odasından çıktı. O sırada çalan telefonuyla kendi odasına doğru yöneldi.
Arayanı görünce çenesi kasıldı. Yeni bir haber mi? diye düşündü.
“Söyle!”
“Efendim adli tıptan rapor çıktı. Kasten olduğu kesinleşti.”
Sessiz bir küfür savuruldu dudaklarından. Kanına giren ve bütün damarlarına yayılan o ateşle dolmuştu. İntikam ateşi artık onu esir almış tüm vücuduna yayılmıştı. Bundan sonra onu kimse durduramayacaktı
****
Gözü korkmuştu! Acaba geri mi dönseydi? Neredeyse arkasını dönüp gidecekken durdu. Vicdanı el vermiyordu bir türlü. Bu bilgiyi kendinde daha fazla tutamazdı. Bu devasa köşke bakarken içi ürperdi. Evet köşk demekle abartmış sayılırdı fakat üç katlı bu ev bir köşk gibi kudretli ve ihtişamlı duruyordu. Tabi bahçesindeki onlarca koruma da buna dahil! diye düşündü.
Kapıya yaklaşan bu yabancı, korumaların dikkatini çekmişti. İçlerinden en heybetli olanı kapıyı açıp dışarı çıktı ve kıza doğru yaklaştı.
“Birine mi baktınız?”
Ah, ismi neydi? Heyecandan unutmuştu.
Ah! İşte hatırladım!
“Ben Hülya Hanım ve Kenan Bey’in yakın arkadaşlarıyım. Uhud Cihandar ile görüşmek istiyorum. Kendisine önemli bilgiler vereceğim.”
Adam kızı uzun uzun süzdü. Katil yada ajan gibi durmuyordu ama kimseye güvenemezdi değil mi? Aksi halde huysuz patronu onu kovabilirdi. Fakat kız önemli demişti. Gerçekten önemli bir bilgiyse ve bunu engellerse huysuz patronu onu yine kovabilirdi. Nihayet biraz rahatlamaya karar verip karşısında kıvranıp duran kızı eliyle içeri buyur etti.
“Buyurun içeri hanımefendi.”
Kız yavaşça ve etrafı inceleyerek girdi büyük dış kapıdan içeriye. En az beş dönüm olan bahçesinin önünde bir süs havuzu ve içinde ise kanatlarını açmış büyük bir kartal heykeli duruyordu..
Her yerinden korku akıyor!
Basamakları çıkıp eve girdiğinde sol tarafında merdivenler, biraz ileride mutfak ve sağ tarafında ise o koca salon vardı. Evin azameti karşısında dili tutuldu. Kocaman salonu kendi evinden daha büyüktü. Krem ve kahverenginin hakim olduğu salonda şıklık ve sadelik boy gösteriyordu.
Kendisine merdivenleri gösteren adam “Beyefendi sizi çalışma odasında ağırlayacak.” diyerek merdivenleri çıkmaya başladı. Kız peşinden gelirken ne kadar merdiven çıktığını sayıyordu.
22, 23 Ah, nihayet 24!
Merdivenin tam karşısında bir oda vardı ve orayı geçerek uzun koridora girdiler. Duvarlarında rönesans tabloları olan bu evin her köşesini merakla incelemek istedi.
Adam kalın menteşeli kapıyı çaldığında çıkan tok ses kızı kendine getirirken, içerideki gür ses ise onun tedirginliği artırmaya yetmişti.
Şu an geri dönemem!
Çekinerek içeri girdiğinde koltuğunda oturan adam işkence eder gibi ağır ağır ona döndü. Gri-yeşil gözleri karanlık bir orman kadar korkutucu görünüyordu. Ortama hakimiyeti ilk saniyeden bile belli oluyordu. O an en yakın arkadaşının kardeşi hakkında ne kadar az şey bildiğini fark etti. Sadece ‘iş adamı’ olduğunu sanıyordu.
“Demek ablamın arkadaşısın?” dedi kuşkuyla.
“Evet!”
Onun kuşkusunun tersine oldukça net bir şekilde cevap verip başını kaldırdı.
Adam gözlerini kısarak kızı inceledi. Eliyle kıza koltuğu gösterdi.
“Benimle ne hakkında görüşmek istiyorsun?”
Merhaba, hoş geldim değil mi? Ne kadar da kasıntı bir adam! Bir o kadarda yakışıklı!
Kız birazdan söyleyeceklerinin tesiriyle titreyen elini dizginlemeye çalışarak konuşmaya başladı.
“Buraya onlar için son görevimi yapmaya geldim.” sesi düşündüğünden daha mağrur çıkmıştı. Bu konuşma boyunca onu hem tedirgin eden hem de gözleriyle sanki ruhunu ele geçirmeye çalışan şu kasıntı adama bakmamaya karar verdi.
Genç adam meraklanmıştı.
” Hülya ölmeden önce bana bir davasından bahsetmişti… Ne davası olduğunu bilmiyorum. Sadece elinde önemli belgeler olduğunu ve bu işi başarırsa bir holdingin iflas edebileceğini söylemişti.”
Genç adam kızı ilgiyle dinliyor, konuşmanın nereye varacağını merak ediyordu. Ablasının bir çok davası olmuştu bu normaldi. Ablası ünlü bir avukattı. Fakat davalarından çok az bahsederdi.
Kız nefes almak için biraz duraksadı.
“Bu belgeleri çok gizli tutuyordu ve ölmeden önce bana bir şey verdi…”
Adam kızın ne maksatla geldiğini anlamıştı. Daha önce de yaşamıştı. Boş iddialar, gereksiz bilgiler sürüsü ve onlara istenen fahiş bedeller. Artık bunlara sabrı kalmamıştı. Ablasının adını duyurmuş bir avukat olmasının dezavantajları bunlardı. İçeriğini bile bilmediği bir düzine işe yaramaz belgeler karşısındaki kızdaydı ve bunun için ondan para sızdırma peşindeydi! Bir de ablasının en yakın arkadaşı olacaktı! Kızın sözünü keserek lafa girdi.
“Ne kadar istiyorsun?”
“Anlamadım?”
“Numara yapmayı kes. Belgeler için ne kadar istediğini söyle!”
“Ne? Siz delirmiş olmalısınız!”
“Demek zor kız rolleri oynuyorsun?”
“Bu ne küstahlık!” diyerek ayağa kalktı genç kadın. Fakat üstüne gelen bu iri ve korkutucu bedenle sözünü geri almak için yalvaracağını düşündü.
Adam sertçe kolundan tutup
“Defol evimden!” diye bağırarak kızı iter gibi bıraktı.
Kız kapıyı sertçe çarpıp çıktığında bunları hak etmediğini düşündü.
Hülya için bile olsa, dedi sinirle, Bu eve bir daha asla gelmeyeceğim!
****
“Arabanın fren kabloları kesilmiş. Kaza falan değil bu kesinlikle cinayet.”
Uhud sinirle sıktı elini. Parmakları kızarmıştı, bir yerleri kırmak istiyordu! Çenesi kasılırken bakışlarını avukatına çevirdi.
“Ablama ve Enişteme bunu kimin yaptığını bulup onu kendi ellerimle öldüreceğim!”
“Uhud soruşturmaya dahil olursak her türlü bilgiye erişebiliriz. Lütfen polisle işbirliği içinde olduğunu unutma!”
Elini masaya vurup ayağa kalktı. Bir elini pantolonunun cebine koyarak diğer elini simsiyah gür saçlarına öfkeyle geçirdi.
“Polislerle iş birliği! Söylesene bu iş birliği sonucunda o adamı öldürmem için bana verecekler mi?”
Avukatı onun bu ciddiyetsiz sözlerine göz devirdi.
“Sanırım hayır. Ama adamlarım ve ben araştırmalarımızı sürdürüyoruz merak etme.”
dedi Avukatı Mete. Neredeyse beş yıldır beraberlerdi ve onu arkadaşı gibi görürdü.
“Bu arada eve giren o adamı buldunuz mu?”
Uhud o an aklına düşmüş gibi aniden parlayan gözlerini açtı. Bunu nasıl unutabilmişti? Korumaları bir işe yarayıp adamı kaçmadan yakalayabilmişti neyseki.
O adamı konuşturup sonrada kafasına sıkmak için büyük bir istek duydu. Ne cüretle Cansu’nun odasına girip ona zarar verebilirdi!
“O adam elimde. Konuşturup kimin gönderdiğini öğrenmeye çalışacağım.”
“Peki o halde gelişmeleri bildiririm sana.”
Mete çıkıp da kapısı kapandığında düşünceleriyle yalnız kaldı. Ablasını ve eniştesini kaybedeli yaklaşık bir ay oluyordu. Neredeyse gram uyumamıştı. Biliyordu ki katilleri bulup intikamını almadan ona rahat yoktu. Öfkesi kalbindeki acısını gizlemeye yetmiyordu. Hem bu hayattaki son kalesini kaybetmiş hem de Cansu’nun tüm sorumluluğunu tek başına üstlenmişti. Uhud Cansu’ya yetemeyeceğini, ona sıcak bir aile ortamı veremeyeceğini düşünüyor ve bu düşünce içinde kayboluyordu. İçindeki endişe yığınıyla çalışma odasından çıktı ve hemen yan tarafındaki Cansu’nun odasına yöneldi.
Kız yatakta oturmuş bebekleriyle oynuyordu. Dayısını görünce yüzü aydınlandı. Kollarını açarak dayısını yanına çağırdı. Adam kızı kollarının arasına alarak sıkıca sarıldı.
“Bugün parka gidelim mi dayıcığım?”
“Ufak bir işim var. Ondan sonra gidebiliriz meleğim.”
“Ben burada çok sıkıldım dayıcığım oynayacağım kimse yok. Annem ve babam ne zaman gelecekler?”
Kalbinin nasıl acıyla attığı dışardan duyulacak olsa herkes şu an sağır olabilirdi. Kızı biraz daha sıkı sardı. Bunu ona nasıl söyleyebilirdi? Annen ve Baban hiç gelmeyecek nasıl diyebilirdi? Gözleri kıpkırmızı olmuştu. Bir damla dahi dökemeyen, uyku uyuyamayan gözleri ona isyan ediyordu.
Olmaz bunu ona söyleyemem!
“Annen ve baban çok yorulmuş Can’ım. Tatil yapacaklar biraz. Bu süre içinde sen benimle kalacaksın. Yoksa benimle kalmak istemiyor musun?”
Yalandan darılmış gibi yaptı Uhud. Kız kollarından çıkıp o masum ela gözlerini adama çevirdi.
“Hayır dayıcığım hayır. Ben seni çok seviyorum!” diyerek dayısının yanağına bir öpücük kondurdu.
“O zaman ben işlerimi halledeyim sonrada beraber parka gidelim.”
Kızı alnından öpüp çıktı odadan.
“Hamza!” diye bağırdı merdivenlerin aşağısına doğru. Hamza dış kapıyı açıp ellerini önünde birleştirerek girdi içeri.
“Yakaladığınız adam nerede?”
“Bodrumda Abi.”
Beraber bodruma indiklerinde Hamza’ya “Dışarıda bekle!” dedi sert sesiyle.
Sandalyede bağlı duran adama saf bir öfkeyle baktı. Tüm vücudu bu adamı öldürmek için kendini hazırlasa da onu konuşturmadan öldüremezdi.
Adamın yarı uyur bir vaziyette olduğunu görünce kovadaki suyu yüzüne boşalttı. Adam uyanır gibi olunca sertçe tuttu çenesinden.
“Ne işin vardı evimde?!”
Adamın kanlı dudağının konuşmak için bir harekette bulunmadığını görünce yumruk yaptığı elini sıkıp sabır dilendi. Şu an olmaz! Şu an olmaz!
“Konuş! Yoksa öldüreceğim seni!”
diyerek belindeki Beretta marka silahını çıkarıp adama doğru çekti. Adamın gözlerinde gördüğü kararsızlıkla silahı adamın ağzına soktu.
Adam korkmaya başlıyordu. Kafasını olumsuz anlamda sallayınca çekti silahını ve “Konuş!” diye emretti.
“B-ben kıza zarar vermeyecektim. Ben sadece o belgeleri arıyordum!”
“Ne belgesi arıyordun!”
“Hülya Hanım’a ait bir kaç belge!”
Belgeler… Şu aptal kızın bahsettiği belgeler… Kahretsin, o belgelerde bu kadar önemli olan ne vardı !
“Seni kim gönderdi?”
“Tanımıyorum!”
Suratına bir yumruk inen adam sandalyeyle beraber yere devrildi.
Eğilip adama doğru “Son kez! Son kez soruyorum seni kim gönderdi?” diye tısladı.
Adam yarı kapalı gözleriyle “Başlarında kim var bilmiyorum. Beni buraya Cevat Bey yolladı. Cevat Gürsoy!”
Elinde tuttuğu silahı beline yerleştirdi. Son kez yüzüne yumruğunu yapıştırıp ayaklandı. İğrenç bir şeye bakar gibi bakıyor, midesi bulanıyordu.
Cevat… Onu bulacağım ve bana ölmek için yalvaracak!
***
Kendine bir bardak kahve almak için küçük evinin amerikan tarzı mutfağına yöneldi. Son yaşadığı olaylardan sonra kendisini hala toparlayamamıştı. Arkadaşının öldüğüne inanamıyordu. Oysa o kendisini hiç yalnız bırakmayacaktı! Şimdi en yakın arkadaşı olmadan ne yapacaktı?
Gözünden akan yaşları elinin tersiyle sildi. Boynundaki kolyeye dokundu. Bu ona güç veriyordu! Her ne kadar anahtar ucu, kolye süsü için yapılmış gibi görünse de bu anahtarın gizli bir yerleri açtığını gayet iyi biliyordu!
“Eğer bana bir şey olursa… Buna çok iyi bak. Zamanı geldiğinde ise bunu kullan!”
Demişti arkadaşı. Onun öldürüldüğüne adı gibi emindi! Fakat kendi başına bir şey yapamıyordu. O sevimsiz adam ise onu dinlemeyip büyük bir kabalıkla evden kovmuştu!
Kaba herif!
Çalan kapı sesiyle elindeki fincanı tezgaha bıraktı ve üstündeki pijamaları çok önemsemeden kapıyı açtı.
Bir kurye mi?
“Fulya Çelik?”
“Evet?”
“Paketiniz var. Şurayı imzalayın.”
Paketi eline alıp kağıdı imzaladı. Kapıyı kapattığında bu paketin içinde ne olduğunu düşündü. Oturma odasına geldiğinde paketin üstündeki not dikkatini çekmişti.
“Ciddi olduğumuzu anlaman ve belgeleri bize vermen için ufak bir hediye!”
diyordu notta. Fulya bu adamlardan artık bıkmıştı! Sürekli tehdit mesajları gönderiyorlardı fakat onlardan korkmuyordu.
Paketin içinden kapalı bir zarf çıktı. Zarfı yavaşça açarken kalbi düşüncelerine inat hızla çarpmaya başlamıştı. Ona ne tür bir hediye gönderebilirlerdi?
Zarfı yırtarak açtığında ise kanı dondu. “Olamaz!” diye çığlık atıp geri çıktı! Allahın belası adamlar! Bu onun ve Hülya’nın asistanının ölü bedeninin resimleriydi!
Fulya gördüğü şey karşısında donup kalmıştı. Gözyaşlarına engel olamıyordu ve ilk defa korkuyordu! Aklını kaçırabilirdi! Bu adamlar onu da öldürecek kadar caniydiler!
Ne yapacağım?
Belgelerin yerini bilmiyordu! Sadece, Hülya ölmeden önce ona bu kolyeyi vermiş ve önemli bir kaç belgeden bahsetmişti. Belgeler nerede bilmiyordu! Kahretsin!
Şimdi ise kendisi tehlikedeydi ve bu adamlar onu her an gelip öldürebilirlerdi!
Peki bu resimleri ne yapacaktı? Midesi bulanıyordu ve başı dönüyordu. Banyoya yöneldi. Soğuk kanlı olmalıydı. Korkarak yanlış bir şey yapmak istemiyordu. Elini yüzünü yıkayıp sakinleşmeye çalıştı.
Tekrar oturma odasına girdiğinde kendini toparlaması uzun sürdü. Resimlere her baktığında bayılacak gibi oluyor, beyni zonkluyordu. Kendini zorlayarak resimleri zarfa koydu ve zarfı eline alarak yatak odasına yöneldi.
Titreyen elleriyle küçük çantasına bir kaç şey alıp taksi çağırdı. Şu an bavul alamaz, eşyalarını toplayamazdı. Bu, eğer izleniyorsa çok dikkat çeker ve adamlar onu hemen yakalayabilirlerdi!
İzleniyor muyum?
Dışarıdan taksinin sesi duyup sokağa fırladı. Adama “Acilen buradan uzaklaşın!” dedi nefes nefese. Nereye gideceğini bilmiyordu. Şu an onun için her yer tehlikeliydi! Dönüp arkasına baktığında bir sürü araba görmüştü. Kalbi ne kadar da hızlı atıyordu!
Hangisi beni takip ediyor?
Nereye gideceği hakkında en ufak bir fikri yoktu. Hiç bir yer ona güvenli gelmiyordu. Bir otel odasında ölmek ise isteyeceği son şeydi!
Aklına gelen fikirle kendini berbat hissetse de Fulya nereye gideceğini bulmuştu! Ona ne kadar zor gelse de taksiciye adresi verdi. Buna mecburdu şu an belki de onun için en güvenli yer orasıydı. Oraya gitmeyi zerre kadar istemiyordu ama bu çok ciddi bir durumdu!
Eğer o katiller yakalanmazsa Hülya gibi kendisini de öldürebilirlerdi! Bu anahtarın sorumluluğunu daha fazla taşıyamazdı!
***
“Abi o kız yine geldi.”
“Hangi kız?” dedi Uhud gözleri kapalı bir halde çalışma odasındaki koltukta dinlenirken.
“Hülya Hanım’ın arkadaşı olan kız salonda bekliyor.”
Baş belası fırsatçı!
Onu açıkça evinden kovmuştu. Hangi cesaretle tekrar gelebiliyordu? Belgeler işine yarayabilirdi ama o fırsatçı kıza para falan vermeyecekti!
Belki belgeleri başka yollarla alırdı. Evet, evet kesinlikle başka yollarla halledecekti bu işi. Sinirle ayağı kalkıp, bir hışımla indi aşağı. Kumral saçlarını arkadan özensizce toplamış olan kız elinde tuttuğu çantanın sapıyla gergince oynuyordu. Alnındaki terleri görünce kızın fena halde korktuğunu ve iyi olmadığını buradan bile anlayabilirdi. Bir terslik olduğunu seziyordu aksi halde neden kapıları çarparak çıktığı bu eve kedi gibi geri dönsün?
Uhud salona girip nezaket kurallarını alt üstü ederek kızın karşısına oturduğunda delici yeşil gözlerini alay edercesine kıza çevirdi.
Demek tekrar buradasın küçük fare!
“Miktarı belirledin herhalde?”
”Ben sizin paranızı falan istemiyorum! Bakın durum sandığınızdan daha ciddi!”
“Öyle mi? Seni dinliyorum!”
Uhud kızın ne söyleyeceğini dikkatle dinledi. Kızın titreyen elleri bazı şeylerin gerçekten ciddi olduğuna vurgu yapar gibiydi.
“Bugün evime bir paket geldi. İçerisinde ne vardı biliyor musunuz?”
Uhud oturuşunu dikleştirdi. Kızın bu tavrı merakını arttırmıştı. Fulya elini çantasına atarak bir notla beraber resimlerin olduğu zarfı uzattı. Uhud notu okur okumaz kaşlarını çatmıştı. Resimlere baktığında ise onun bile kanı çekilmişti. Bu adamlar her kimse yöntemleri bayağı farklı olmalıydı. Resimdeki kızı ablasının yanında bir kaç kere gördüğünü hatırladı. Yazık olmuştu. O belgelerde ne vardı? Bu kadar önemli olan neydi? Ablası neye bulaşmıştı böyle?
“Hülya’yı her kim öldürdüyse bana bunu gönderen de o! İstedikleri şey nerede bilmiyorum. Ancak yardımınız sayesinde bulabiliriz.”
“O belgeler hakkında başka ne biliyorsun!”
Dedi Uhud sert ve kalın çıkan erkeksi sesiyle.
“Hiçbir şey! Davalarımız hakkında pek konuşmazdık. Tabi ki tehditler, göz korkutmalar bizim işimizde her zaman olurdu fakat bu çok farklı!”
“Peki o belgeleri nasıl bulacağız?”
Kız boğazında sallanan zinciri gömleğinin içinden çıkardı. Ucunda gümüş rengi, kalpli bir anahtar sallanıyordu.
“İşte bununla!”
“Ve karşılığında hiçbir şey istemiyorsun?”
“Beni korumanızı istiyorum. Hayatım tehlikede.”
Uhud sinirle oturduğu yerden öne kayıp delici bakışlarını kıza dikti.
“Delirmiş olmalısın avukat!”
Bunu asla yapmayacaktı. Başında bir sürü bela varken bir de bu avukat bozuntusunu kendine bela yapamazdı.
“Anlamıyor musunuz? Bana bir zarar gelirse belgeler o adamların eline geçer!”
Tabi ki o belgelere bir şekilde ulaşacaktı fakat bir avukatın sorumluluğunu alamazdı.
“Senin boynunu kırarak anahtarı alıp belgelere erişebilirim neden seni kendime yük edeyim?” diyerek rahat bir şekilde arkasına yaslandığında Fulya irkildi. Korkuyla baktı gözleri yeşilin en koyu halini alan bu adama.
Nereye düştüm ben böyle!
“Bunu yapamazsınız!” dedi fakat emin olmak için adam baktı. Boğazı kurumuştu. Adamdan cevap gelmeyince yutkunarak, ”Yapamazsınız değil mi?” dedi.
“Yapamazsınız değil. Yapmam. Prensip olarak senin gibi birini öldürmem!”
Fulya o an bu kasıntı adamın kendisiyle dalga geçtiğini anladı. Böyle ciddi bir konuda gösterdiği tavra sinirlenerek ateş saçan gözlerle adama baktı.
“Buraya hiç gelmemeliydim!”
diyerek ayaklanmıştı ki adam kolundan tutup kızı sert gövdesine çekti.
“Bana bak baş belası hayatımda yeterince sorun var. Bir de seninle uğraşmayacağım!”
“Kolum… Kolumu acıtıyorsunuz!”
Uhud kızın dediklerini önemsememiş tutuşunu gevşetmemişti. Saf bir öfkeyle bakan yeşil gözlerinin kızı nasıl da delip geçtiğini bilmiyor muydu? Fulya gözlerine cesaretini yansıttı. Zira bugün korkuyu en derinlerine kadar yaşamıştı. Şimdi ise adamın bu keskin yeşil gözleri ona korku vermiyordu.
Garip bir şekilde kendini güvende hissetti Fulya. Bir yanı karanlık bir ormanı andırsa da ufacık bir saniye de olsa huzur veren o yeşil hareler çarpmıştı gözlerine. Oysa belki de burası dışarıdan daha tehlikeliydi?
İçinden bir ses bu adamın ne kadar korkutucu, ne kadar sinirli olursa olsun ona zarar vermeyeceğini söylüyordu. Adamın gözleri onu bir şekilde huzura davet ediyordu. Yoksa bu kaba adamdan etkileniyor muydu?
Hayır Fulya hayır! Bu hödük heriften etkilenemezsin!..
Tags: #gizem #romantik aile duygusal