17.07.2017 Italya
Bu hayattaki en büyük hatam önüme çıkan ilk adama kaderim diyerek evlenmek oldu sanırım. Yıllar önce doğru bildiğim aslında yanlış kararlarım üst üste binerek beni bataklığın derinlerine doğru çekmeye başlamıştı. Ben her ne kadar yok olmamak için çırpınıp gün yüzüne çıkmak istesemde her defasında daha da derine çekiyordu beni…
Ben Adin artık o bataklıkta yok olmayı beklemektense gün yüzüne çıkıp yaşamak için elimden geleni yapacağıma söz veriyorum.
Bundan bir hafta önce aldığım yanlış kararlardan ilki olan Seçkin ile olan evliliğimi sonlandırmıştım. Bu her ne kadar zor olsa da sonunda başarmış ve artık özgür bir kadındım. Seçkin’in karanlık işleri, kıskançlığı, kısıtlaması olmadan yaşayacağım bir hayat beni şimdiden heyecanlandırıyordu. Boşandıktan sonra psikolog olan arkadaşım Başak boşanma sendromu çektiğimi bu yüzden mutsuz olduğumu ileri sürerek, sabahın köründe kapıma dayanmış bu sendromu hobilerimle aşabileceğimi, ve oğluma da kendisi bakabileceğini söyleyerek tabir-i caizse beni evden kovmuştu. Her ne kadar ona Seçkin’den boşandığım için mutlu olduğumu ve sadece bundan sonra neler yapacağımı bilmediğim için kararsız olduğumu söylemek istesemde dinlememişti. Bende onu dinleyerek kendimi Milano sokaklarına atmıştım hem zihnimi dinlendirmiş hemde eksiklerimi tamamlamıştım. Ama mağazadan çıkınca güneş tam tepemde ve kavurucu sıcaklığını hissetmeye başlayınca söylenmeye başlamıştım bile. Sıcaktan enseme yapışan saçlarımı elimle geriye iteledikten sonra yürümeye devam ettim. Biraz daha bu sıcakta kalırsam beyin kanaması geçirmem olası bir durumdu. Zaten hem yorulmuş hem terlemiştim hemde dilim damağım kurmuştu. Ileride gördüğüm kafeye doğru ilerlerken içimdeki ateşi ancak soğuk bir şeyler içerek söndürebilirdim.
Hızla boş olan masaya otururken bundan sonra ne yapacağımı düşünmeye başlamıştım. Seçkin ile evliliğimiz başta güzel giderken Sarp doğduktan sonra fikir ayrılıklarımız başlamış zamanla kavgamız daha da büyümeye başlamıştı. Sarp bu olaydan olumsuz etkilenince Seçkin ile konuşmuştum başka ne kadar ayrılmak istemese de böyle gitmeyeceğini söylerek ikna etmiştim. Peki bundan sonra ne olacaktı, Hâlâ Italya’da mı yaşayacaktım yoksa Türkiye’ye mı dönecektim?
Düşüncelerimi bölen garsonun sesi olmuştu.
“Benvenuto, cosa ottieni.”(Hoşgeldiniz ne alırsınız.)
Önüme bırakılan menüyü daha yeni fark ediyordum. Hızlıca menüye göz atıp ne alacağımı gözüme kestirmistim.
“Posso avere limoncelli e cannoli per favore.” Siparişimi verince garson başını sallayıp uzaklaşırken bende sırtımı sandalyeye yaslayıp dışarıya bakmaya başladım düşüncelerim bana eşlik ederken
17.07.2017 ISTANBUL
Berra oturduğu koltuktan hızla kalkarak masanın üstündeki tableti alıp koşar adımlarla abisinin odasına doğru gitmeye başlamıştı. Bir haftadır uğraştığı işi en iyi yapabilmek için çabalamış ve iyisinin de iyisini bulmuştu. Hızını alamayip kapıyı çalmadan içeri dalmıştı. Önündeki dosyaya dalan Arslan Kara birden irkilmiş içeriye kapıyı çalmadan giren kardeşine tek kaşını kaldırarak bakmaya başlamıştı. Berra ne kadar bu bakışlardan urksede belli etmemeye çalışıyordu.
“Bizimle ortak olarak çalışacak birini buldum abi hemen hayır deme ve beni dinle lütfen.”
Arslan heyecanla bir şeyler anlatan kardeşine bakmaya başlamıştı. Bundan yaklaşık dört sene önce kardeşi tecavüze uğramıştı. Kaç kere krizler geçirmiş, intihar etmeye çalışmıştı onu hayata döndürmek o kadar kolay olmamıştı azimle uğraşmış ve kardeşini eski haline getirmişti. Ne yaparsa yapsın ona kıyamıyor, o da bunu biliyor ve abisinin iyi niyetini kullanıyordu.
“Kadın Italya da abi, Adin ERDEMIR kadın ünlü tasarımcı ve her defilede gündeme oturacak tasarladığı elbiseyi kendisi giyermiş.” Kadının tasarımları çok iyi abi bak deyip tableti Arslan’a uzatmıştı.
“Tamam kızım çek şunu gözümün önünden görebiliyorum.” Deyip tableti eline almıştı. Yapilan çizimleri incelediğinde eksiksiz ve hatasız bir çizimi vardı ve renk uyumu da çok iyiydi. Kendisine yavru kedi gibi bakan kardeşine ifadesinden ödün vermeden bakmaya başladı.
“Çizimler iyi sen iletişime geç eğer anlaşabilirsek bağlarız işi.” Diyerek ayağı kalkmış ve siyah ceketini giyip kendine bakan kardeşinin yanına gidip alnından öpmüştü.
“Benim mekânda işlerim var işin biter bitmez ara Kerem’i gelip seni alır tamam mı güzelim?”
Berra derin bir nefes alıp başını sallamıştı. Abisi her ne kadar iyi yürekli olsa da karanlık tarafı da vardı ve abisinin bu tarafından nefret ediyor bir nebze de kendisini suçluyordu.
Bundan dört sene önce henüz yirmi bir yaşındayken moda tasarımı üçüncü sınıf öğrencisiydi. O zamanlar abisinin ve babasının gözdesi şımarık büyümüş bir kızdı. Istediği alınmadığı zaman ortalığı yıkan bencil biri.
Birgün en yakın arkadaşı Sinem ile kafeye gittiklerinde oraya müşteri olarak gelen Baran adında çocuğa ilk görüşte aşık olmuştu. Bir süre sonra hergun kafeye Baran’ı görmeye gitmeye başlamıştı. Bu sırada abisi öğrenmiş ve gitmemesi için diretmeye başlamıştı. Berra bu diretme üzerine daha fazla inat ederek bir gün baran ile konuşmuş ona karşı olan hislerinden bahsetmişti. Baran zeki ve kurnaz bir adamdı kızın kendisine hislerini daha önceden anlamış kızın düşmanlarının kızı olduğunu anlayınca da ağına düşürmüştü. Kızı bir partiye davet etmiş ve o sırada alkolü fazla kaçıran Berra’dan adice yararlanmıştı. Berra ayılmaya başladığında çıplak bir şekilde yatakta uyuduğunu başında ise elinde sigara içen Baran’ı görünce dünyası başına yıkılmıştı.
“Ah küçük kız bir daha ki seferine hislerine sahip çıkmalısın. Zira aşık olduğun adamlar babana düşman olabilirler değil mi?” Diyerek kahkaha atmış ve hiçbir şey olmamış gibi gömleğini giyerek oradan ayrılmıştı. Berra yaptığı aptallığa ağlamaya başlamış ve ne yapacağını bilemez durumda sağına soluna bakıyordu. Yataktan kalkıp çarşafı vücuduna sarmış ve telefonundan hemen abisini arayıp onun gelmesi gerektiğini söylemişti. Arslan Kara kardeşinin ağlama sesini duyunca aceleyle şirketten çıkmış ve kardeşinin attığı konuma doğru gitmeye başlamıştı tabi o zamanlar eli silah tutan bu işlerin içinde olan biri değildi. Gittiğinde kardeşini o halde görünce intikam yeminleri etmeye başlamış ve intikamını adamı öldürerek almıştı. O günden sonra düşmanları çoğalmış kendini bu bataklıkta bulmuştu.
Berra hatırladıklarıyla gözlerinden akan birkaç yaşı tutamamıştı. Geçmiş her zaman peşinde dolaşan kara bir lekeydi. Geçmişten kurtulmadıkça geleceğinin olmayacağını da biliyordu ama gelecek kurmaktan çok artık abisini mutlu görmek istiyordu.
Yavaş adımlarla odasına gidip toparlanmaya başlarken aklına gelen şeyle heyecanla sandalyesine oturup Adin ERDEMIR’e onunla çalışmak istediklerini anlatan kısa bir mail gönderdi. ‘Inşallah kabul eder.’ Diyerek Kerem’i aramış, beklediğini öğrenince hızla şirketten çıkmıştı.
———‐—————————
Insanlar her zaman yaşamak istedikleri hayatı yaşamak için çabalasa da hayat bazen bizim için planlar yapar, bazen olmamızı istediği kişiye dönüştürürdü.
Peki hayat bize hiç sordu mu “Bu kişi olmak ister mısın, diye?” Buna evet diyecek bir kişi çıkacağını zannetmiyorum. Çünkü bende istemezdim elimde silah, vicdansız biri olmayı ama mecburum kardeşimi korumak ve annemin katilini bulmak için..
Dışarıdan bakıldığında her şey ne kadar da kolay gelir değil mi? Güç, para, şöhret eğer bir insan bunların hepsine sahipse her zaman haklı değilse,ölmeye mahkumdu. Ben bugünüme kolay gelmedim. Hayallerimden, geleceğimden en önemlisi ise babalık hayalimden vazgeçerek çıktım bu yola.
Ben Arslan Kara ZORLUBEY moda şirketinde çalışan aslında pisliğin dibine batmış yaratığın biriyim size yemin ediyorum kardeşimi korumak,ve annemin katilini bulmak için her şeyi yapacağım gerekirse kendimden bile vazgeçeceğim ama asla hayatıma bir kadın almayacağım. Bu da size Arslan sözü…
Biri cennetti biri karanlık,biri geceydi diğeri gündüz, biri kuzeydi diğeri güney her ne kadar zit olsalar da aşk onları hep arafta bırakacaktı. Kalpleri aşk mantıkları intikam diyeceklerdi. Peki hangisi daha fazla galip gelecekti.