*
“Ben o kapıdan içeriye hiçbir zaman girmedim. Girmediğim bir yerden nasıl çıkabilirim ki?”
*
Tüm aile televizyona kilitlenmiş, sessizce dış işleri bakanının açıklamalarını dinliyorduk.
“Bilim insanları bugün Türkiye saatine göre akşam dokuz sularında İsviçre’nin Cenevre kentin de 13,7 milyar yıl önce meydana gelen ve big-ban adı verilen çarpışma sonrasın da evrenin nasıl oluştuğunu anlamak için Avrupa nükleer araştırma merkezinde büyük bir çarpışma gerçekleştirecekler.”
İçimden bir ses bu haberin, öylesine verilen bir haber olmadığını söylüyordu. Niye Avrupa da yapılan bir deney #tümdünyadinlesin hashtag ile tüm dünyaya duyurulurdu ki?
” Dünyanın en büyük atom altı parçacık çarpıştırıcısı olan büyük hadron çarpıştırıcısı şu ana kadar bu alan da yapılmış en yüksek enerjili deneyi olacak. Binlerce bilim insanı, yıllardır bugün için çalışma yapıyorlar. Benim bugün bura da bu deneyi size açıklama nedenim olumlu sonuçlar alabileceğimiz gibi olumsuz sonuçlar da alabilecek olmamız. Bilim insanlarımızın düşüncelerine göre eğer başarısız olursak, dünyanın sonunun geleceğini öne sunuyorlar. Büyük çarpışmadan bir saat önce tüm dünyanın elektrikleri kesilecek, sessizce karanlıkta oturup deneyin başarılı olup olmayacağını bekleyeceğiz. Lütfen paniğe kapılmayın ihtimaller yarı yarıya herkesin inancı ise tam. Bir kez daha big-bang tanık olacağız! “Diye bağırdı dış işleri bakanı.
Gözlerim televizyondan kardeşime kaydı, küçük kollarını annemin ince beline dolamış korku dolu gözlerle televizyonu izliyordu. Tek tek annemin babamın ve abimin gözlerine baktım, sanki bu deneyin başarılı bir şekilde sonuçlanacağına emin gibilerdi.
Salonda daha fazla oyalanmamak için sehpanın üzerinde duran telefonumu alıp, odaya çıkmak için ayaklandım. Tam ilk basamağa adımımı atmıştım ki annemin sesi duyuldu.
“Kalkmak için babandan izin istedin mi Defne?”
Annemin sorusuna göz devirip basamaklara tırmanmaya başlamıştım ki annem az öncekine göre daha şiddetli bir şekilde arkamdan bağırdı.
“Kime diyorum ben? Sana yıllardır neyi öğretiyoruz biz? Bu yaptıkların ne kadar da saygısızca davranışlar, çabuk babandan ve benden özür dile!”
“Biraz sessiz ol anne! Rüya zaten korkuyor görmüyor musun? Bir de sen bağırıp korkutma.”
“Defne annenle nasıl konuşman gerektiğini hala öğrenemedin mi? Yaşından utan yaşından.”
İşte benim ailem de bu şekilde. Sadece basınlara, balolarda annemin kendisiyle yarıştırmaya doyamadığı sosyeteye karşı sevimli, iyi geçinen bir aileydik. Ama ne zaman bir baba şefkatine ihtiyaç duysam ya çok önemli toplantıların da olur ya da beni görmezden gelirdi. Ne zaman anneme bir şey anlatmak istesem hayallerimden bahsetmek istesem beni susturur, benim için planladığı gelecekten bahsederdi. Hiçbir zaman çocukluğumu yaşayamadım. Çamura basmak istesem Beyaz çoraplarım kirlenir diye izin vermediler, onun yerine elime bir bebek tutuşturup beni susturdular. Diğer yaşıtlarım gibi bisiklet binmek istesem boşa vakit harcamaktan başka bir şey olmadığını bisiklet binmek için harcayacağım zamanı yabancı dil öğrenerek geçirebileceğimi söylediler. Şimdiyse onların seçtiği bölüm olan tıp fakültesini okuyordum oysa beni bir kere dinleyipte ne olmak istediğimi sormadılar. Okulda öğretmenlerim bile sorduğunda ressam olmak istiyorum demeye korktum. Olur da babamlar duyarda bana kızarlar diye ressam yerine soran herkese doktor dedim.
“Saatler sonra zaten hepimiz öleceğiz hala ne saygısından bahsediyorsunuz?”
“Defne karşındaki kişiler senin annen ve baban cümlelerine dikkat et artık!”
Sevgili abiciğim sende bu işe karışmasan olmazdı değil mi?
“Bir kez olsun bana ne istediğimi sordunuz mu? Sana soruyorum anne bir kez bana benim geleceğimi anlatmak yerine benim ne olmak istediğimi sordun mu? Peki ya sen baba bir kez gelip bana neyim olduğunu sordun mu? Her zaman için toplantıların benden daha değerli olmadı mı? Abi sen peki? Ne zaman sırtımı dayayacak birini aradığımda başımı koyacak bir omuz aradığımda ben buradayım kardeşim ne olursa olsun senin yanındayım demek yerine kaçmadın mı? Siz sadece sosyeteye, basına güzel disiplinli bir aile gibi görünmek için çabaladınız, benim duygularım düşüncelerim her zaman bir hiç oldu. Şimdi kameraların karşısına biri geçmiş saatler sonra dünyanın sonunun geleceğinden bahsediyor, ama siz hala bana saygıdan bahsediyorsunuz. Üzgünüm anne hiçbir zaman sizin istediğiniz kişi olmayacağım. Şimdi de sizden özür dilemeden, odama çıkmak için babamdan izin istemeden odama çıkacağım “
Üçü de arkamdan bağırsa da duraksamadan yürümeye devam ettim. Hiçbir kuvvet beni durduramaz derken babamın hareketi durmama sebebiyet oldu.
Ne zaman yerinden kalkıp arkamdan geldi bilmiyorum ama elleri saçımla buluştuğunda dudaklarımdan küçük, cılız bir inilti koptu.
“Sen kendini ne zannediyorsun? Daha bize şükretme gerekirken şu dediklerine bir bak!” elinin birini saçımdan çekip yüzüme sert bir şekilde vurdu. Babam ne olursa olsun bana hiçbir zaman elini kaldırmamıştı, elini kaldırmayı geçin benimle konuşma zahmetinde bile bulunmazdı ama bu, bu yaptığı çok fazlaydı.
Gözümden akan bir damla yaş vurduğu yeri yakıp yere düşerken hiçbir şey diyememiştim, kendimi savunacak tek kelime bile edememiştim.
“Anne babama söylerimsin ablama vurmasın, canı acır ben söylerdim ama ya bana da vurursa?”
Rüyanın korku dolu sitemi, beni korumaya çalışması babamın tokatından daha çok yakmıştı canımı.
Zoraki bir gülümsemeyle rüyaya dönüp cevap verdim. “Merak etme ablacığım canım yanmadı benim, hem babaların vurduğu yerden güller açar bilmiyor musun?”
“Şimdi senin yüzünden güller mi çıkacak? Benim de yüzümden çıksın o zaman babam bana da vursun”
Tam cevap verecektim ki annem araya girdi
“Şu çocuğa özendirdiğin şeye bak nasıl ablasın sen? Bir de hala utanmadan karşımıza da dikiliyorsun!”
Söyleyecek tek bir kelime bulamıyordum. Ne yaparsam yapayım ne dersem diyeyim şu an onların gözünde benden başkası suçlu değildi.
Tekrardan arkama dönüp odama çıkmak için yürümeye başladım bu sefer ne arkamdan birisi seslendi nede babam saçımdan tutup beni durdurdu.
Koşar adımlarla odama girip kapıyı arkamdan kilitledim. Sırtımı kapıya dayayıp odanın içerisine göz attım.
Tam odanın ortasın da krem renkli yuvarlak yatağım, camın yanında gene krem renkli çalışma masam onun yanında da duvardan boylu boyunca olan Kitaplığıma baktım, bunlar benim sahip olmak istediğim şeyler miydi? Evet biliyorum benim sahip olduğum imkanlara sahip olamayan yüzlerce hatta binlerce insanlar vardı ama zengin olmak isteyen kimdi ki? Sadece ailemden biraz sevgi görmek istemiştim hayatım boyunca babamın saçlarımı okşayıp öpmesini beklemiştim hep, saatler sonra zaten sahip olduğumuz tüm bu zenginliği kaybedecek hepimiz ölecektik bir kez olsun bana beni sevdiklerini söyleyemezler miydi?
Elimde tuttuğum telefonun ekranını açıp her zaman sığındığım kişilere mesaj attım
Defne: Efe, Bora acilen beni almaya gelebilir misiniz?
Defne: Lütfen soru sormayın geldiğinizde her şeyi anlatacağım.
Bora: Ne oldu lan?
Bora: Defo niye gizem yaratıp gittin?
Bora: Bekle sen gelelim hele o bacaklarını kıracağım!
Bora: Cevap versene lan kime diyorum!
Bora: Bir şey mi oldu?
Bora: Kesin haberleri gördün korkup bize yazdın.
Bora: Defoo…
Bora: Alo
Bora: Kime diyorum?
Efe: Bora beyin yetmezliği mi var sende?
Bora: Ne alaka?
Bora: Benim beynim bana yetiyor. Yetmekle de kalmıyor artıyor bile
Efe: Okuduğun şeyden ne anlıyorsun?
Efe: Bir şey sormayın gelince anlatacağım demiş dimi, neyi soruyorsun hala?
Bora: Merakımdan çatlayayım mı yani?
Bora: Hem kardeşim sen bana beyinsiz diyorsun da kendin de harf israfı yapıyorsun be ya.
Efe: Harf israfı?
Bora: Tüh Allahın kara cahili.
Bora: Daha harf israfının ne demek olduğunu bilmiyor.
Bora: Ama ben sana hemen açıklayayım;
Bora: Yanımdasın ama benimle konuşmak için mesaj atıyorsun ve klavyeden harf kullanarak harf israfı yapıyorsun.
Efe: Sanki sen şu an farklı bir şey yapıyorsun?
Efe: Git gide kendini de bana benzettin.
Bora: Şu an kendini övdün mü sövdün mü anlayamadım?
Efe: işte nasıl delirttiysen cümleyi bile yanlış kurdutturuyorsun!
Defne: Arkadaşlar bu tatlı sohbetinizi bölmeyi hiç istemezdim ama acaba diyorum artık diyorum;
Defne: EVDEN ÇIKSANIZ MI?
Bora: Eyvah Defo can kızdı.
Bora: Hepsi senin suçun Efe!
Bora: Bizi bura da lafa tutuyorsun,
Bora: kız orada delirecek!
Efe: Bir şey demeyeyim diyorum, diyorum ama kendimi tutamıyorum.
Efe: Yarım saattir seni kapının önünde bekliyorum beyinsiz kardeşim yürü artık!
Bugün bu durumdayken bile beni gülümsetmeyi başarabiliyorlardı. Telefonu yatağın üzerine fırlatıp, dolaptan küçük sırt çantamı aldım. İçerisine şarj makinemi ve bir çift giysi koyup fermuarını kapattım. Zaten saatler sonra ölecektik yanıma bir şey almamın hiçbir mantığı yoktu.
Yatağımın ucuna oturup son kez odanın içerisine göz attım. Beni sevmemelerinin nedeni neydi? Ne yapmıştım onlara da benden ölesiye nefret ediyorlardı? Hiçbir zaman hayatımı yaşamama izin vermezlerken ben onları her şeyimden çok severken onlar niye bana böyle davranıyordu?
“Abla gelebilir miyim?”
Rüyanın sesiyle düşüncelerimden kurtulup, ayaklandım ve kapının kilidini açıp rüyayı içeriye aldım.
“Abla ben korkuyorum. Anneme korkuyorum demekten çekindim kızar diye, ama ya hepimiz ölürsek?”
Rüyanın boyuna gelebilmek için dizlerimin üzerine çömelip sıkıca sarıldım ona.
“Korkma güzelim, korkulacak hiçbir şey yok.”
“Ama televizyondaki amca hepimizin öleceğini söyledi.”
“Hiçbir şey olmayacak merak etme tamam mı? O amca yalan söylemiş bize.”
“Sen niye ağladın o zaman?”
“Ben ağlamadım ki güzelim”
“Gözlerin yaş ama”
Dışarıdan gelen korna sesiyle Efelerin geldiğini anladım her ne kadar Rüya’ya veda etmek istemesem de ona doğru dönüp konuşmaya başladım.
“Gözlerim yaş değil ki Bir tanem sana öyle gelmiş. Şimdi benim gitmem gerek, sende annemin yanından hiç ayrılma tamam mı?”
“Tamam ablacığım.”
Son kez sarılırken kulağına ‘seni çok seviyorum.’ diye fısıldayıp yanağından öptüm.
“Beni çok fazla bekletme olur mu? Hemen geri dön.”
Rüyayı başımla onaylayıp merdivenlere doğru yöneldim.
Aşağı kata indiğimde babamı çıkış kapısının önünde görmeyi beklemiyordum.
“Şimdi anlaşıldı bugünkü hareketlerinin nedeni. Bir kuruş parası bile olmayan, tek göz bir odada yaşayan o şerefsizler için ailene karşı geldin demek.”
Cevap vermeden kapıyı açtığım da arkamdan seslendi.
“Eğer şimdi o kapıdan çıkarsan tekrar giremezsin!”
Merdivenden bizi izleyen rüyaya gülümseyip babama doğru yaklaştım.
“Ben o kapıdan içeriye hiçbir zaman girmedim. Girmediğim bir yerden nasıl çıkabilirim ki?”
Rüyanın bizi izlediğini bildiğimden – belki de babama sarılmak için kendimi bile kandırdığım bahanemdir- kollarımı boynuna sarıp derince kokusunu içime çektim.
O an babamın kokusuna ne kadar hasret kaldığımı fark ettim. Yıllardır kavuşmaya çalıştığım, dışarıdan hep bir adım uzağımdaymış gibi görünse de aslında öyle olmayan yaralı dizlerimle peşinden ne kadar koşsam da yakalayamadığım kokusunu son kez, hiç unutmak istemezcesine içime çektim.
Baban ilk başta bu hareketime şaşırmış olsa da kulağına rüya bizi izliyor diye fısıldadığımda o da kollarını bana sarıp kulağıma fısıldadı.
“Son nefesimi verirken bile senden hep nefret edeceğim.” kollarımı boynundan çekerken ben de ona cevabımı verdim.
“Son nefesimi verirken bile seni, sizi hep seveceğim.” Bir anlığına babamın gözlerin de pişmanlığı gördüm. Belki gitmemem için beni durdurup, bırakmayacakcasına sımsıkı sarılır diye düşündüm. Fakat düşündüklerim bir hayalden fazlası olamadı.
Kapının önünde Efe ve borayı gördüğümde kızaran gözlerinden her şeyi duyduklarını anladım.
Tek kelime bile etmeden arabanın arka kapısını açıp oturdum ve onların gelmesini bekledim. Birkaç dakikanın sonunda onlar da arabaya yerleştiğin de Efe arabanın motorunu çalıştırdı.
Evin önünden yavaşça uzaklaşırken, son kez doğduğum eve baktım. Kendimi hep oraya ait hissederken bugün, aslında ait olduğum yerin o ev olmadığını acı bir şekilde öğrenmiştim. Yanağımda süzülen göz yaşımı elimin tersiyle silip önde oturan arkadaşlarıma baktım. Belki de ait olduğum yer onların yanıydı.
Yol boyunca ne onlar ne de ben tek bir kelime etmedim. Boranın konuşmamak için çok zor durduğunun farkındaydım fakat gende bir şey söylemedim.
Evlerinin önüne geldiğimizde Bora kendini daha fazla tutamayıp söze daldı.
“Lan kalleşler acele edin, elektriklerin kesilmesine on dakikadan az bir süre kaldı, merdivenlerle boğuşmak istemiyorum, hemen asansörle çıkalım.”
Boranın dediklerini gülümserken Efenin cevabı kahkaha atmama neden oldu.
“Ben şimdi sana bir kalleşlik yapıyorum ve saat sekize kadar bura da oturuyorum.”
“Efe kalk lan çıkalım, gözün kulun köpeğin olayım haydi.”
“Bilemedim şimdi sence ne yapmalıyız defne çıksak mı ki?”
Oturduğum yerde iyice yayılarak konuşmaya başladım.
“Bende bilemedim ki şimdi? Araba da çok rahattı ama.”
Beş dakikanın sonun da Bora bizi zorla arabadan aşağıya indirmişti. Şimdi de asansöre doğru koşuyorduk çünkü sekize üç dakika kalmıştı ve Boranın tek amacı elektrikler kesilmeden asansöre yetişmekti.
Sonuç nemi oldu? Biraz zor da olsa elektrikler kesilmeden asansörle yukarıya çıkmayı başardık. Nefes nefese içeriye girip camın önündeki üçlü koltuğun sağ kenarına kendimi attım. Yanıma Efe otururken, onun yanına da Bora yerleşti.
Saniyeler sonra tüm şehirin ışıkları salisesin de kapandı. Tüm dünya karanlığa boğulurken sessizce fısıldadım
“Şimdi ne olacak?”
“Kendi karanlığımız da sessizce ölümün bize gelmesini bekleyeceğiz.”
***
instagram hesabım; 13.sans_
sorry 2.kitap kslöxweplewpöxw
21. yüzyılın 21. yılının 21. gününün 21. saatinden merhaba bu platforma katıldığım ilk gün ve ilk hikayem 13.şans. 21.01.2021 ^^
Hiç bir şey anlamadım desem…